Reklam
Reklam
Mühim Mesele-1                 
Şükran Taşdelen

Şükran Taşdelen

Mühim Mesele-1                 

14 Şubat 2022 - 21:23

Yarı yıl tatili bitti ve okullar 2. döneme başladı. Ne var ki eğitim kalitesi istenen düzeyde değil. Hayata dair hiçbir fikir ve düşünce geliştirememiş, pandeminin vurduğu, alt yapısı boş, hedefsiz öğrencilerle hangi düzey tutturulabilir, o da tartışılır elbette.  Liseli gençlerin okula gelme amaçları muğlak. Hayatlarına anlam katacak temel bir hedeften yoksun gençlerin sadece diploma almaya yönelmesi eğitim kalitesini yerle yeksan ediyor. Özellikle meslek liselerinde görülen başı bozukluk almış başını gidiyor. Öğrencilerin defter kitapla alakası yok. Kitap okumuyorlar. Araştırmak, öğrenmek gibi kutsal meraka sahip değiller. Öğrenmek, kendilerini geliştirmek gibi bir çabaları ise hiç yok. Her ne şekilde olursa olsun öğretmenlerin himmetine sığınarak şişirilmiş notlarla mezun olmaya çalışıyorlar. Üstelik insani ilkeler, ahlak ve saygıdan tamamen uzak tavır ve davranışlarla sanki öğretmenler, onlara sınıf geçirtmeye mecburmuş gibi anlaşılmaz ve tuhaf bir cüret göstererek hem de… 
Diğerkâmlık, fedakârlık, dürüst olma, yalan söylememe, başkalarının namusuna yan gözle bakmama, çalışkanlık gibi hiçbir erdeme yanaşmayan insani ilkelerden uzak bir gençlik söz konusu. Zaten kendi çabasıyla liseye kadar gelebilmiş de değildir. Ya ortalamayla ya da eğitim sürecini bir an önce bitirsinler diye öğretmenlerin himmetiyle geçirtilmişlerdir. Buna rağmen inanılmaz bir özgüvene sahipmiş gibi davranıyorlar. Lakin içten içe kendileri de ne olup ne olmadıklarını biliyorlar. Belki de bildikleri için haşin, şiddete meyilli, acımasız, iyi, güzel ve doğru olana mesafeliler. İnsanı insan yapan hasletlere sanki bilinçli bir mesafe gösteriyorlar. Bu değerlerden bahsedildiğinde alaycı bir tavırla dalga geçiyorlar. Üstelik çok da yaramazlar ve her şeye protestler. Okulun en sorunlu öğrencisi olabilmek için birbirleriyle yarışıyorlar sanki. Uyumsuzluk en bariz halleri, bu şekilde var olduklarını mı göstermeye çalışıyorlar anlayabilmiş değilim. Ellerine ne geçeceğini bilmedikleri ya da ne gibi kayıplara uğrayacaklarını zerre kadar düşündüklerini sanmıyorum. Günü birlik yaşayıp ve anın hazzını talep ediyorlar. Birkaç sene sonrasını düşünmek, planlamak, bir mesleğe yönelmek akıllarına gelmiyor. İhtiyaçlarını hep ana babaları, onlara bakmakla mesul olan kişiler tarafından karşılanacağını varsayıyorlar. Bir gün onların yokluğuyla da yüzleşeceklerini akıllarından geçirmiyorlar. 
Ders çalışmak ise yapacakları en son şey. Okula bir çantayla geliyorlar fakat içi boş. Sınava girerken bile kalem taşımıyorlar yanlarında. Zaten çantaları sıralara atılıp okuldan kaçıyorlar. Aileler gençlerin okula geldiklerini zannededursun, gençler, zamanlarını heder etmenin peşinde saatlerini geçiriyorlar. Kız erkek arkadaşlığı ise o kadar abartılmış ki, sanırsınız birlikte çıkanlar nikah kıymışlar. Üstelik mahremiyet denilen özel alanlarını ise cümle aleme faş etmek için olağanüstü gayret gösteriyorlar. Vesselam ne usul biliyorlar ne erkan. Ne konuşmayı biliyorlar ne dinlemeyi… Düşünmek ise onların yapamayacağı kadar zorlu bir eylem… Adeta düşünmemek için kendilerini boş, abes işlerle meşgul ediyorlar. Kendilerini ifade etmede maalesef başarısızlar. Kelime hazineleri çok kısıtlı. 5N1K dediğimiz hikmet sorularını ise hiç sormuyorlar.
