Hayatımızın hiçbir döneminde korkmadığımız kadar korkuyoruz! Ya da korkutuluyoruz... Hayat neşesi kalmıyor haberleri izlerken. Salgının dalga dalga büyüyen önüne kattığı insan cesetleriyle her an üzerimize boca ediliyor belalar, musibetler. Ölümün karanlık pusuyla yüzleştirilen dünya insanlığının gözünden ise belki de asıl gerçekler maharetle kaçırılıyor...
Bir virüsten, bir salgından daha başka bir şeyler var bu işin içinde diye durmadan zihnime ünlem işareti koyuyor şüpheciliğim... Kitle iletişim araçlarının doğru bilgiyi verdiğinden uzun süredir şüphe içindeydim. (Fasıkların verdiği haberleri ihtiyatla karşılanması ve doğruluğununn araştırılması gerektiğine dair ayet aklıma düşüyor burada) Hayır, doğru bilgi veriliyor olsa bile algı operasyonlarına maruz kalındığımızın da bilincindeyim. Dünya üzerinde oyun kurucular var. Küresel bir dünya düzenini kendi lehlerine, fakat mazlumların aleyhine yeniden dizayn etmeye çalışan odaklar... Tek bir isim altında bir kurum ya da şirket çatısı altında değiller şüphesiz. Adeta bir örümcek ağı gibi dünya üzerinde ağını örmüş bir şeytani yapı...(Ankebut suresi ayetleri de burada hatırlanmalı)
Dünya tarihini iyi okuduğumuz ve akabinde 1. ve 2. dünya savaşları sonrası dünyanın dizaynını dikkatle çözümlediğimiz zaman, bugünün yapılandırılmasını da daha iyi kavrayabiliriz. Önce Fransız ihtilali ile imparatorluk ve çok uluslu krallıklar çözüldü. 1914-1918 1. dünya savaşında tüm imparatorluk yapıları çatırdayarak, büyük toplumsal sorunları önüne katarak yıkıldı. Yerine yapay sınırlarla birbirinden ayrılmış, minimize edilmiş ulus devletler kuruldu. Yurtsuz milletlere yurt kurulurken bazı milletler özellikle ihmal edildi. Adeta cepte alternatif kart gibi bulundurulan bu yurtsuz milletler üzerinden ileriki süreçte tekrar değiştirilecek dünya düzeninde aktif roller verilmesi öngörülerek, kanayan yaralar olarak bilerek bırakıldı.
2.dünya savaşı sonrası küresel yapılaşma hiç olmadığı kadar hızlı oluştu. Çünkü teknoloji tarihte hiç olmadığı kadar hızlı ilerlemişti. 2. ve 3. sanayi devrimleri dünyanın yeni halini belirlerken savaş sonrası egemen ülkeler söz sahibi oldu. Dünyanın sahibi adeta Birleşmiş Milletlerde veto hakkına sahip beş ülke olduğu dayatıldı dünyaya. Geri kalan ülkelerin ne söz hakları ne de istekleri önemliydi. Önemli olan bu beş ülkenin çıkar, refah ve mutluluğuydu. İnsanlığın geri kalanı adaletsiz gelir dağılımına, yetersiz beslenmeye, savaşlarla kan kaybetmeye mahkum olmuş. Önemli değildi. Zaten dünyada sözü geçen ülkelerin istediği buydu. Kurdukları düzen zulüm, açlık, mahrumiyet üzerineydi. Planları zaten böyleydi. Kendileri kutsal soylular berikiler hizmetkarlardı. Kurguladıkları bu dünyayı kabul ettirmek için bugüne kadar süren savaşlar, kaoslar, biyolojik salgın hastalık saldırıları ve her nevi yıkıcılık vardı. Dünyanın efendileri olarak kendilerini kabul ettiren bu yapının gizemli bir görünmezlik perdesinin ardından tüm dünyaya hükmettiği aslında seslendirilmese de biliniyor. Ya da seslendirenler anında susturulduğu için uzun süreli etkisi hissedilmiyor.(Jim Keith’in zihin kontrolü kitabını yazdıktan sonra öldürülmesi gibi)
Dünyayı kasıp kavuruyormuş gibi gösterilen corona virüs salgınında, stratejisteler, analistler, ilim ve bilim adamları aklı selim araştırmacılar, ısrarlı vurgularla dünyanın yeni bir değişimin arifesinde olduğunu seslendiriyorlar: 4. sanayi devrimi; yani digital çağa geçiş. Genellikle küresel egemenleri yani bir avuç eliti (ki bunlar dünyanın sermayesini ve teknolojik avantajını elinde bulunduranlardır) eleştiren bu tür yorumlar ve değerlendirmeler komplo teorisi diye yaftalanıp küçümseniyor, değerden düşürülüyorlar. Haber kirliliği içinde değerli analizler de güme gidiyor. Çağı iyi okuma anlamında karşıt tüm görüşleri kabul veya red etmeden önce esaslı bir kritiğe tabi tutulması gerekir diyorum. (Yuval Noah Harari’nin 21.yy.a 21 ders kitabını öneririm. Fakat önce homo Sapiens ve homo Deus kitapları okunsa daha iyi anlaşılır.)
