Afganistan üniversite yıllarımdan itibaren ilgi alanıma giren bir konuydu. Hatta o dönemde İslam ülkelerini tanıtan bir kitap serisi çıkmıştı. “Dosyalar” isimli bu kitap serisini büyük bir ilgiyle okumuştum. O dönemde Afganistan Rusya’ya karşı destansı bir mücadele veriyordu ve dünyanın diğer süper gücü Rusya’yı dize getirmiş görünüyordu. Nitekim Rusya Afganistan’da batağa saplandığını anladığından kös kös geri dönmüştü. Bizler ise bilinçlenmeye yeni başlayanlar olarak heyecanla Müslümanların galip geleceği günler için duaya durmuştuk.
Ancak gelin görün ki devran dönmüş, Rusya Afganistan’dan çıkmış yerine bin beter bir bela gelmişti. Amerika’nın Afganistan’ı işgal etmek için güya Usame bin Ladin’in saldırısı sonucu yıkılan “İkiz Kuleleri” bahane edilmesiyle bir kanlı işgal daha meydana gelmişti. Amerikan emperyalizmi Afganistan’a çöreklenerek Ortadoğu ve Uzakdoğu Müslüman ülke ve halklarını daha iyi gözetleyebileceği önemli bir üs kazanıyordu. Öte taraftan hani demokrasi getiriyordu Amerika, akabinde Müslümanlar birbirlerine düştüler. Ayrılıklar derinleşti. Gülbeddin Hikmetyar, Ahmet Şah Mesut, Burhaneddin Rabbani gibi İslami hareketin liderleri olarak gördüğümüz kişiler çıkar çatışmasına girdiler. Afganistan Amerikan’ın da körüklemesiyle adeta minimize oldu. Birbirinden farklı fraksiyon ve hiziplerin sarmalında bugüne kadar çok canlar kaybetti. Geldiğimiz noktada Afganistan ile ilgili verilen hiçbir bilginin güvenilir olmadığını sanıyorum. Amerikan’ın ayak bastığı tüm coğrafyalarda onların enformasyon sistemleriyle verilen haberler gerçeği yansıtmadığı gibi çarpıtıyor da. Olup bitenlerin hakikatinden olabildiğince uzaklaştıran bir bilgi akışı olduğuna inanıyorum. Nihayetinde bize fasıklığın da ötesinde İslam düşmanı kafirler haber veriyor. Ne kadarına güvenebiliriz?
Bir Kızılderili atasözünü hatırladım şimdi. Bilge Kızılderililerin bu atasözü şöyle der; “Bir nehirdeki balıkların kavga ettiklerini görürseniz, bilin ki oradan az önce bir İngiliz geçmiştir.” Amerika da İngilizlerin çocuklarıdır sonuçta. Gittikleri her yerde fitne fesat ateşini tutuşturur, olayları kendi menfaatlerine göre yönlendirir ve tüm dünyayı yanlış yönlendirerek nemalanır. Bu konuda “Boynuz kulağı geçti” sözünü teyit edercesine İngilizlere de taş çıkarttılar.
Mesele oldukça uzun ve karmaşık. Tarihi arka planları okumadan olayları doğru değerlendirmek mümkün değil. Ayrıca doğru haber kaynakları Afganistan hakkında bilgi vermedikçe her habere inanamayız. Aklıma bir dolu soru da gelmiyor değil. Amerika neden Afganistan’ı terk etmeye karar verdi? Almayı planladığı her şeyi eline geçirip, kullanılmış bir mendil gibi bir kenara mı atıyor? Yaptığı yıkımların sorulmayacağının güveni içinde artık işine yaramayan bir coğrafya olduğu için mi geri çekiliyor? Yoksa Afganistan ikinci bir İran mı oluyor? Bu çok daha hayati öneme sahip bir soru. Tüm dünya Müslümanlarını da yakından ilgilendiren ve kimsenin ilgilenmeme lüksü olmayan bir konu bu. Yoksa görünürde geri çekilen Amerika, çekildikten sonra devlet kuramayan bir Afganistan oluşturup, yine bir algı operasyonu çekmesiyle Müslümanların ne denli aciz, beceriksiz ve devlet kurmaktan anlamadıklarını mı ispatlamak istiyor? İslami bir devlet ve toplum kurmanın imkansızlığını Afganistan üzerinden kanıtlamaya mı çalışıyor acaba? Absürt gelse bile bu soruları sormadan edemiyorum. Her ne kadar İran konusunda çuvallamış olsalar da denemedikleri anlamına gelmiyor.
