Çok uzun bir süreden beridir ilmi konferans ve sohbetlerden uzak kalmıştık. Nihayet davetimize icabet eden çok değerli bir akademisyenimizi Doç. Dr. Cahit Karaalp hocamızı, Sarıbaşaklar Derneğimizde ağırlamak nasip oldu. Muş’tan kalkıp davetimize icabet eden, kilometreler kateden hocamız, engin ilmi birikimiyle bizlere gerçek bir ilmi şölen yaşattı. Dopdolu geçen konferansında hocamız bizlere dünya ve ahiretimize ışık tutacak Kur’an’ın ayetlerindeki kıssalardan hayatımıza yansıyacak nuruna işaret etti. Her söylediğini not etmek mümkün olmasa da elimden geldiği kadar payıma düşeni kaydettim. Bilinç tazeledim ve hatırladım. Bizatihi Kur’an-ı Kerim bir hatırlatıcı mesaj değil miydi zaten. Notlarımı sizlerle de paylaşmak istedim, çünkü konferansa gelmeyi isteyip de gelemeyen değerli arkadaşlarımın ve okuyucularımın da istifade etmesini istedim. İşte o ilmi ziyafetten payım…
“Kur’an bize ne diyor? Ne demek istiyor?
*İnsan en büyük ayettir. Kur’an insan için gelmiştir. Kıssalar ise Kur’an’ın yarısını oluşturur. Kur’an’ın hedefi dosdoğru iman eden bir insan inşa etmektir.
*Kur’an kıssaları tarih okumalarıdır aynı zamanda. İnsanın derdiyle dertlenen Rabbimiz, insana bilmediğini öğretmek ve yol göstermek için Kur’an’ı gönderdi. Kur’an insan için
*Hâl kitabıdır.
*Hareket Kitabıdır.
*Büyük işlerin kitabıdır.
*Ekonomiye karışan bir kitaptır.
*Yönetimle uğraşır. Tüm bu konular ve dahası insanın dünyasını da ahiretini de ilgilendiren konulardır.
Kur’an, korkakların okuyacağı bir kitap değildir.
*İnsanı mücadeleye sokar.
*Kaybetmeyi göze aldırır.
*Kur’an cesaret kitabıdır.
*Kur’an yüreklendiren bir kitaptır.
*Kur’an toplumsal sorumlulukları hatırlatır.
*Hz. Yunus’tan örnek verince peygambere “Sakın! Sen böyle yapma!” der. Kur’an’da kendini bulursun, tüm ayetler Müslüman’ı anlatır.
*Hz. Eyyüp, çaresizlik diye bir şey olmadığını,
*Hz. Adem, olmadık hayaller peşinde koşarken elindekinden de olursun mesajını alırız. Hz. Peygamber’e acılar gelirken, rahmet de katmer katmer gelir.
*Senin de bir hikayen olsun, der. Hikayeni sen seç, tercih senin, İbrahim mi olmak istiyorsun, Nemrut mu?
*Kur’an kıssalarının masallaştırılması doğru değildir. Böyle yapılması İsrailiyata dönüştürülmesi demektir. Kur’an’ı masa başılaştıranlar da var. Bunu yapanlar da akademisyenlerdir. Onlar Kur’an’ı masa koyar, didik didik inceler ama hayattan koparırlar, bu ise en büyük hatadır.
*Kur’an hayat kitabıdır. Kıssalar ise gerçektir, gerçekten yaşanmışlardır. Allah yaşanmayan örnekleri anlatmaz, anlatırsa “meselen” diye anlatır. Bu yüzden Kur’an ne masal kitabıdır ne de masa kitabıdır.
*Kur’an, Eylem kitabıdır,
*Kur’an bilinç kitabıdır. Kur’an’ı ise bilgili olanlar değil, ilgili olanlar anlar.
Kıssalar heyecan verir. Bu anlamda Müslüman şahsiyeti bekleyen iki tehlike vardır;
1-Karşısındaki zalimler,
2-Etrafındaki hainler
Müslüman’ı iki kesim durağanlaştırır;
1-Şakşakçılar
2- Korkaklar, konforlarından vazgeçmeyenler
*Kur’an’da iki kutsal
-İnek (beşerin kutsallaştırdığı)
-Deve (Allah’ın kutsallaştırdığı)
*Allah Teala İsrailoğullarının ineği kesmemekte diretmeleri üzerinde yaşadıkları polemikten sonra ineği kesmeleri üzerine “Eğer inek keserseniz hayat bulursunuz,
*Deveyi katleden Hz. Salih’in kavmine atfen ise hepimize “Allah’ın kutsalını keserseniz hayatınızı kaybedersiniz.” diye mesaj veriyor bizlere. Sahipsiz devenin sembolik anlamı, Allah’ın yasakladıklarıdır. Allah’ın dokunulmaz kıldıklarıdır. Hiç kimsenin Allah’ın yasakladıklarını helal etme veya dokunulmaz kıldıklarının dokunulmazlığını kaldırmaya hakkı ve yetkisi yoktur.
