I.
Haram aylar
Aylardan Muharrem ayı. İlahi gündemlerimize sahip çıkabilme ve yine ümmete has gündemler oluşturmak adına Muharrem ayı bir bilinç ayıdır. Aslında herhangi bir ayın kendineden menkul bir kutsallığı yoktur İslam’da. Hatta kutsal gün ve geceler de yoktur. Allah’ın belirledikleri dışında. Ancak önemli hadiselerin vukuu ve Allah’ın dikkatimizi çekmiş olması o aya, o güne veya o geceye ehemmiyet vermemizi gerektirir. Dikkatler alemlerin rabbi tarafından çekiliyorsa buna önem vermemek başlı başına bir iman sorunsalını bile akla getirebilir Allah muhafaza.
Yani Allah’ın ehemmiyet verdiklerine gösterilen ihtimam, ilahi gündemi kabul etmek demektir. Haram ayların da ilki olması açısından da çok önem arz eder. Ayların sayısının on iki bunlardan dördünün haram ay (hürmet gösterilmesi gereken) olduğunu bizzat rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bildiriyor bize. “Gökler ve yeri yarattığı gündeki yazısına göre Allah’ın katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte doğru din budur. O aylar içinde (konulmuş yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin…” Tevbe suresi- 36.
Recep, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem ayı haram aylardır. Haram ay denilmesinin sebebi de bu aylarda bazı yasakların konulmuş olması ve bunlara hürmet gösterilmesi çiğnenememesi içindir. Aynı zamanda haram aylar uyarı, tevbe ve otorite aylarıdır. Mesela Zilkade (kaide- ilke sahibi demektir) Zilhicce ( Haccın sahibi demektir) her Müslümanın ömürde bir defa olsun yapması gereken Allah’ın hakkını haccederek yerine getirmesi haram aylardadır. Zamanı düzenleyen ve zamanın sahibi olan Allah’ın koyduğu sınırlara uyarsanız Allah’ın otoritesini tanımış olursunuz. Böylece bir yandan Allah’ın rahmeti, bir yandan Allah’ın uyarısıyla karşı karşıyayız demektir. Allah hayata dair ilkeler, sınırlar koymuştur. Kullarından istediği de bu ilkelere riayet etmesidir. Allah’ın ilkelerinden başka ilkeye hayatımızda yer vermemek, ifrat ve tefrite kaçmadan helallerle yol almak en çok dikkat göstermemiz gereken vazifelerimizdir.
O halde haram ay nedir, o aylarda nasıl davranmalıyız? Haram ayların hukuku nasıldır diye tekrardan bir öğrenmek ve gündelik yaşantımıza aktarmamız gerekir. Belki bu yeni Hicri yılbaşı ile yeniden “haram(muhterem) aylarda ne gibi sorumluluklarımız var” tekrar düşünür ve amellerimiz arasına katabiliriz. Bu bilinci oluşturma ümidiyle hicri yılbaşı tüm ümmete mübarek olsun.
II.
Muharrem ayının önemi
Muharrem kelimesi haram, mahrem anlamında muhterem, hürmet gösterilmesi gerekenler demektir. Bir taş, bir ay, bir yer kendiliğinden bir hürmeti hak etmez. Eğer o taşa, o yere, o aya Allah değer vermiş ise o zaman tüm yaratılmışlar da o yere, o taşa, o aya önem verir. Bu Allah’ın muhterem kıldıklarıdır. Bundan dolayı haram aylar dediğimiz muhterem ayların ve Hicri yılbaşının başlangıcı Muharrem ayı inananlar için önemli zamanlardandır. Kim Allah’ın muhterem kıldıklarını muhterem bilirse, kendisinin de değeri artar ve hürmet görür. Allah’ın sınırlarına ihtimam gösterenler Allah’ın rahmet nazarlarını da üzerine çekmiş olur.
Sadece Hicri yılbaşı olmasından başka çok daha önemli olayların da İslam tarihinde yer aldığı bir zaman kesiti olduğu için de önemlidir Muharrem ayı. Ancak Hicri yılbaşı olarak idrak ederken de zannedersem yine bazı önemli yanlışlara düşüyoruz. Zira Miladi takvimin yılbaşı olarak Hristiyanlarca kutlandığı gibi kutlanmasına alışmış bir toplumuz. Müslümanlar olarak Hicri yılbaşını diğer dinlerde olanlara benzemeden onların yaptıklarını yapmamakla yeterince ayrışmış olabilirken, zorunluymuş gibi alternatif kutlama şekilleri icat etmeye çalışmamız, benzemeyelim derken yine benzeştiğimiz bir durum değil midir? İlla da Müslümanların da bir yılbaşısı olsun diye bunca zahmete ne gerek var? Buna gerek var mı? O zaman dilimini kutlamaya lüzum var mı? Hristiyan’a nispet olsun diye bu günü kutla, şu günü kutla. Yılın her gününe kutlama koysak ne yazar? Zamana and içen Allah’ımızın ilkeleriyle yol alıyorsak başka bir şey yapmaya gerek yok kanaatimce. Müslümanın onurlu, huzurlu ve sade bir yaşamının olması gerek. Kutlamalarla bezenmiş bir hayat yorucudur, gittikçe ticarileşir ve gitgide Protestan bir ahlak edindirerek dünyaya daldırır.