Stratejistlerin analizleri ise araştırmacı ve sorgulayıcı bir şekilde dinlenildiği zaman sunulan kanıtların yabana atılır gibi olmadığını söylemek lazım. Aslında öngörülen 3. dünya savaşıyla kökten bir değişimin hedeflendiği ve dünyanın tümünü içine alan “Digital yönetim çağına” geçişin sağlanması olduğu artık açıkça dillendiriliyor. Siyaset belirleyici, oyun kurucu ya da küresel elitler diye adlandırılabilecek bu etkin güç, dünyayı istediği şekilde formatlıyor yeniden. Hazırlıklı olmayan ülkeler yıkılıp tek dünya devletine entegre olacaklar. Sağlam duranlar ve gelişmelerin farkında olan ülkeler ise oyun kuruculuğa dahi çıkabileceklerdir. Bundan sonraki dünya belki birkaç ülkeden oluşacak. Ulus devletlerin de ortadan kaldırılması öngörülüyor.
Küresel yönetim ve kontrol sistemi; kendi kontrollerinde olan salgın hastalıklarla insanları topluca korkuya düşürerek, isteklerini ve arzuladıkları düzeni geniş insan topluluklarına kabul ettirebileceklerdir. Bu küresel sistemin baronlarının öncü kuvvetlerinden olan, Dünya Sağlık Örgütü insanları aşılanmayı kabul edecek ruh durumuna getirmeye çalışıyorlar. Bu yüzden daha önceki salgınlarda veya kanser vakalarında ölen insanların bahsedilmediği kadar fazla coronadan ölen insanlardan bahsedilip, tüm dünyada kaotik bir panik havası yaydılar. Böylece çipli aşılarla kontrol edilebilir insan sürüleri oluşturmayı amaçlıyorlar. İnsanların her an her yerde kontrol edilmek istemediklerini bildiklerinden onları sanki “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” deyiminde olduğu gibi kendi rızalarıyla aşılanmayı kabul edecek seviyeye getirmeye çalışıyorlar. Milyarlarca insandan bahsedince işi gönüllü ve razı olma durumuna getirmenin ne denli önemli olduğunu görüyoruz.
Dünya siyasasının oyun kurucuları; yaklaşık iki yüz yıldır plan ve programlarını, yapıyorlar. Teknolojide gelinen seviyeyi tamamen bu amaçlarına göre kullanmaktadırlar. Adeta dünya insanlığına aynı anda rüya gördürüyorlar! Digital teknolojinin özelliklerini bilenler bunun ne denli kolay olduğunu bilirler. Zaten insanların çoğu yapılan filmlerle, bu gidişatın nasıl yapılabildiğini az çok bilmektedirler. Sanal alemlerde saatler geçiren insanlık elbette aynı rüyayı kolayca görebilir de... Filmler ve kitaplarda alt yapısını kurdukları digital alemin tüm araçları tek bir elden yani küresel kontrol sisteminin şirketleri eliyle yürütülünce koca dünyanın, yedi buçuk milyar insanın aynı anda güdülmesinin hiç de zor olmadığı görülebiliyor. İnsanlığı bir sanal gerçeklik içinde tutarak istedikleri gibi hükmetmek istiyorlar. Yapay zekanın kullanılması, devasa veri tabanından her insan bireyinin zaafları, istekleri, hastalıkları tespit edilip ona göre yönlendirilen iradesi ellerinden alınmış modern kölelerden bahsediliyor.