Öte taraftan İsrailoğullarını şirklerini kendi amelleriyle onlara anlatıyor rabbimiz. Allah’ın yasaklarını hatırlatan peygamberlerinizi yalanladıysanız, öğretilerini dinlemeyip arkanıza attıysanız, Allah sizi helak eder.
*Kur’an’da bazı rakamlar da verilir. Mesajı doğru anlamak istiyorsak dikkat kesilelim. Yalnız ebcedcilikle karıştırmayalım bunu.
-Hz. Nuh ‘un (as) 950 sene yaşadığından bahsedilir. Hz. Nuh örneği sabırla , azimle çalışırsanız tufanda boğulmaz kurtulursunuz, der. Çok uzun sürse bile kurtulursunuz.
-Hz. Yunus’un 100 bin kişilik bir kavme gönderildiğine işaret edilir. Hz. Yunus ise sabırsızlığının cezasının balığın karnında özür dileyerek çekmiştir. İnsana düşen samimiyetle çalışmasıdır. Toplumsal alanları terk ederseniz, Allah sizi karanlıklara iter. Önemli olan kalitedir, niteliktir. Sayının önemi yoktur. Hidayeti Allah verir, siz ise çabalarsınız. Sadece;
*Harekete geçmeniz gerek,
*Yürümeniz gerek.
İnsan gücü ölçüsünde çaba harcamadıkça Allah yardım etmez.
*Aramak lazım, arayış içinde olmak lazım. Hz. Adem, işlediği günahı anlatılan ilk peygamberdir. Kur’an neden Adem’im hayatından bahsetmez de günahından bahseder peki?
Çünkü bize şu önemli mesajı ulaştırmak istiyor Rabbimiz; Ataları kutsayanlara, onları gözlerinde büyütenlere “atalarınız da hata yapmış olabilirler.” Boş yere ataları kutsamamak gerek, demektedir.
-Şeytanın ise Sırat-ı Müstakim üzerinde oturduğundan bahseder. Ancak şeytanın niyeti doğru yolda yürümek değildi elbet. Doğru yolda yürüyenleri caydırmaktı. İnanacak olanların ayaklarını kaydırmaktı. Şeytan bazen,
-Bazen görüşlerinizde,
-Bazen fikirlerinizde,
-Kitaplarınızda olabilir. Yanlış fikirler içinizden de çıkabilir. Şeytanın Sırat-ı Müstakim ’de bulunması iyi niyetinden veya imandan dolayı değildir. Tam tersi insanları Allah’ın yolundan alıkoymak içindir. Yine de her düşenin bir ayağa kalkışı da vardır.
*Kur’an umut aşılar.
*Tevbe kapılarını açık tutar.
*İsmail’in teslimiyetinde bunu görürüz. Peki, İbrahim’in oğlunda uyandırdığı güveni görebiliyor muyuz? Hz İbrahim , Allah’ın emrine itaatten bir an bile geri kalmadı. Allah da ona İsmail’ini yeniden bağışladığı gibi üzerine İshak’ı müjdeledi. Siz Allah’a bir verirseniz, Allah size iki verir! demektedir. Allah vaadinde en güzel durandır.
*Nemrutlar ateşi yakabilir, ama ateşe söz geçiremezler. İbrahim gibi imanı için ateşlere giren, Yusuf gibi zindanlara girenin sonu rahmettir. En sevdiklerimizle deneniriz. Her an, en sevdiklerimizi kaybedebiliriz. Ülkeniz, malınız, çocuğunuz, arkadaşlarınız her an imtihanınız olabilir.
*Hz. Musa’ya bakalım. Musa’nın asası neyin simgesidir? Musa’nın elindeki asa, onun sahip olduğu imkanıydı. Allah bize demek istiyor ki, İmkanlarınızı kullanın, imkanlarınızı harekete geçirin. Peki, niye Allah, Musa’yı asa ile gönderir firavuna? Mesaj, Düşmanın silahıyla silahlanın! Düşmanın silahıyla silahlanın ama ahlakıyla ahlaklanmayın! İki Musa görüyoruz Kur’an’da.