Kısacası Allah’ın zaman dilimlerine gösterdiği gibi bir önemi bizde göstermeliyiz. Zamana hakkını vermeliyiz ve Allah’ın istediği duyarlıkları edinmeliyiz. Yoksa yıllar birbiri ardına hızla geçmekte ve tanınan ömür mühletinin bitişine hızla yaklaşıyoruz. Bunu idrak edemedikten sonra yılbaşı gelmiş geçmiş ne ola ki? Fazlasına lüzum yok, niyetleri en iyi bilen ve her şeye şahit olan rabbimizdir.
III.
10 Muharrem.
Muharremin 10. Günü ve Kerbela hadisesi, Müslümanların tarihinin en kara sayfasıdır. Kimi zaman görmezden gelinerek atlanan, kimi zaman abartılara kaçarak kutlanan veya isyan ritüeline çevrile gelen makus olay. Peygamber evlatlarının katledilmesi. Bu katliamı yapanların, bir Yahudi, bir Hristiyan değil, bizzat Müslümanlar arasından baği olanların yaptığı, Müslümanları yönetmek için hakimiyet hırsıyla işledikleri büyük cürüm… Ne yapılırsa yapılsın faillerinin yıkanıp yunamadığı büyük zulüm. Yerlerin ve göklerin ağladığı, yüzyıllar boyu Müslümanların artık bir araya gelemeyecek denli ayrıştıran, birbirinden uzaklaştıran meş’um hadise.
Anlatmak için kelimelerin anlatmaya yetmediği 10 Muharrem. İslam tarihinin dönüm noktalarından biri. Zulme rıza göstermemek, Müslüman çehreli gaspçı yönetimlerin maskesini indirmek ve çağlar boyunca mazlumların yolunu aydınlatan bir meşale olmak peygamber torunu Hz Hüseyin'e yakışırdı elbette. Resulün kucağında yetişen Hüseyin tüm dünya mazlumlarının önderidir. En büyük gayesi de suret- i haktan görünen velakin İslam' dan uzaklaşmış saltanata evrilmiş yönetimin asıl veçhesini ifşa etmekti.
Biliyordu ki dünyaya meyleden insanın, menfaatlerine sırt dönmesi ve imanının gereğini yapması kolay değildi. Birçok inanan bu imtihanı kaybetmişti. Dünyanın alacasına bulandı ve geçici olanı ebedi sandı. Birçoğu kutsallarını arkasına attı ve geçici makamların tahtına kurulmayı hayatının gayesi bildi. Kaybedenlerden oldular. Hz. Hüseyin ve yarenleri görünürde güçlerin denk olmadığı savaş meydanında yenilmiş, lime lime edilmiş ve kaybetmişlerdi. Fakat aslında zulme, haksızlığa, münafıklığa karşı durarak onurlu iman mücadelesini başarıyla vermişlerdi. Yerler, gökler, tarih bunun şahidiydi. Eğer başarısız olsaydı yüz yıllarca destansı mücadelesi hala anlatılıyor olur muydu? Nice saltanat varisleri kuruldukları yerden alaşağı olmuş ve zillet içinde bitirmişlerdi ömürlerini. Adlarını anmak kimsenin aklına gelmediği gibi akla gelindiği gibi lanetle anılmaktalar. Bundan büyük kayıp ahiretteki ebedi kayıptır.
Müslümanlar adına en büyük acı ise o günün mevcut saltanatının bu büyük olayı gölgelemek için yalan ve uydurma hadislerle gündemden düşürmeye çalışmasıydı. O dönemin Müslümanları kanmamışlardı ve hiçbir zaman unutmadılar Hz. Hüseyin’in davası ve mücadelesini. Emevîlerin sonunu getirdi bu. Zer ve zora dayalı her yönetimin nihai sonucunu da gözler önüne serdi. Tarih boyunca mazlum halkların önderi oldu Hz. Hüseyin. Zalimler ise her çağda lanetle anıldılar.
Fakat maalesef günümüz için aynı şeyi söyleyemiyoruz. Tarihi bilmeyen ve bigâne kalan nesiller kimi uydurma adetleri geleneğe dönüştürmüş ve kutsallık yaftasıyla sürdürülmesine önayak olmaktadırlar. Asıl üzerinde durulması gereken hayati mesele yine gözden uzak tutulmaya çalışılıyor. Akıl ve izan sahipleri elbette hakikati keşfederler zamanla. Ancak dünyanın albenisine tutkuyla kapılmış olanlar anlamamak için başlarını kuma gömeceklerdir. Tercih hakkı her insan için saklı…
Hz. Hüseyin ve yarenleri canları pahasına bir zoru başardı ve inanan- inanmayan tüm dünya mazlumlarına sönmeyen bir ışık oldu. Şehitlerin efendisine selam olsun. Gündemi iyi bilip, Hüseyni kıyamın idrakine varalım. Aslında aşure ( aşere-10) ya da Muharrem’in 10’nu demek bir katliam bir zulüm demektir. Seçime -istişareye dayalı yönetim sistemi ile saltanat sisteminin kapışmasıdır aynı zamanda. Bu sebeple tarihi olaylara karşı duruşumuz, hayatımızın da mihverini gösteren bir aynadır. Bunu unutmayalım. Selam ve dua ile…
YORUMLAR