İLMİN IŞIĞINDA BİLİM ÜRETEN İNSAN
Dünya akıl almaz bir hızla yepyeni dönüşümler geçirirken Müslümanların durup düşünmesinin ve özeleştiri yapmasının zamanı geldi de çoktan geçiyor. Mahiyetine vakıf olmadığımız bir değişim yaşanıyor, ister kabul edelim ister etmeyelim. Kimine göre kıyametin yakınlaşması, kimine göre dünya devlerinin küresel operasyon çekmesi olarak görülen bu değişimleri anlayabilmek için belli bir ilme sahip olmak gerekir diye düşünüyorum.
Müslüman ümmet, son birkaç yüzyıldır düşünmekten korkup kaçınır oldular. Düşünce üretimi durdu. İslam dünyasını bir atalet bir durağanlık kapladı. Adeta ilimle amel etmeyi terk ettiler.Yüzlerce yıl önce alimler tarafından yazılmış eserlerin günümüze vaziyet verebileceğine inanıyor insanımız hâlâ. Oysa ki ümmet, o çağların şartlarına göre ilim üreten alimlerini örnek almalıydı. Fakat Müslüman alimlerin o çok değerli çalışmalarıyla yetinmeyip çağımızda da bilgiyi, ilmi onların yaptığıyla bırakmayıp üretmesi gerekirdi. Ancak ne yazık ki bunu yapamadığı gibi bu gün bilgi ve teknolojiyi üretenlerin oyuncağı durumuna gelmiştir. Mevcut gidişat içinde de İslam ümmetinin kendisine bir yer bulamadığını görmekteyiz.
El Alîm olan Allah’ın insana en büyük nimetlerinden biri de ilmi bahşetmesidir diye düşünüyorum. İman ettiğimiz ilahi Kelam olan Kur’an’da Allah’ın insana öğretmesinden bahseden birçok ayetler vardır. Bu ayetler bizzat Allah’ın insana rahmetiyle nazar ettiğine ve dünya hayatı imtihanında ona lazım olan bilgiyi, ilmi nasip ettiğinden bahseder. Bu ayetlerin, aynı zamanda Hrıstiyanların iddia ettiği gibi bilgi ağacının, Allah’ın yasakladığı yasak ağaç olmadığını ancak tefsirleri okuyunca öğreniyoruz. (Bakara suresi- 30-33. ayetlere bakılabilir.) Kur’an’da ilim ve bilgi insana yasaklanmamıştı. Aksine her işimizi, faaliyetimizi bir ilme dayandırmamız öğütleniyordu. Üstelik “İlim Çin’de de olsa alınız.” diyen bir Resululümüz(sav) de var önümüzde.
İnsan, kendisini yaratan yüce rabbinden bilgisini Adem’in şahsında almıştı. Hz. Adem’e Allah tarafından isimler öğretiliyor, talim ettiriliyor ve sonra da bilgi üretmesini nasip ediyordu.
Denebilir ki Allah’ın kendisine verdiği yetenek ve akıl ile insan artık bilgiyi üretmeye başlıyordu. Bunun için de Allah’ın kainata koyduğı yasaları keşfetmekle işe başlıyordu. Hatta insan ile Melekler arasındaki farklılıklardan biri de belki budur. Melekler sadece Allah’ın verdiği ilmi almaktadırlar. Kendilerine ait bir bilgileri yoktur ve bilgiyi üretememektedirler. İnsan ise bahş olunan yetenekle bilgiyi üretebiliyor, bundan yararlanabiliyor ve sonraki nesillere aktarabiliyordu. İnsanın en büyük çabalarından olan bilgi üretimi ve bunu insanlığın faydasına sunması, aynı zamanda insanın şerefini de arttırıyor. Çünkü insan böylece rabbinin öğrencisi oluyordu. Allah(cc) el- Alîm olduğuna göre, O’na iman eden müminlerin cahil olması düşünülemez ve iman edenler cahilce davranamazlar. Şu bir gerçek ki İslam ümmeti olarak ilmin ışığında bilim üreten alimlere bu gün daha çok muhtacız.