-Prens Musa
-Çoban Musa
*Musa aynı Musa’dır, fakat makamı değişmiştir. Makamlar elbise gibidir. Musa, prens iken de zulümle mücadele etti. Medyen’de çoban iken de zulümle mücadele etti.
*Kur’an, nerede, nasıl durmamız gerektiğini anlatan bir kitaptır. Hz. Yusuf’a bakalım. Rüya gibi bir hayatı var. Babasının gözbebeği, en sevilen evlat, kardeşlerinin kıskançlığıyla kuyuya atılır, köle olarak satılır. Yaşadığı sarayda azizin karısının iftirasına maruz kalır ve en son zindan görünmüştür ona.
*Ne kölelik ne esaret bizi mahkum edemez.
*Varlık ve yokluk insanı kimliğinden edemez. “Yusuflarınızı oyunlardan kurtarın der!” Rabbimiz adeta. Gençlerimizi oyun bağımlılığıyla köleleştiriyor, şahsiyetsizleştiriyorlar. Oyun içinde oyun oynanıyor. İslam ümmetinin çocukları ve gençlerinin ayaklarını kaydırmak ve kendilerine hizmetkar etmek için…
*Hz. Yakup, Yusuf’un üzerine titremişti. Neden? Yusuf’tan başka çocukları da vardı. Ancak Yakup için Yusuf başka türlü bir anlam ifade ediyordu.
*Yusuf gelecekti. İnsanlığın geleceğinin umuduydu Yusuf. Hz. Yakub’un Yusuf’un üzerine titrerken gösterdiği korku onun imtihanı oldu. Korkularınızı, zaaflarınızı dillendirmeyin, düşmanlarınıza sezdirmeyin. Buradan vurulabilirsiniz demek ister gibi. *Hz. Yusuf, kurtlar sofrasınıı dağıtmak üzere yetiştiriliyordu. Bunun için olgunlaşması gerekiyordu.
*Karşımıza çıkan her zorluk ve sıkıntı, bizim olgunlaşmamıza hizmet eder.
*Hz. Yusuf iki sevginin ve iki kıskançlığın kurbanıdır aynı zamanda.
-Hz. Yakub’un aşırı sevgisi (ki geleceğin umudu olarak oğlunu görüyor ve üzerine titriyordu)
Kardeşlerinin kıskançlığı, Yusuf’u kuyuya atmakla babalarının sevgisine kavuşacaklarını sandılar.
-Züleyha’ın aşırı sevgisi ve aşırı kıskançlığının kurbanıdır. Sevgi de dozajında kalmazsa zarar verir.
Günümüz gençliği de en’leri yaşamak için sınırlarını zorluyor maalesef. Kendine zarar vereceğini hesap etmeden hem de… Bunun için Müminler şunu bilmeliler ki tebliğ sadece camide yapılmaz. Parklar, kahvehaneler, zindanlar tebliğ alanlarıdır. Hz. Yusuf iki zindan arkadaşı bulmuştu kendine, biri ertesi gün idama gidecekti, diğeri kendisini unutacaktı; buna rağmen Allah’a çağırmaktan geri durmadı, görevini ifa etti, elinden geleni yaptı, tebliğ etti.
*Öte taraftan Yusuf’un hayatından kendimize daha önemli dersler de çıkarabildiğimizi görüyoruz. Örneğin Hz. Yusuf zindandan çıkarılacağı zaman bunu kabul etmedi. Kendisini aklayarak çıkmayı tercih etti. Üzerine atılan çamurdan, lekeden tamamen kurtularak güvenilir biri olduğunu herkese kanıtladı. Aziz’in emrine girerken de kendisine verilen her göreve balıklama atlamadı, her görevi kabul etmedi. Ve sadece yapabileceğinden emin olduğu görevi yapmayı istedi. Hazineden sorumlu bakan oldu. Bu ne anlatır bize?
*Size verilen her görevi kabul etmeyin. Ehil olduğunuz görevlere talip olun veya veriliyorsa ehil olduğunuz işi yapın. İşinizin hakkını vererek yapın ki kimse sizde bir kusur bulamasın.
*Hz. Yusuf’un üç gömleğinden bahsedilir.
-Masumiyet gömleği
-İffet gömleği
-Adalet gömleği- Olgunluk gömleği
Bu kıssa bize “Gömleğiniz nereden yırtılırsa yırtılsın siz dosdoğru olun!”der. Nefsinize kapılmayın! Doğru olan ne ise onda sebat edin.
