Fakülte yıllarında örtünmeyi seçmiş ve kutlu bir mücadelenin içinde bulmuştum kendimi. Konuya vakıf olmayıp üzerinde düşünmek istemeyenler, o dönem üniversitelerde örtülü bir şekilde okumak ve akabinde örtüsüyle çalışmak isteyen kadınları anlamadığı gibi örtü mücadelesini bir bez parçasını korumak gibi garabet bir düzeye indirgeyebilirler. Ancak mesele insanlık tarihi kadar kadim bir meseleydi benim açımdan. Tüm mücadelem imanımla var olmaktı. Tek ve ortaksız bir Allah’a inanıyor olmak toplumsal yaptırımlar açısından zayıf düşürülmüş inanan kadınlara hayal edilemez ölçüde özgürlük ve özgünlük bahşediyordu. Allah’a karşı sorumluluk bilincini kuşanmış kadınların, neleri başarabilecekleri ile ilgili paha biçilmez deneyimleri yaşayarak tecrübe etmiştim.
Kendi olabilen, ayakları üzerinde durabilen, ilahi ilkelerle yol alabilen inanan kadınların dönemiydi aslında 28 Şubat. İmandan gelen bir güçle, modernizm ve sekülerleşme kıskacında onurlu bir mücadele veriyorlardı. Toplumu İslami anlamda dönüştürebilecek kadim ama yeniden hayatta söz sahibi olabilecek bir sistemin (İslam) mensubuydular. Bu dönemde toplum travmatik bir sürece sokulmuş olsa da onlar dirayetli ve yetkin bir mücadeleyi bırakmadan yürütebildiler. Bıraktıkları etkinin tezahürlerinin görüleceği ve daha iyi anlaşılacağı bir dönem gelecek, eminim. Esasen “Mücahede kültürü” Müslüman’ın hayatının her alanından vaki olan bir olgudur. Kökleri insanlık tarihiyle eştir. İyiliğin, hayrın, doğruluğun, insanlığa faydanın esas alındığı bir hayat tarzının gereğidir. Ve İslam tarihinde mücahide kadınlar sahabe kadınlarından günümüze kadar toplumda etkin olabilmişlerdir. Gözlerden kaçırılmak istense de Müslüman kadınların bu örnekliği bizim için oldukça verimli bir memba idi.
Bizi etkileyen ve motive eden tarihimizdeki bu başarılı ve azimli kadınlardan biriydi o. Onlardan biri olmakla övünüyorsam da yasaklardan dolayı önümüzün kapatılması sebebiyle, onların başarabildiği akademik seviyelere gelememiş olmak ayrıca üzüldüğüm bir konudur. Ama onların bize kattıklarını inkâr edemem.
İşte Alev Erkilet Hoca da kendisinden istifade ettiğim ve kendime örnek aldığım insanlardandı. Kendisi ülkemizde düşünsel faaliyet alanında gelecek vaat eden bir sosyologdu. Ancak 28 Şubat tırpanı onun gibi üretken olan Müslüman kadınların önünü tıkadı maalesef. Yine de azim ve dirayetiyle ufuk açıcı eserler vermeye muvaffak oldu. O ve onun gibi ablalarımızın bitmeyen azmi ve mücadelesi bize örnek olmuştu. Onların mücadelesi bizi de motive ediyordu. O dönemde birbirimizle tanışmış olmasak da birbirimize ruhani anlamda destek veriyorduk. Kendi mücadelemizi verirken dualarımız onlarla idi. Tüm ayrımcılık ve dışlanmışlıklara rağmen edindikleri mevkileri onlara layık görmeyen baskıcı yönetimin yaptığı zulmü kabul edemiyorduk. Bizim rol modellerimizdi onlar. Bu yüzden kendimizden çok onların başına gelenlere üzülüyorduk. Bertaraf edilmeleri demek inanan kadınların bir daha toplumsal hayatta yer bulamamaları demekti bizim nazarımızda. Çok emek vererek ve hak ederek gelebilmişlerdi bulundukları mevkilere. Ama haksızca ayrımcılığa uğruyorlar ve hakları ellerinden alınıyordu. Tıpkı bizim gibi… Müslüman kadınları hiçbir şeye layık görmeyen dahası küçümseyen ve insandan saymayan ezici bir dönemden geçmiştik. Bu toplumsal travma etkilerini hala sürdürüyor ne yazık ki.
Müslüman kadınlar hem imani hem dini hem de tarihsel açıdan toplumsal görevlerini yerine getirmeyi istedikçe yok sayıldılar, görmezden gelinip arka plan atıldılar. Kazandıkları kazanımlar küçümsendi. Takdir görmediği gibi heba edildi. Birçoğumuzun önü kesildi. Hayallerimizi meçhul baharlara bıraktık. Buna rağmen mücadele azminden hiçbir şey kaybetmeden yola devam edildi. Nihayet günümüze kadar gelebildik. Her şeye rağmen mücadele kültürü bizleri olgunlaştırmıştı. Almamız gereken birçok dersi almıştık. Belki bir noktada akim kalmıştı ama mücahede süreklilik göstermişti.