Alemlerin rabbi olan ve her şeyi en mükemmel şekilde bilen, insana bilmediğini öğreten Allah’tır. Kalemle yazmayı öğreten de. Öğrendiklerini hayatına aktaracağı kazanımlarla hayatını kolaylaştıran da... İşte hayat veren ayet: “Rahman! Kur’an’ı O öğretti, insanı O yarattı, ona kendini ifade etmeyi O öğretti.” (Rahman suresi- 1-4.) Allah’ın kainata koyduğu yasaları öğrenip bunlardan faydalanmayı da öğreten Allah’tır.
Şöyle düşünürüm bazen. Resulullah’ın zamanında ayetler inerken bir çok ayette o günün insanına gayb olan ilimden, teknolojiden bahseden ayetler geliyordu. Müminler bu ayetlere gayba iman babından iman ediyorlar ve mahiyetini bilmedikleri bu ilmi düzeyi hayal edemeseler bile, “Allah en doğrusunu bilir” diyerek iman ediyorlardı. Geleceğe dair bahsedilenler akıl almaz gibi görünmesine rağmen red etmedikleri gibi gayba imanın en güzel örneklerini veriyorlardı. Öyle ki anlayamasalar da henüz o ilmi düzeye ulaşamasalar da iman ediyorlardı. Örneğin elektiriğin bulunması, telefon, telgraf ve radyonun akabinde televizyon ve internetin tüm işaretleri ayetlerde mevcuttu. Bu ayetlerin müslüman ilim adamlarını harekete geçiren ve ilham veren ayetler olduğunu ve ilmi çalışmalarını bunlardan aldıkları güçle sürdürdüklerini söyleyebiliriz. İlmin sahibine iman ettikleri için ilimden ve gücünden korkmuyorlardı, çünkü ilmi insanlığın yararına sunuyorlardı.
Yine; Zülkarneyn’in kıssası geleceğin ilmine atıfta bulunan bir kıssadır. Ya da Hz. Süleyman (as)ın kıssasında cinler, ifritlerle ilgili ya da hayvanların diliyle konuştuğundan bahseden ayetler geleceğe dair çok önemli bilgiler içeriyordu. Mesela cinlerden bir ifritin Sebe Kraliçesinin tahtını göz açıp kapatana kadar getirmesi bir ilimdi. İnsanlığın bu raddeye geleceğinin haberi veriliyordu Allah tarafından. Sadece Hz. Süleyman’ın tecrübe ettiğiyle kalmayacak insanlığa yayılacak bir ilim olduğu bildiriliyordu. Düşünün ki radyo dalgaları bulunduğu zaman radyo dinleyicileri ne büyük bir nimetle karşılamışlar ve akılları almamıştı bu gelişmeyi. Sesler uzun mesafelerden dalgalar yoluyla gönderilebiliyordu. Daha insanlık bu başarıyla sarhoşken, televizyon yani ses ve görüntünün birlikte nakledildiği yepyeni bir teknolojik sıçrama yaşanmıştı. Aptal kutusu diye isimlendirilen televizyonun toplumlar üzerindeki etkisi, algı oluşturabilmesi ve toplumları istenildiği gibi yönetmenin (yoksa gütme mi desem) bu vasıtayla ne kadar kolay olduğu keşfedildi ve 1950’lerden sonra etkisi artarak bu amaçla kullanılmaya devam edildi. Bu gelişmenin burada kalmayacağını aslında rabbimiz bize çok önceden bildiriyordu.
Şimdi dönem ses ve görüntüyü aşmış artık cisimlerin, eşyanın belki insanların uzun mesafeler arasında gönderilmesi (ışınlanma) safhasına gelmiş bulunuyoruz. Nasıl ki Sebe kraliçesinin tahtı göz açıp kapayana kadar Hz. Süleyman’a getirilebilmişse, şimdi Allah’ın bu ilmi tüm insanlara şamil olacak şekilde kullanılacağı bir dönemin geldiğini söyleyebiliriz. Önemli olan insanlığın bu gelişmeler sonrasında insanlığını, değerlerini ve fıtratını kaybedip kaybetmeyeceğidir.