Peki, küresel dünya yönetimi, ne mi yapıyor? Önce çoğalan dünya nüfusunu yarı yarıya düşürecekler. Zaten onlarca yıldır yaptıkları budur. Bunu da laboratuvarlarında canavarlaştırdıkları, genetikleriyle oynadıkları virüsler, salgın hastalıklarla yapacaklar. Adeta nokta atışı yaparcasına, önce yaşlı nüfusu yok edecekler. Böylece insanın tarihinin canlı tanıkları yok edilecek. Ondan sonra tarihi istedikleri gibi yazacaklar. Bir nevi soykırım yani öjenik tasarım...
Burada Öjenik Tasarımın ne olduğunu söylemek icap ediyor. Öjenik; insanların genetik açıdan kontrol altında tutularak ve ayıklanarak bir insan ırkının ıslah edilmesi anlamına geliyor ve Öjenik (veya öjeni), 20. yüzyılın ilk yarısında çok sayıda taraftar toplayan bir kuramdı. Küresel dünya baronlarının bu sisteme iman ettiğini bilmem ayrıca söylemeye gerek var mı? Bunu zaten çıkardıkları dünya savaşlarıyla yapıyorlardı. Fakat istedikleri hızda gitmediğine karar vermiş olmalılar ki pandemik hastalıkları devreye soktular. Sars, domuz gribi, kuş gribi, Ebola, Aids ve daha birçoğu... Bu gün bu hastalıkların da laboratuvar ortamında üretildiği sıklıkla kabul ediliyor. Ha, virüsler yok mudur, vardır, ancak genetiğiyle oynananlar yoktur doğada. Şeytani akla hizmet eden insan, genetik ilmini insanlığın aleyhine kullanmaktadır. Sadece virüslerin değil, hayvan, bitki ve insan genetiğini de değiştiriyorlar, bu konuda sınır tanımaz bir şekilde gemi azıya almış durumdalar. Allah’ın arzına kendilerinin malı gibi sahiplenince istediklerini öldürüp istediklerini yaşatacaklarına inanıyorlar. Evet, bunlar da inançlı kişiler. Okültizm denen bir dine iman etmişlerdir. Değişimi yapmak isteyenler, dünyanın sermayesine sahip olanlar, küresel şirketlerin sahibi bu insanlar şeytana iman edenlerdir!
Yaşlı nüfus katledildikten sonra kısa bir süreden sonra tamamen digital sisteme uyumlu genç nüfus ellerinde olacak. Din, ahlaki değerler, toplumsal kültür, yaşlı nüfusla unutturulacak ya da etkinliği iyice azaltılacaktır. Sloganları; Dinsiz, inançsız, ahlaksız ve kolayca kontrol edilebilir insan nesli oluşturmak. Bunu büyük ölçüde yaptıkları da söylenebilir. Toplumumuza bakıp birkaç yıl öncesiyle karşılaştırmak bile yeterli. Zaten tam manasıyla bozamadıkları toplumlar da İslam inancının yaşandığı ülkelerdi... Şimdi bu toplumlar üzerine çullandıklarını da ekleyelim. Salgının amaçlarından sadece bir tanesinin çipli aşılar ve ilaçlar olduğunu söylüyenler varsa bir kulak kabartmak lazım... Başka ne şeytani planları var, Allah bilir.
