İnsan hep durmadan bir şeyler ister. Doyumsuz bir iştaha ile her şeyi ister. Yerli yersiz, hayırlı hayırsız olup olmamasına bakmadan, düşünmeksizin. İstediklerinin şerre yol açıp açmayacağını düşünmeden. En büyük zaafıdır bu insanın, ne ki en büyük lüksü de… İnsanı yaratıp her türlü özelliğini bahşeden Rab, insana isteme makamını layık gördüğünden mütevellit böyle buyurmuştur; “Kulum istesin, istediği verilecektir.” Bu yüzdendir belki de insanın isteklerinde sınırı aşması ve kendi nefsine zulmeder raddeye gelmesi… Fakat yine de istemekten yorulmaz, beklentisini bitirmez. İnsan işte huylu huyundan vazgeçmez.
Ben de insanım Rabbimden isteklerim, beklentilerim var. Hayallerim tırpanlansa da salgından dolayı yine peşlerinden gitmek istiyorum. Hayal etmekten vazgeçmek istemiyorum. Bunaldım, bunaldık. Dört duvar arasına tıkılıp kalmaktan, insan yüzü görmeye hasret kaldık neredeyse. Kimse kimseye kapısını açmaz olunca yürekler de birbirine sırtını döndü sanki. Eski günlerimi özlüyorum. Nur nimet içinde yaşıyormuşuz. Farkında değilmişiz. İşte alındı bizden temiz hava, bol güneş, toprakla hemhal olmanın simgesi piknikler… İstiyorum işte o eski günlere dönmek istiyorum. Meğer acısıyla tatlısıyla çok güzel günler imiş. Bilim kurulu toplantısını dört gözle bekliyorum bu akşam. İstediğim gibi bir karar çıkmazsa isyanları oynayacağımı biliyorum. Bu yüzden istemeye devam ediyorum. Rabbim dilerse verir, benimse umudum var hâlâ.
Doğa yürüyüşüne çıkmak istiyorum mesela. Tabiatla bir olduğumu hissetmek topraktan gelip toprağa dönecek oluşumun hakikatini tefekkür etmek… Betonarme evlerde yüklendiğimiz elektrik yükünü toprağa aktararak, toprağı beslemek ve hafiflemek istiyorum. Baharın son demlerini yaşadığımız bugünlerde çimen kokusuna hasret kaldım. Bir tek kuşların parklardaki yalnız ağaçların dallarında hüzünlü cıvıltıları varsa da onlar da bir başka mahzun bir başka yetim kalmış gibiler… İnsan tabiatla bütünleşmeli, buna acilen ihtiyacım var.
Kırlara gitmek istiyorum. Neredeyse iki yıla yakındır evlerimize tıkılıp kaldığımız bu günler canımıza tak etti. Temiz hava bol güneşe hasret kaldık. Ama biz kös kös evlerimize tıkılıp kalmışken siyasetçilerimiz ne salgın dinliyor ne kapanma. Onlara her şey mümkün, halka gelince yassah efendi! Var bunda bir bit yeniği de ne zaman çıkacak ortaya… İnsanın aklına bir çapanoğlu illa takılıyor işte. Tam kapanma, karantina süresinin uzatılması, temaslıların filyasyonu falan filan feşmekan derken toplumun sinir damarlarının hissizleştirildiği bu demlerin hesabını, gün gelir birileri sorar mı onu da merak etmiyor değilim doğrusu. Dedim ya halka yassah, siyasetçilere salonlarını, alanları lebaleb doldurmak serbest, öyle mi? Of bunalmamak elde değil, bu mahrumiyet hissi çıldırtabilir insanı, bunu anladım.
Yürümek istiyorum, yanımdan geçip gidenlerin beni hasta edecek bir virüs bulaştıracaklarını düşünmeksizin korkusuzca, yorulana kadar ve zihnimden geçip giden düşüncelerden sersemlemiş bir şekilde. Sonu kırlarda ya da bir parkta bitse... Bir taşın üstünde nefeslenmekle sonlandırabileceğim bir yürüyüş. İstediğim sadece yürümek, yürümek. Hadi tamam anladık, kalabalıklara karışmadan, kendimle beraber yürümek. İsyanları oynamaya çoktan başlamışım haberim yok…
Akrabalarımı, kardeşlerimi, hısım akrabayı görmek, konuşmak bir çay içme faslında yalnız olmadığımı hissetmek istiyorum. Dostlarımı görmek istiyorum. Can yoldaşlarımı, Allah katında din kardeşlerim yazılanları… Ne zamandır hasretim ufuk açan sohbetlerine, sabrı ve hakkı tavsiye eden tesellilerine… Bir bad-ı sabah gibi gelen insanlığı kucakladığı hissini tattıran anlayış ve ferasetlerine yine… Sevgilerini yüreğimin en derununda minnetle hissettiğim, nice zalim insanın açtığı boşluğu dolduran himmetlerini… Ah ne büyük nimetlerden mahrum bırakıldık ya Rabbi! Artık eskiden dostlarla iken gelen ilhamlar da gelmiyor. İlham ırmakların çoktandır çağıldamayı bırakmış. Susuz, kurak bir mevsime mahkûm olmuş gibiyim. Demek ki kıymet bilmezmişiz ki yaşadık bu günleri. Demek ki zalimlerden olduk ki alındı elimizden. En değerli zamanlarım çalınmış gibi hissediyorum. Suçlu kim? Virüs? Devletlerin kontrol mekanizması? DSÖ’nün dayatmaları mı? Acaba her şeyin gün yüzüne çıkacağı günleri görecek kadar yaşar mıyım? İnsanlık tarihinden bir kesit olan bu dönem hangi yıkımları beraberinde getirip bırakacak? İnsan kalabilecek mi insanlık? Korkularım var, bu yüzden isyanlardayım galiba. Hoş görülmesini istirham ederim. Selam ve dua ile…
YORUMLAR