Hayatta, sıkıntı ve problemlerin insanın başından boca ediliyormuş gibi gelen zorlu dönemeçler vardır. Bıçağın kemiğe dayandığı anlar. Acıdan paramparça olunduğunun hissedildiği zor zamanlar. Bazen bir hastalık tüm yaşam neşesini elinden alır, boş bir çuval gibi kenara atar. Bazen en sevdiklerinden birini ebediyete uğurlar. Bıraktığı boşluğu dolduramadığından çetin hallere düşer. Bazen de sebepli sebepsiz daralmalarla hayat zorlaşır. Sarp bir yokuşa vurmuşçasına tırmanırken kan ter içinde kalır. Yine de bir fersah yol gidemiyor, yerinde sayıyormuş gibi hisseder insan.
Zaman içinde insanın duyguları, amaçları, hedefleri değişir. Hedeflerinin bir kısmına ulaşmış ise yeni hedeflere kilitlenir. Yükseliş ve alçalmalarla, kazançlar ve kayıplarla hayat süreci nice tecrübeyle perçinlenir. İnsan olgunlaşır daha doğrusu umulur ki olgunlaşır. An gelir insan dünyanın geçiciliğini, dünyada misafir olarak kalacağı gerçeğini unutur yine. Öyle bir unutuş ki kendini kaybettirecek, kâinatın yaratıcısı Rabbini unutacak ve onu inkâr edecek kadar güçlü… Bir kayboluş ki düşmanın başına bile vermesin. Bu unutuş bir daha kendisini bulamayabileceği raddeye getirebilir zavallı insanı.
Sonra salgın hastalık patır patır insanları döktüğünde, yağmur rahmet olup yağmadığında kış, kış gibi yaşanmadığında bir şeylerin yolunda gitmediğini nihayet anlar aciz kul. Ama bu kez de yapay yağmurlar yağdırabileceğinin mesut esrikliğiyle tabiata acımasızca müdahalesinin zaman içinde kendisine katlanmış bir zarar ve ziyanla dönebileceğini unutur. Ölüm bir yana açlık ve kıtlık korkusu ile çevrelendiğini gören insan sorgulamaya, bir hal çaresi bulmaya, belki hatalarından dönmeye azmeder. Gözü doymazlığından dolayı kendini köşeye sıkıştırdığını fark ederse, yanlışlarından belki döner. Acziyetini, hiçbir şeye güç yettiremediğini anlar, işte o zaman yüce bir gücün merhametine sığınmaktan başka çaresinin olmadığını anlar. O yüce güç ki alemleri, gökleri, yerleri ve içindekileri yaratmıştır. İnsanın her halinden haberdar olan... Nefsinin ona ne fısıldadığını (Kaf suresi-16) çok iyi bilen, işiten ve gören. Sonra bir çıkış kapısı açar Rab, sanki o sıkıntıları hiç yaşamamış gibi unutuverir. İnsan sıkıntı içindeyken pek sitemkâr ve şikâyet eden iken nimet içine girdiğinde, gündelik telaşelerin sihrine kapılır gider. Çoğu zaman nimetin sahibi hatırlamaz bile. Bu mütemadiyen böyle sürer gider.
Derken yarattığı mahlukatının kendisine gelmesini, varoluş amacını tekrar keşfetmesini dileyen sonsuz rahmetin kaynağı Allah, insanları sarsarak uyandırır. İrtikap ettikleri adaletsizliklerin, can yakıcı kötülüklerin acısını bir nevi tattırmak üzere insanın çıkardığı fesadın kısmi sonuçlarıyla yüzleşmesini diler. Dünya hesap sorma yeri değildir, bu bilinir fakat hesap gününün de hatırlatılması gerekir. Bu yüzden insanların yapıp ettiklerinin bir kısım sonuçlarından zuhur eden fesadı onlara karada, denizde ve havada tattırır. Belki tutturdukları kötü gidişatı değiştirirler diye. Bir rahmet tokadıdır bu ve lakin tefekkür edebilene.
Çoğu zaman insanın hoşuna gitmeyen zahmet gibi görünen zorlu imtihanlar insanın doğru yola yönelmesine, aklını başına almasına vesile olabilir. O halde artık imtihanın zulüm değil (haşa Rabbimiz zulümden beridir), sarsıcı hakikatleri hatırlatan uyarıcılar olduğu idrak edilir. Tüm imtihanların tek bir gayesi vardır; unutan insana hakikatleri hatırlatmak ve yüce yaratıcısına dönüşünü sağlamak. Böylece insan ölüm ile yaşam arasındaki o çok kısa sürede yaratılış amacının farkına varabilir. Adeta imtihanlar hal dilleriyle “Kendine gel ey insanoğlu! Bu dünya için yaratılmadın. Geçici mekânın olan dünyaya bel bağlama. Asıl yurdun olan ahireti kazanmak için çabala! İşte ölüm geliyor, seni de beklemediğin bir anda koparacak bu dünyadan.” dercesine sarsar insanı. Hele de ardı ardına geliyorsa uyarılar, insanı adeta bir rüya olan dünya hayatının gerçekliğine döndürür. Eğer yeterince akıllıysa ol kişi, insanlığın faydasına eserler bırakarak dünyadan göç etmeyi hedefler.
Her insanda aynı şekilde mi tezahür eder hakikate vasıl olmak? Değil elbette. Yine Rabbimiz her kuluna özel uyarılarla kendine getirmeye çalışır. O kullarına pek merhametli davranandır. İşte şu an içinde bulunduğumuz ve cidden dünyanın tüm lezzetlerini acılaştırmış olan ölümle çevrelendiğimiz şu günlerde umudun içimizde yeşeriyor olması bunun göstergesi. Bütün komplo teorilerinin ötesinden bakmayı başarabilirsek bir çıkış yolunun bulunması için dünya geçmişte hiç yapamadığı kadar ciddiyetle, baş başa vermiş şifayı verecek ilaca ve aşıya odaklanmış. Tüm yaşadığımız acılara rağmen bir gün bütün bu imtihanlar bitecek, yerini bir başkası alacak. Bitmeyen hiçbir şey yok dünyada. İyisi de kötüsü de bitiyor. Yorulsa da gücünün son damlasına kadar tükendiğini sanıyor olsa da bitiyor. Zaten olayları iyi veya kötü nitelemek insanın bakış açısından kaynaklanır insanın ebedi kurtuluşu amaçlanmışsa özünde ölüm dahi kurtuluştur. Şu ayet her anlamda kurtuluş muştuluyor unutkan insana. Kim daha iyi iş işliyor diye imtihan eden Rabbimiz, o bahtiyar kullara,
Hud suresi- 81’de “... Sabah da zaten yakın değil mi?” diye seslenerek umutla dolduruyor yürekleri. Rabbimiz bizi kurtuluşa erenlerden eylesin. Selam ve dua ile…
YORUMLAR