Hayatın ne’liği üzerine birkaç dakika olsun düşündüklerini zannetmiyorum. Çünkü onları akıllarını kullanmaya, düşündürtmeye yönelik bir şeyler söylense hemen kulakları üzere yatmaya başlıyorlar. Evet, evet uyuyorlar. Sanırsınız ki okula uyumak için geliyorlar.  Zaten bir uyur gezer gibi yaşadıklarını bilmiyorlar, farkında değiller. Hayatta kıymet verdikleri hiçbir şey yok. Ailelerinden nefret ediyorlar. Ana babaya zerre kadar saygı, sevgi beslemiyorlar. Onlar için sarf edilen emekleri küçümsüyorlar. Takdir etmek, kıymet vermek ne demek gerçekten bilmiyorlar.  Kardeşlerine karşı sorumluluk duymak lügatlerine girmemiş. İçine doğdukları şartların zorluk seviyesi ne olursa olsun, hayatın yaşam mücadelesi olduğunu da anlamış değiller. Sadece yüksek sesle şartlarından memnuniyetsizliklerini haykırıyorlar. Her biri ağızları açıldığında başka ülkelere kaçmaktan, oralarda yaşamaktan dem vuruyorlar. Bu vasıfsız, bir baltaya sap olamamış halleriyle o yabancı ülkelerin kendilerini aguşunu açmış beklediğini zannediyorlar. 
Bazen şöyle soruyorum onlara; “Bu halinizle kabul edileceğinize inanıyor musunuz gerçekten? O ülkelere gittiğiniz zaman sizden bekledikleri hizmetlerin ne olabileceğini düşünüyorsunuz? Hiçbir çaba ve gayret sarf etmeden size binlerce Euro bağışlanacağını mı bekliyorsunuz? Bu ülkenin ise en az on altı, on yedi yıldır nimetlerini yiyorsunuz. Ekmek elden su gölden yaşıyorsunuz. Gününüzü gün, vaktinizi çarçur ediyorsunuz. Tek bir çivi çakmış değilsiniz bu ülkenin insanları için. Ana baba ve yetişkinlerin sizin yetişmeniz için yaptıklarıyla geçiniyorsunuz.  Henüz hiçbir şey üretmiş değilsiniz. Ve hâlâ da şikayetçisiniz, memnun olmak şöyle dursun, yakıp yıkmak için elinize ne geçiyorsa hunharca harcıyorsunuz!”  Deyince süt dökmüş kedi gibi başlarını eğip bir kelime dahi edemiyorlar. Ayakları yere basmayan hayal aleminde yaşıyorlar. Hayallerinin gerçek hayatta ne kadarının karşılığı olduğunu düşünmek ise elbette ki akıllarından geçmiyor. 
Şimdi diyeceksiniz ki “Ah şu gençler! Her asır nasıl da yetişkinlerin bir numaralı derdi haline geliyorlar.” Gençlerden hiçbir zaman, kimse memnun olmadı. Hep gençler şöyle, gençler böyle diye ilk çağlardan beri konuşuldu duruldu. Öyle ki Aristoteles’in (M.Ö 350) şöyle dediği rivayet edilir; “Bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. Kaba bir şekilde yemek yiyorlar. Yetişkinlere karşı saygısızlar. Ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenleri sinirlendiriyorlar.” 
Belki her çağın toy insanının bariz özellikleri olabilir bunlar. Ancak milenyumlara gelmiş günümüz gençlerinin, geçmiş çağların gençlerinden sizin avantaj, benim dezavantaj dediğim daha çetin bir imtihanları var. Sanal alem. Nam-ı diğer dijital çağ… Günümüz gençliği yaratılışının fabrika ayarları olan fıtrattan, doğallıktan olabildiğince uzaklaşmış. Ellerinden düşüremedikleri teknolojik aletlerin kölesi olmuş durumdalar. Bağımlılıkları diğer tüm bağımlılıkları sollamış durumda. Durumları gerçekten vahamet arz ediyor. Yetişkinler bile bu çağın sanallığıyla nasıl baş edeceklerini bilmez, yalpalarken gençlerden çağlarına yönelik çözüm beklememiz yanlış bir tutum olmasa gerek. Ne var ki gençlerimiz çağa anlam katacak yeterlilikten, yönlendirecek vizyondan yoksun, sadece tüketen, bitiren ve savrulan bir gençlik görünümünde. 
Her ne kadar sitemkâr bir yazı olmuş gibi görünse de ben hâlâ gençlikten umudum var demek istiyorum. Sonuçta bu onların çağı. Çağlarıyla baş edecek donanıma sahiptirler. Sadece farkındalıklarını arttırmaları bile çok şeyi değiştirebilirler. Ne yapıp edip hayata değer ve anlam katacak, asli unsurlara dönecek, bilinçli bir tutuma kavuşmaları mümkün ve imkân dahilindedir. Bunun ilk adımı da eğitimin kıymetini ve önemini fark edip olabildiğince kendilerini geliştirmeleridir. Yani her halükârda yine eğitim, yine eğitim… Zira eğitim olmazsa insan yetişmez.

YORUMLAR

  • 0 Yorum