*Hz Yakup ümidini asla kaybetmedi. Herkes ona “Bunamışsın” dese bile o Yusuf’a kavuşacağına yürekten inanıyordu ve bu isteğine de kavuştu ama yıllar sonra, nice sıkıntı, hüzün ve gözyaşlarından sonra. Yakup hep aradı. Hakkı aradı. Allah onun kıssasında “Her zaman hakkı ararsanız, hakkı bulursunuz” der biz inananlara.
*Firavun kendi zulüm denizinde boğuldu.
*Kabil, firavun, Ebu Cehil, Yusuf’un kardeşleri güç zehirlenmesi yaşadı ve helak oldular.
*Siz, her zaman ve yerde hak sözünüzü söyleyin, yakınlarınız duymasa da uzaklarda yankılanır ve duyanlar çıkabilir. Sizin söylemeniz görevinizdir.
*Buzağı sevgisi İsrailoğullarının imtihanıydı ama bize de ders çıkarmak düşüyor. Yoksa bizler de buzağılarımıza tapıyor olabiliriz de kendimizi tevhit ehli sanabiliriz, Allah muhafaza etsin. Buzağı sevgisi bize şunu anlatır; düşmanınıza benzemeyin, onlar gibi dünyevileşmeyin!
*Allah’a secde en üst makamdır insan için.
-Kendini ayağa kaldır!
-Dertli olduğunu göster!
-Her insanın davası duasıdır. Devası davasıdır!
*Kur’an’da hayvanlardan bazılarının adı da geçer. Örneğin eşek. Eşeği bilirsiniz korkaktır, yükünden habersizdir, ne taşıdığının bilincinde değildir. İnsanlara kötü olanı anlatır. Bundan şunu çıkarsarız; Eşeklik eşekte iyidir, insanda görülürse kötüdür.
*Halk arasında kuş beyinli diye aklını kullanamayan insanlar için kullanılan bir tabir vardır. Oysa Kur’an’da Hüdhüd kuşundan bahsedilir ki, tevhidin elçisi olmakla şereflenmiş bir kuştur. Kuş beyinli diye küçümsediğiniz Ebabil kuşları Allah’ın ordusu olabilir.
*Allah, Kur’an’ı Kerim’inde küçük büyük, zalim, kafir ve hayvanlar üzerinden örnekler verir. Anlayabilene! Üç günlük dünyaya aldanmayın. Başınızdaki Süleyman bile olsa tedbirinizi alın, der. Hayvanlara, bitkilere, doğaya zarar vermeyin. Hepsi Allah’ın ayetleridir. Kainattaki her şeyde bir ders vardır. Hz Musa’nın asası onun elindeki imkanıydı. Sizler de her çağın müminleri, imkanlarınızı asa edinin ve elinizden geldiği kadar tebliğ edin. İmanlarınız ile imkanlarınız çatıştığında ise imanınızdan vazgeçmeyin.
*Acınızı, hüznünüzü ancak Allah’a açın! Yusuf gibi, Yakup gibi Hz. Muhammed gibi! Hz Eyyüb gibi “Sen merhametlileri en merhametlisisin Allah’ım “diyerek yakarın Rabbinize. Sizin çareleriniz biterse çareniz kapınıza gelir. Allah, Hz. Meryem’e “Sus! Konuşma!” diye emretti. Bazı susmalarımız çaresizliktendir. O zaman da Allah salih amellerinizi konuşturur. “Benim ayetim İsa dile gelir senin adına!” dedi. Ve bebek İsa konuştu, tebliğ etti.
*Kur’an’ın son üç suresi “Kul!(De ki)” hitabıyla başlar. Ne demek bu? Ey iman eden kullarım susmayın! Hakkı anlatın, İslam’ı anlatın! Söyleyin, bıkmaksızın söyle, söyle, söyle! Elbette hakka kulağını verecekler çıkacaktır. Sana düşen sadece açıklamaktır, söylemektir, anlatmaktır.
Cahit Karaalp hocamız da söyledi, tebliğ etti ve görevini ifa etti. Kendisine tekrar teşekkürlerimi sunuyorum buradan. Bizi ihya etti. Bildiklerimizi ve fakat belki unuttuklarımızı bize tekrar hatırlattı. Rabbim katında ilmini bereketlendirsin. Bu güzel buluşmaya vesile olmasından dolayı Mustafa Tosun hocamıza da ayrıca teşekkürü bir borç bilirim. Rabbim bizleri de ilim edinen ve ilmiyle amil olanlardan eylesin. Siz değerli okurlarıma da faydalı ilimle dolu günler dilerim efendim…
YORUMLAR