Çağımız hız çağı. Olup bitenler baş döndürücü şekilde sürer giderken, insan şöyle bir durup, durum değerlendirmesi yapacak fırsatı bile bulamayabiliyor. Fakat şöyle veya böyle gelişmelerden her insan etkilendiği için en azından gelişmeleri anlama ve anlamlandırma ihtiyacı duyuyor. Bu yüzden kayıtsız kalamıyoruz. Gündeme dair kendime ait fikirlerimi paylaşmak istedim.
I.
Uluslararası ilişkilerde tarihi miras ve sembolik anlamlar önemli yer tutar. Bir çok devlet kendi ulusal strateji ve politikaları için tarihten bir temel ararlar haklılıkları için. Bu temeli de genel olarak sembollerin diliyle sunarlar. Birçok kişi bu sembollerin ne anlama geldiği konusunda pek kafa yormasa da bu bir gerçek. Ve ulus devletler birbirlerini alt etme savaşında semboller üzerinden ilerlerler. Sembol diline ezoterizm deniyor. Ezoterizm'de evrensel dil, sembolizm ile gerçekleşir ve gerçekler; gizleyerek açıklanır, açıklayarak gizlenir. Hangi sembol ön plana çıkarsa bu sembole sahip devletin hükmü ve hakimiyeti devam ediyor demektir.
Şimdi bu kavramın ışığında ilerlersek; Ayasofya, kendisini Bizans’ın mirasçısı kabul eden Batı dünyası için önemli bir sembol. Müslümanlar için ise İstanbul’un fethiyle Hristiyan dünyasına, kültürel ve siyasi üstünlüğün kurulduğu, hem Müslümanların tarihi, hem de dünya tarihi açısından önemli bir dönüm noktası. İstanbul Müslümanların eline geçtiğinde Batı dünyasının derin bir travma geçirdiğini söyleyebiliriz. Bu yüzden İstanbul’u geri almak ve tekrar Müslüman dünyasına hakim olmanın belki de son adımı Ayasofya’nın kilise olarak açılması ya da hiç olmazsa müze olarak kalmasına devam etmektir. Bu böyle sürdükçe Batı dünyası rahattır. Çünkü istediklerine kavuştuklarının bir göstergesi oluyor mevcut durum.
Peki, Ayasofya, müze olmaktan çıkarılıp camiye dönüştürülür mü? Bu konuda TBMM’nin verdiği müze kararı ilga edilir mi?
Danıştay, Ayasofya'nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılan davayı görüştü. Duruşmaya Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği ve Cumhurbaşkanlığı da taraf olarak katıldı ve Danıştay'ın kararını 15 gün içinde açıklaması bekleniyor.
Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesi talebinin daha önce de dillendirildiğini biliyoruz. Örneğin Kasım 2013’te MHP milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Ayasofya’nın ibadete açılması için TBMM'ye teklif getirmişti. Dönemin AKP Genel Başkan Yardımcısı ve hükümet sözcüsü Bülent Arınç da Trabzon ve İznik’te bulunan iki Ayasofya’nın camiye çevrildiğini hatırlatarak "Bu mahzun Ayasofya’ya bakıyoruz, inşallah güleceği günlerin yakın olmasını Allah’tan diliyoruz" demişti. Ayasofya’nın edebiyatımıza etkilerine sözü uzatmama adına hiç girmiyorum.
İstanbul’un alınmasıyla camiye çevrilen Ayasofya, aslında kuruluş amacı ve işlevselliğinden bir şey kaybetmemişti. İbadet mekanı olarak kullanımı 481 yıl cami olarak sürmüştü. Esasen müze olarak kullanımı Batı karşısında Müslüman dünyanın geri adım atması ve yenilgiyi kabul etmesi anlamı taşıdığından olsa gerek, çok uzun bir süredir Ayasofya’nın ibadete açılması Müslüman halkın da bir beklentisiydi. 1 Şubat 1935'ten bu yana müze olarak kullanıldığından beri belki ilk kez geçtiğimiz 29 Mayıs’ta ise İstanbul'un Fethi'nin 567'nci yıldönümünde, Ayasofya'da Fetih Suresi okundu. Ardından iktidar kanadından müzenin yeniden ibadete açılması yönünde açıklamalar yapıldığına şahitlik ettik.
Bir yandan cami olsun diye yüreğimizden bir dilek geçiyor. Sonra, içi doldurulamayan onlarca cami dururken “Ayasofya Müminlerle doldurulabilir mi?” sorusu çakılıyor zihnimize. Ayasofya’nın cami olması, Batı dünyası karşısında olabildiğince edilgenleşen Müslüman dünyaya fazladan nasıl bir bilinç kazandıracak? Bu düşünceler ilk etapta sökün eden düşünceler. Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi Müslüman Anadolu halkını oldukça heyecanlandırsa da siyaseten zor bir girişim gibi görünürken, kaygı verici kimi durumları örtbas etmeye yönelik, gündem mi değiştiriliyor diye de düşündürtmüyor değil hani. Bilirsiniz, her şey rayında gidiyor gibi göründüğü zaman, insanı endişelendiren ve gizlice dürten teyakkuza geçiren düşünceler vardır ya. Öyle işte... Umuyorum ki bu düşüncelerim sadece bir kuruntu olarak kalsın.
Öte taraftan Ayasofya üzerinden Müslüman dünyası ile Batı dünyası arasında süren hakimiyet kurma savaşının devam ettiğini düşünüyorum. Müze olarak kalırsa Hristiyan Batı dünyası kazanacaktır. Cami olarak kullanıma açılırsa Müslüman dünya kazanacaktır. Zannedilmesin ki semboller üzerinden sürdürülen savaşlar önemsizdir. Tam tersi sembollerin savaşı, siyaseten de oldukça bağlayıcı ve önemli sonuçlar doğurabilmektedir. İşte bu yüzden mutlaka ciddiyetle tarih okunmalıdır diyorum.
YORUMLAR