Allah’ın koyduğu yasalar, geçmişte gayb idi, bugün ise şehadette olan ilimler olarak açığa çıktıkça insan gelişmeye devam edecektir. Bugün bize akıl almaz gibi gelen bu ilimlerle yaşamak gündelik hayatın bir parçası olacaktır. Bu konuda Tesla’nın ve Elon Musk’ın hayatını okumanızı tavsiye ederim. Teknolojiyi ve ilmi ellerinde tutanların dünya insanlığına daha neler kazandıracaklarına veya kaybettireceklerine dair bir fikir verebilir.
Müslüman akıl, uzun dönemler boyunca ilmin liderliğini yaptı. Allah’ın terbiyesinden geçerek öğrendi, öğretti, insanlığı geliştirdi. Nice buluşlarla insan hayatına müdahil oldu. Ancak dünyaya hediye ettiği ilmin ve bilginin liderliğini son üç yüzyıldır kaybetti. Dünyaya mal olmuş ilim adamlarımızdan Fuat Sezgin’in dediği gibi Müslümanlar, insanlığın ortak mirası olan bilimi, ilmi üretmiş, beytül hikmeler kurmuş, oradan Avrupa’ya etki ederek Rönesans, Reform ve Aydınlanma çağlarının yaşanmasına sebep olmuştu halbuki. Nihayet batı insanı ilim ve bilimi müslümanlardan alarak geliştirmiş ve Akıl çağına geçişi başarmıştı.
Sonra birden bire bir kırılma yaşandı İslam dünyasında ve batının gelişmişliği karşısında komplekse girdi. Sadece bilgiyi üretemez olduğu gibi artık taklitçisi olmuştu. Batının gelişmişlik düzeyini bir türlü yakalayamadı. Bilgiyi üreten olmadığı için, dünya insanlığının ihtiyaç duyduğu basiretli, ferasetli ve merhametli bir teknolojik gelişmeyi de insanlığa sunamadı.
Bu noktada sanayi inkılabı, coğrafi keşifler ile gittikçe zenginleşen batı, gelişmişliğini, zenginliğini ve etkinliğini, insanlar arasında yapay sınırlar koymaya ve zalimce hükmetmekte kullandı. İnsanlık işte bu inkarcı aklın tüm yıkıcılığını, vahşetini, vicdansızlığını yaşıyor o gün bugündür. İnsanlık, batı insanın ürettiği teknolojinin kölesi durumuna geldi. Çünkü bu teknolojiyi üreten akıl, alemlerin Rabbi olan Allah’ı hayattan dışlayan bir akıldı. Allah’ın koyduğu yasaları bulup çıkarmakla büyük bir gelişmenin yolunu bulmuştu. Ve fakat nefsini ilah edinen bu insan, teknolojinin nimetlerine eriştiği halde dünya insanlığının çoğunu bu nimetlerden mahrum bırakmış, belli bir kesimin tekelinde bırakmıştır. İşte bu akıl, ayrılıkçı, merhametsiz, zalim, bencil ve tahakkünde sınır tanımaz bir akıldı.
Bilim ve teknolojide sağlanan bu gelişmişlik avuç seçkin insan topluluğunun tekelindedir bugün. Aslında Müslümanlar zamanında araştırarak, kainata, insana, doğaya konan Allah’ın yasaları bulmuşlardı. Ancak bilimsel çalışmalar batıya geçince Müslümanlar gerilediler. Bencil, zalim ve gözü doymaz batılı bütün bu bilimsel çalışmalardan faydalanarak geliştirdi ve muazzam bir güce kavuştu. Dünya insanlığının gidişatına elde ettikleri bilimsel üstünlükle hükmeder oldular. Tüm bu geişmişlik düzeylerine rağmen dünyayı getirdikleri nokta da ortada. Bilimleri insanlığın faydası ve hayrı için değil kendi diktatöryal hükümranlıkları için kullanmaya devam ediyorlar.
