Evet, ölüm aramızda dolaşıyor. Sokaklarda, caddelerde ölüm korkusuyla suratsızca asılmış yüzler görünüyor. Ölümü hayatlarının hiçbir safhasında düşünmemişler gibi yaşayıp, sonra ölüm korkusuyla kafa kafaya toslaşan insanların paniği çok manidar. Ölümün dizleri titreten, yüzleri solduran sarılığına bulanmış gibiler. Sanırsınız ki o zamana kadar ölüm denilen hakikatten kimsenin haberi yoktu. Kimse bahsetmemişti insana bu en acı imtihandan. Oysa hep hayatın içindeydi ölüm, kolkola girmiş kardeşler gibi. Ölüm bazen depremle geliyordu, bazen sel, bazen mikroskobik bir virüsle. Ama hep bizimleydi. Fakat zaman zaman yokladığı için kimse üstüne alınmıyordu. Bazen bir komşuya geliyordu, bazen ebedi ahiret yurduna giden yolda, uzak bir akrabayı seçiyordu kendisine yol arkadaşı olarak. Hep başkalarına geliyordu ve kendisi bu hakikatle muhatap olduğunu unutuyordu insan.
Bu kez ölüm daha sert bir biçimde insanoğlunu kökünden sarsıyor. “Varlığımı unutsan da yanı başındayım!” der gibi. Hep anımsatıyordu hesap yurdunu. Ebedi yaşayacağını zanneden insana asıl yurdunun dünya olmadığını belletmek ister gibi. Fakat gaflete düşen, insandı laftan, sözden anlamayan da. Vahiyden anlamıyorsa sözsüz gelen nasihatten mi anlayacaktı?
Hayatla beraber ölümle de buluşuyordu insan. Alemlerin rabbi olan Allah, gönderdiği her peygamber ve ilahi kitabıyla, kullarına hitap etmişti. Mütemadiyen uyarmış ve “Yüzünüzü ahirete dönün!” demişti. “Dünyanın aldatıcılığı, süsü, şaşaası sizi aldatmasın. Sonunda hesap vermek üzere bana geleceksiniz!” demişti. Aklını kullanıp ilahi vahye kulak kesilenler, iman edenler uyarıyı ciddiye aldılar. İmtihan dünyasının geçiciliğini unutmadılar. Rabbe halis kullar olabilmenin cehdini gösterdiler. İmanlarının gereği salih amelle doldurulmuş bir hayatı yaşayıp gittiler. Kalanlar içinde de iman edenler var elbette. Ancak çoğunluk iman etmekle etmemek arasında kalmış gibi ki, apaçık uyarıcılar geldiğinde ancak “Gerçekten Allah var mı? ahirette hesap var mı?” diye sormaya başlıyor kendine. Hayatın tüm neşesini bitiren, tatları acılaştıran ölüm kapıyı çaldığında kala kalıyorlar böyle, dehşet içinde.
Tüm dünyayı tehdit eden corona virüs, kimine göre rabbin bir uyarısı, kimine göre biyolojik silah kullanan zalim küresel egemenlerin marifetiyle de gelse fark etmez. Korkunun ecele faydası yok çünkü. Ölüm var ve mukadder, kaçış da yok. O halde, ölüme hazırlıklı olmak, mühlet olarak verilen dünya hayatını en iyi, en güzel bir şekilde imanla yaşayıp terki diyar etmek gerekiyor. Rabbin rızalığını alan bir hayat ister bir virüsle, ister bir depremle sonlansın, önemli değildir. İnsan rabbe kavuşmanın sevinciyle vuslata erdikten sonra...
YORUMLAR