Şunu hatırlayalım, İran İslam Devrimi başarıya ulaşırken Amerikan gizli servisleri, halkın İslami bir yönetimi isteyebilecekleri ile ilgili hiçbir fikre sahip değillerdi. Yani İslami bir devletin kurulabileceğine kesinlikle ihtimal vermiyorlardı. Batı’nın ileri karakolu olan İran, Fransa’da sürgünde bulunan Ayetullah Humeyni’nin emriyle sokaklara dökülüyor, bir emriyle sessiz direniş gerçekleştiriyor, bir emriyle ellerindeki gülleri askerlere uzatarak tankların önüne atılıyorlardı. İran’da olan biteni nasıl okumuşlardı da İran ve Pehlevî Hanedanı gümbürdeyerek gözleri önünde yıkılmıştı? 1979 yılı Batı dünyasının travma geçirdiği bir yıldır kanaatimce. Onlar için öngörmedikleri bir kabustu bu. Şok oldukları yetmiyordu, İran’ın bir de devrimi ihraç etme korkusuyla gözlerine uyku girmiyordu. Yanı başındaki Afganistan en öncelikli bölgeydi. Sonra Pakistan… Devrim ihracı başarılı olursa bu zincirleme tüm halkı Müslüman ülkeleri etkileyecekti ve bu halkaların gündemine İslam’ın dönüşü demekti. Bundan dolayı İslam devrimi ihracını önlemek için önce Rusya işgal etti Afganistan’ı. Tarihe geçen zülüm ve kan dökücülükler sergiledi. Sonra adeta “Ben yoruldum şimdi sıra sende” dercesine Amerika’ya devretti işgali. 2001 yılı Amerika’nın aradığı fırsatı altın tepside sundu; İkiz Kulelerin yıkılması. Bu vesileyle Afganistan’ı bir de Amerikan’ın yağmalaması günümüze kadar devam etti.
Şimdi Afganistan’da 20 yıl sonra umulmadık çok ciddi gelişmeler yaşanmaya başlandı. Taliban’ı bitti bitirdik derken güçlenmesi, Kabil’den kaçan Amerikalıların, o uçağa yapışmış çaresizce kaçmaya çalışan Afganların görüntüleriyle dünya kamuoyu serseme döndürülmüş olsa da gözlerden kaçırılan birçok saklı gerçek var. Emperyalistlerin Afgan insanının dramını paraya tahvil etmesi gecikmedi tabi. Taliban’la masaya oturmaya tenezzül etmeyenler şimdi yüz geri dönüyorlar ama nasıl bir yıkım bıraktıklarına değinmeden… Hem de yıllarca yanlış bilgilendirilen insanların Taliban’a yakıştırmayacağı bir gücü yakıştırarak, kaçarcasına. Var bunda da bir bit yeniği. Tüm ülkeler resmi görevlilerini ve vatandaşlarını geri çağırıyor. Afganistan sanki yaşanılmaktan çıkmış bir coğrafya gibi gösteriliyor. Bunun Müslümanlara yaşattığı psikolojik yenilgiden bahsetmiyorum. Şöyle düşünmeden edemiyorum, her ne kadar siyaset analizcisi değilsem de Afganistan’da olan biten hiçbir şeyin gerçek iç yüzü gösterilmedi. Her devlet kendi menfaatine haberler üretti ve bunlardan kendine kazanç devşirdi, Afganlıların kanı, gözyaşı pahasına… Peki gerçekte ne olup bitiyor hiç konuşuldu mu? Yoksa gerçeklerin üstü kapatılıp, algı operasyonlarıyla Müslümanlar manipüle mi edildi? Yapılmadığı söylenemez, tam da bunu yapıyorlar. Kurgulanmış yalan haberler, bilgilendirmeler ve görüntülerle gerçek olaylar çarpıtılıyor. Bize haber getirenlerin güvenilir olmadığından az önce bahsetmiştim, peki nasıl oluyor da onların haber kaynaklarını hâlâ dinliyoruz? Tek bilgi kaynağı onlarmış gibi davranıp, güveniyoruz?