Bize örneklik teşkil eden sayılı kadınlardan biri olması hasebiyle bir gün karşılaşmak tanışmak bir konferansta konuşmak hayal gibi bir şeydi. Ancak Korona sebebiyle uzaktan eğitimin birçok imkânı kullanıma girince böyle bir sunumda karşılaşmak nasip oldu. Kendi adıma sunduğu bilgilerden çok istifade ettim. Sohbetimizden çok keyif aldım ve faydalandım. Okumadığım diğer eserlerini de okumak için harekete geçtim doğrusu. Geçen akşamki İslamcılık konusundaki sunumu da bu anlamdaki birikimini paylaşılması adına oldukça verimliydi.
Alev Erkilet, “Ortadoğu’da Modernleşme ve İslami Hareketler” adlı kitabını 90’lı yıllarda doktora tezi olarak yazmış. 2000 yılında görevden uzaklaştırma almış ve ancak 2012 yılında geri dönüş yapabilmiş bir akademisyen. Bizim gibi 28 Şubat mağdurlarının alışık olduğu bir süreci acıtıcı bir şekilde tecrübe etmiş biri. Kitabı, “Türkiye'de İslâmî hareketler, 1960'larda olduğu gibi toplumun "cahil" ve "kandırılmaya açık" kesimlerini istismara yönelik tertipler olarak değil; aydınların "dinamik güçler" olarak adlandırmayı sevdikleri kesimlerin entelektüel eğilimleri ve tercihleri noktasında ele alınmaya başlanmıştır. İslâmî hareketler, üniversite/yüksek okul öğrencisi ya da mezunu olan, genellikle de laik eğitim veren okullardan gelen, kır kökenli olsa bile bugünü ve geleceği açısından kentli/orta sınıfa mensup, bu yönleriyle de gelecekte, toplumda önemli konumlarda bulunmaya aday kesimler tarafından taşınmaktadır. "Eski düzene dönmede çıkarları olan" kesimlerden değildir bu insanlar. Marjinal olmadıkları gibi toplum-dışı kalmış kesimlerden de değildirler. Oysa sosyoloji literatürü bize, bu kesimlerin İslâmî hareketlere katılmayacaklarını söylüyor. Sosyolojik genellemelere karşın bu kesimlerin İslami hareketler içinde yer almaya devam edişleri, olgunun farklı bir perspektiften ve daha yakından/içeriden bir bakışla incelenmesi gerektiğini “söyleyen önemli bir çalışma.
Bu kitabının önsözünde;
“Kendi hikayemiz olarak gördüğüm kitapta ele aldığım konuları merakla, muhabbetle, ilgiyle çalıştım” diyen Alev Erkilet sosyoloji alanında “İslami hareketin artık aydınların “dinamik güçler” olarak adlandırılıp entelektüel bir tarzda ele alınmaya başlaması Türkiye’de gelinen çok önemli bir noktadır.” demektedir.
Tabii yetkin bir akademisyeni değerlendirmek haddimi aşan bir eylem olur. Fakat meraklı, okuma ve araştırma faaliyetlerimi sürdüren biri olarak “Fikrinden ve çizgisinden taviz vermeyen bir metin” olarak gördüğü bu eserini okunmaya değer görüyorum.
Alev Erkilet Başer, önleri kapatılmadığı, Allah’ın onlara verdiği hakları gasp edilmediği takdirde inanan kadınların neler başarabileceğini kanıtlayan değerli bir akademisyen. Verdiği eserlerle bizi aydınlattığı için de ona teşekkürü borç biliyorum. Geçen akşamki sohbet sırasında söylediği şeyi yapıp “kardeş dayanışması” yapıyor ve onun eserlerini araştırmayı seven, sorgulayan gençlerimize tavsiye ediyorum. Hiç vakit kaybetmeden merak edenlere, Alev Erkilet’ in kendi özgün eserleri ve katkıda bulunduğu eserleri aşağıya aldım.
* Toplumsal Yapı ve Değişme Kuramları
* Ele Geçirilemeyen Toprak Kuzey Kafkasya
* Toplumsal Yapı ve Değişme Kuramları
* Orta Doğu'da Modernleşme ve İslami Hareketler
* Mazlum Doğu'nun Mağrur Çocukları
* Eleştirellikten Uyuma
* Kenti Dinlemek
Okunacak daha çok eser var diyorum kısaca. Gençlerimize de “Tembellik yapmayı bırakın ve okuyacağınız eserlerle ufkunuzu açın” diye tavsiye etmek istiyorum naçizane. Çalışan, fikir üreten, sistemleri değiştirebilecek kabiliyette gençlere ihtiyacımız var. Böylece “İslami Hareketin” tarihi yürüyüşünün bayrağını ellerine alabilecek ve toplumsal sorumluluklarını yerine getirebilecekler.
Ayrıca değerli Alev Erkilet hocamızı bizimle buluşturan Harran Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji bölümünden Doç.Dr. Mahmut Kaya hocamıza da ayrıca teşekkür ederim.
Selam ve dua ile
YORUMLAR