Digital dünyanın sisteminde efendiler ve hizmetkarlar olacak. Merhamet, yardımseverlik, diğergamlık, sevgi, paylaşmak gibi değerler kaldırılacak. Tek tek yalnızlaştırılmış bireyler olarak yaşayacaklar. Aile, akrabalık bağları, dostluk arkadaşlık yok edilecek. Artık, ırk, kimlik, kültür, gelenek, milliyet gibi aidiyetler kaldırılacak. Tek amaçları şeytanın hakimiyetini kurmak! Çünkü okültizm dininin ilahı şeytan ve şeytana taparlıktır!
Okültizm dininin bir nevi sihir ve büyü dini, bir diğer adıyla “kabalacılık” olduğunu belirterek, çaresinin; bu büyüleri her şekil ve şartta bozan Allah’ın ayetlerini okumak, yaşamak ve salih amele dönüştürmek olduğunu belirtelim. Yahudilerin Resulullah’a yaptıkları çözülemez büyüyü bozan iki sure olan Felak ve Nas surelerini burada hatırlatayım. Sadece bu iki sure değil tüm surelerdeki ayetler şeytanın büyüsünü bozmaya matuftur. Kurtuluş reçetemiz Allah’ın gönderdiği son ilahi Kelam’dadır! Alemlerin rabbini dünyadan, yaşamdan silebileceklerini zanneden bu güruh, ancak Allah’ın gönderdiği reçeteyle alt edilebilir! Bunu şeytan ve avanesi de biliyor.
Şimdi yazımın başlığına, neden hak ve batıl savaşı sürüyor dediğim açığa kavuştu, değil mi? Dünyada sadece şeytanın yolundan giden zalimler, kafirler, kötüler yok. Aklı selim, vicdanlı, merhametli ve inançlı insanların yanında müslümanlar da var. insanlık ailesi olarak öngörülen bu şeytani yapılanmanın insanlığın tümüne hayır getirmeyeceğinin farkında olunmalı. Peki, şeytan ve avanesi kendi amaçları için bu kadar ciddi, planlı ve düzenli çalışıyorken hak safında olanlar ne yapmalı? Özellikle Allah’ın son ilahi mesajına muhatap olan ve iman eden müslümanlar?
Sadece müslümanlar değil, tüm insanlık bilmeli ki, hayatın da ölümün de rabbi Allah’tır! Küresel zalimler, ister savaş, ister virüs ya da nükleer felaketlerle insanlığın sonunu getirmeyi amaçlamış olsunlar. Yine de Allah’ın adını yazdıkları dışında kimseyi öldüremeyeceklerdir! Nihayetinde Allah’ın onlara verdiği mühlet içinde yapacakları zulümleri irtikap edecekler. Ancak Rabbin emri gelince esameleri okunmayacaktır. Önemli olan hayatımızın mihenk taşını yerli yerine yerleştirmektir. Bunu yaptıktan sonra hiçbir şeytani düzen başarıya ulaşamayacaktır. Allah Teala bize düşmanın silahıyla silahlanmayı ve düşmanı bertaraf etmeyi emreder. Yani müslümanlar digital çağa hazırlanmalı, nesillerini şeytani oluşum ve gidişattan koruyabilmelidir.
Müslümanlar nice zamandır kaçırdıkları ilim- bilim dengesini tekrar kurabilmelidir. Bilimsel gelişmeleri Kur’an ilimleri ışığında insanlığın faydasına kullanabilmenin yolları aranmalıdır. Müslümanların meydanı boş bırakmış olmasından dolayı şeytanın avanesine gün doğmuş bulunuyor. Kur’an-ı Kerim’in tümünün bir kez daha okunup, tefekkür edilmesi, idrak ve ferasetin bileylenmesine katkıda bulunacaktır. Şeytani düzenin bir aldatmaca ve illizyon olduğu açıklığa kavuşacaktır. Aslında Kur’an- Kerim bir kez daha derin derin tefekkür edilerek müslümanlar tarafından akledilerek, anlaşılarak hatmedilmesi gerekmektedir. Sonra da hayat bahşeden ayetleri yaşantıya aksettirmelidir. Bizim için hayatın menbaı orada çünkü... İman ve selamet içinde kalın...
YORUMLAR