Boom! Boom! Her yer yerle bir. Medeniyetin esamesi okunmuyor. Acımasız vahşetlerini hayat tarzı edinen bir avuç canavar, dünyanın gözünün içine baka baka soykırım yapıyor. “Bakın, en yeni silahlarla nasıl da öldürüyoruz insanları!” diyorlar! “İnsanlık yararına kullanılacak silahlar bunlar! Barış için! Özgürlük için! Herkes mutlu yaşayacakmış, herkes kardeş, herkes eşit olacakmış bu silahlarla!” Çok iddialı, tumturaklı sözlerdir bunlar. Yabana atmayın. Beyannameler bile yazılmış üstüne. 195 cangıl onay vermiş bu kâğıt parçasında yazılan süslü sözlere. Asıl olan ise yazılı olan kelimelerin altında okunmayan gerçek metindi, sırıtıyordu ayan beyan. Ama kimse okumuyordu o gerçek metni. “Bütün haklar ırkçı sömürgenler içindir! Küresel şirketler cangılların esas sahibidir! Sadece küresel şirketlere tabi olanlar için adalet, eşitlik insan hakları, özgürlük söz konusudur! Geri kalanlar hizmetkarlardır. Gerekirse tüm silahlar üzerlerinde test edilir, öldürülür ve haklarından mahrum edilir! Onların yaşam hakkı yoktur!”
İnsanlık, lime lime edilip öldürülürken, dünya cangılını baykuşların uğursuz çığlıkları sarıyor. Yaşama dair en ufak bir umut kalmıyor. Kimse çocukların, bebeklerin öldürülmesine ses çıkarmıyor, çıkaramıyor. Birbirlerine göbekten bağlı çıkar şirketleri insan kanından beslenip devasa bir şekilde palazlanıyor. Hayvandan daha aşağı varlıkların sayısı her geçen gün artıyor. Artık kimin yüzde kaç insan olduğunu, olaylara karşı aldığı tavırdan, aldığı market ürünlerinin markasından, içtiği kahveden, kullandığı temizlik deterjanından çıkarabilmek mümkün. Herkes safını belirliyor. Katliamların, vandallığın yanında mı yoksa öldürülen parçalanan bebek ve çocukların yanında mı diye.
Canı yanmadığı, acıyı kendisi çekmediği için ekranlarda gördüğü bebek cesetlerinden, parçalanmış çocukların görüntülerinden etkilenmiyor çoğu kimse. Yaşama hakkı elinden alınan, evinden, yerinden yurdundan sürülen kendisi olmadıktan sonra bir başkasının başına tüm bu kötülüklerin geliyor olması ehemmiyetli değil. Cangılın hengamesine, yaşam kavgasının azgınlığına o denli kendilerini kaptırmışlardı ki insanlık değerlerinin artık hiçbir yerde işlemez olduğunu fark etmiyorlar. Hayvanlarda bile gözle görülür bir merhamet hasıl olurken insan denen mahluk ise gittikçe azgınlaşıyor, insanlıktan sıyrılıyor, hayvandan aşağı bir mahluk oluyor.
Tepkisiz toplulukların bilmediği gerçek ise tehlikenin bir adım uzaklarında olduğu. Ormanın tekin olmayan sessizliği, savaş naraları başkası için atılırken sorun değil gibi görünebilir. Ta ki acımasız ve merhametsizce işleyen sistem kapılarına dayandığında iş işten geçmiş olacak, meselenin künhünü anladıktan sonra her şey anlamsız ve artık her şey için çok geç olacaktı. Zira örümcek ağı gibi dünyanın her tarafını kaplamış olan küresel vahşet sistemine bir lokmalık lezzet olmaktan kurtulamayacak kimse.
Elbette soysuz insanların vahşetlerini bitirmeye azmetmiş, yürekleri sevgiyle çarpan milyonları bulan insanlar da yok değil. Her gün caddelerde, meydanlarda vahşete set çekmeye çalışan, sloganlarla, şarkılar söyleyerek bebeklerin öldürülmesinin protesto edenler. Yürekleri kan ağlayarak cangılın seçkinleri geçinenlere boykot uygulayarak soykırımı durdurmaya çalışanlar. Fakat bu yeterli değil. Daha etkili yaptırımların uygulanması gerektiğini anlayanlar tepkilerini sertleştirerek göstermeliler. İnsanlık ailesi bu dehşetengiz ayrımcılığı, acımasız ırkçılığı el birlik ortadan kaldırmadıkça hiç kimseye gün yüzü yoktur artık. Bu insanlık dışı savaş, bu katliam bitmedikçe haykırışlar da durmayacaktı. Dünyayı vicdanı körelmiş canavarlardan ve kanunsuz bir cangıl olmaktan kurtarmanın yolu mutlaka bulunmalıydı. Canavar tıynetlilerin, kan içiciliklerine son vermeli, dünyayı yangın yerine çevirmelerine engel olunmalı. Aksi takdirde yaşamın, adaletin, güzelliklerin de bir anlamı kalmayacak…
Kalmadı nitekim…
YORUMLAR