Müslümanlar bu gün onların ürettiği bilgiyi ve teknolojiyi kullanmaya mahkum. Dahası ışıktan gözleri kör olan korkak bir tavşan gibi apışıp kalmıştır batının ilerlemesi ve teknolojisi karşısında. Peki, İslam ümmeti bu gidişe dur diyemeyecek mi? (Dur denilecek nokta ilmin gelişmesi ve üretilmesi noktası değil elbette, ilim ve bilimin insanlığın zararına kullanımıdır. Yanlış anlaşılmasın) İslam ümmetinin dünya insanlığına söyleyecek sözü kalmamış mıdır? Bu gidiş böyle sürerse inkar eden insanın azgınlığı tüm insanlığı uçuruma götürmeyecek midir? Güçten sarhoş olup azgınlaşan insan kendi kıyametini koparmayacak mıdır? Bizzat bu tehlikeleri yine batının bilim insanı olup, insanlığını ve vicdanını kaybetmeyen nadir kişiler haber veriyor.
Herşeyden önce yapmamız gereken batı karşısındaki aşağılık kompleksinden kurtulmaktır. Onlar yapabiliyor da biz yapamayacak kabiliyette miyiz? Allah, tüm kullarına akıl, irade, yetenek ve her tür nimetini bahşetmiştir. Bundan dolayı en önemli vazifelerimizden biri geçmişteki alimlerimizi örnek alarak, onların kendi zamanlarının risklerini göze alarak yaptığı çalışmalar gibi ilmi bir seviyeyi tutturabilmemiz için nesillerimizi eğitmektir. Ayetlerde bununla ilgili de tavsiyeler var. Birçok surede Allah Teala, biz müslümanlara savaş zamanında bile “Bir kısmınız öne çıkıp savaşın, bir kısmınız da geride kalıp ilimle ve toplumsal vazifelerle ilgilenin” anlamında uyarılarını yapıyor. Alimlerimizin geçmişte kalan eserlerine kendimizi mahkum etmek, o alimlere de günümüz insanlığına da hakarettir. Geçmişe takılıp kalmak ve hamasetle övünmek yerine, onların ürettiklerini geliştirmek, nesillerimizi ifsaddan koruyup ileriye taşımak gerekmektedir. Ne bilimin ne de teknolojinin gelişmesini durduramayız. Bunu düşünmek bile akla ziyandır. Ancak keşfedilen teknolojileri dünya insalığının tümünün faydasına sunacak yollar, yöntemler ve işleyişler bulmak Müslümanların görevleri arasındadır kanaatimce.
O alimlerimiz günümüzde yaşasalardı, eminim ki günümüzün sorunlarına çözüm üretecek ve faydalı olmaya çalışacaklardı diye düşünüyorum. Onların hakkını teslim edip bıraktıkları yerden bayrağı alıp, ilmi, teknolojiyi üretip geliştirmeli, dahası ilmin ahlakını ve vicdanını geri getirebilmeliyiz. Yaşanacak bir dünya oluşturmak Allah’tan korkan, vicdan ve ahlak sahibi insanların eliyle mümkün olacaktır. Çünkü bu günün ilmini ve teknolojisini elinde bulunduranlarda insani bir ahlak yoktur. Düşünün ki cisimlerinizin veya eşyalarınızın bir yerden bir yere saniyeler içinde intikali söz konusu. (Bilim ve teknolojiyle inanılması güç olsa da insanlık bu aşamaya gelmiştir.)Kötü amaçlar için kullananların elinde nasıl bir imha ve yıkım oluşturabileceğini kestirebilmek için çok zeki olmak gerekmiyor. Dijital çağın, 5G teknolojisinin bir avuç azınlığın elinde olması küresel çapta insani bir krizle karşı karşıya olduğumuzu haber veriyor zaten.
Şunu da unutmamak gerekir diye düşünüyorum. İnsanlığın gelişmede sıçrama yaptığı dönemler, aynen zamanımızdaki gibi zor dönemler olmuştur. Dönemin sorunlarına en etkili çözümü üretebilenler, insanlığa vaziyet verip yönlendirecek ve dünya liderliğini ele geçireceklerdir. Lider olanların zihniyetini ise hangi inanç formatlıyorsa ona göre icraatlar yapacaklardır. Şimdiye kadar da olan budur. Bu yüzden, Allah’ın son mesajına tabii olan Resulun ümmetini, insanlık adına büyük sorumluluklar beklemektedir. Selamette kalın...
YORUMLAR