Öte taraftan Taliban’ın İslam Devleti kurma amacını sunma yöntemleri o kadar alçak söylemlerle dile getiriliyor ki, haberlerin etkisinde kalan kimseler otomatikman birer İslam karşıtına dönüşebiliyor. Çizdikleri görüntüler, yaptıkları yorumlar nefret uyandırıyor. Afganlıların kuracağı Afganistan İslam Devleti düşüncesini iğrenç ve bayağı göstermeye çalışmaları, kadınlara yapılan baskılarla İslam dinini baskı ve şiddetle anılmasını sağlamalarının bilinçli bir algı operasyonu olarak kurguladıklarına eminim. Oysa ki Afganistan üzerinden İslam değerlendirilmemeli. Afganistan’ın en derin meselesi, Batı tarafından insanları İslam’dan uzaklaştırmak için olayların hakikatinin tersine kurgulanıyor olmasıdır. Sanki Müslümanlar hiç devlet kuramaz, yönetemez, yol, yasa bilmeye ve uygulamaya yeterli kapasiteleri yokmuş gibi bir imajın da çiziliyor olduğunu fark etmemek mümkün değil. Sinsi ve kirli bir savaş var ortada. Hak ve batılın savaşı. Bu Hz. Adem’den itibaren süren bir savaş. Kıyamet kopana kadar da bitmeyecek. Batılın gücü eline geçirmesiyle Hakk’ın görülmemesi, olayların dezenformasyonu, akı kara, karayı ak göstermesi hep süregelen bir metot. Ancak etkili olmadığı söylenemez. Maalesef idrak, basiret ve ferasetten uzaklaşan Müslümanlar batılın bu savaşını unutuyor, göremiyor. Bundan dolayı da gücünü toplayıp batıl düzeni yere çalamıyor.
Afganistan diğer tüm İslam coğrafyaları gibi içimizi yakan bir acı yumağı. Bunda İslam düşmanları kadar Müslümanların da sorumluluğu var. Afganistan özelinde İslam dinini bağnaz, gerici ve taassupkâr bir şekilde göstermesi sorgulanmalı. Buna sebep Müslümanların yanlışları, hataları değil mi biraz da? Sanki İslam gelse İnsanlığı yüzyıllar ötesine geri götürecekmiş gibi bir görüntü verilmesi hiç doğru değil. Velev ki bu görüntüyü Batılılar vermiş olsun, Taliban’ın onların elini güçlendirecek kozlar vermemesi gerekirdi. Müslümanlar maalesef zamanın gelişmelerinin nabzını tutamıyor. Halkı Müslüman devletlerin çoğu yönetimlerinin laik olması sebebiyle halkıyla kavgalı. Müslümanlar kendi iç dinamiklerine dönmeyi düşünemiyor, özgün ve özgür bir dünya siyaseti yürütemiyor. Düşmanı suçlamanın her zaman kolaycı bir tutum olduğuna inanmışımdır. Bu yüzden tüm dünya Müslümanlarının oto kontrol yapabilmeleri için çuvaldızı önce kendilerine sonra da iğneyi İslam düşmanlarına batırmalıdırlar diye düşünüyorum vesselam…
YORUMLAR