İnsan hep bir arayış içerisindedir. Dünyaya gözünü açtığı ilk andan itibaren başlayan sancılı yolculuğu müebbet sevgi ve huzuru bulmaya yönelik gibi görünür. Dünyada bir sürgün gibi yaşar. Varoluş acıları çeker ve lakin arayışlarının bittiği bir limana demir atamaz.
Kendinden emin değildir, her şey yanılsama gibi gelir. Bazen hakikatin var olup olmadığını bile sorgular. Kesif bir belirsizlik sisi içinde kayboluşları deneyimler. Yine de sever dünyayı, bitimsiz mücadelesini, kaygılarını, lezzetlerini…. Acısından bile yüksünmez. Sırtını kolay kolay dönemez dünyaya. Ne de olsa sürgün mahalli, ona ebedi mekânı imiş gelir nice aldanışlarla.
Genellikle de Rabbini bulamadığı ya da bir Rabbi olup olmadığı konusunda zihnini meşgul etmediği zamanlarda bu kaotik yabancılaşma, kendini ve gerçekliğini yadsıma durumu kronikleşir. Adeta kendi içine çöken bir kara delik misaline döner insan. Anlamsızlığın labirentleri umutsuzluk boca eder, çırpınış ve emeklerinin boşa gidiyor hissini verir. Ruhunun boğuluşlarla can çekişircesine azap çekmesi dünya günleri dar eder. Sonuçsuz bir devinimle yokluğa mahkûm olduğunu zanneder. Bu da tarifsiz acılar içinde bocalatır insanı. Vesvese verici şeytanı ve nefis denilen kendi iç sesinin fısıltılarını da unutmamak lazım gelir. Bu fısıltılarla dünya üzerindeki yolculuğunda hakikatin epeyce uzağına düşebilir. Özellikle de kendisini bir amaca binaen yaratan bir yaratıcısı olduğunu düşünemediğinde... Yahut aklına gelse bile düşünmekten kaçınması durumunda, karanlıklara yuvarlanır.
Rabbinin rahmet nazarlarından uzaklaşmış bile olsa arayış ve çırpınışları ebedi sevgiyi bulmak üzerinedir. Durmaksızın sevgiyi, rahmeti arar insan. Kendisi gibi kulların, kendisine sunabileceklerinin kısıtlı olması, tüm mahlukatın, emrine amade de olsa dilediği ve arzu ettiği derecede ruhunu doyuracak sevgiye ve şefkate ulaşamadığında bilir bunu. Fakat bilinçsiz arayışlar sürmektedir. Ne zaman ki bilinçli farkındalığıyla arayışa geçerse o zaman farklı yolları keşfeder.
Bu farkındalığı geciktiği sürece mutsuzluk ve kayboluşu da sürer insanın. Çoğu insanın arayışı bir hedef bulamaz. Bomboş heveslerle heba olur koca ömür. Aldanışlar içinde yaşar, aldanışlar içinde kendini yok sayarak ölür.
Aslında insan Rabbini ve onu rızalığını aramaktadır da bunu fark edememektedir. Ruhunun asıl sahibini… Donanımlarının, yeteneklerinin, insanı insan yapan niteliklerin makamını… Yerin ve göğün Rabbini.
Aradığının ve O’nu bulma serencamının farkındalığını elde ettiğinde ise… İşte o zaman mucize gerçekleşir. Anlamsız gelen her şey, olgu, olay ve deneyimler birer birer anlam kazanır, hakikat içinde müşahhas yerini alır. Rabbinin rahmet nazarlarıyla onun gözetiminde yol almaya başlar ve kendini aşmış insan hem dünyaya ve hem de sonraki hayatın gerçekliğine uyanır. Sevgi ve imanla Rabbine yöneldiğinde her şey mümkün olur. Hiçbir şey imkânsız değildir artık… Asıl sonsuz hayat insan için işte o zaman başlar. İste! İstediğin sana verilecektir!
YORUMLAR