Reklam
Reklam
Gündemde Kalanlar-1
Şükran Taşdelen

Şükran Taşdelen

Gündemde Kalanlar-1

09 Ağustos 2021 - 15:05

Sıcak yaz günlerinin başında çıkan fırsatı değerlendirip tatile çıkmak, daha doğrusu biraz kafa dinleyip farklı meşgalelerle uğraşmak nasip oldu. Birkaç şehir dolaşıp akraba, dost, ahbap ziyareti derken gündemi meşgul eden konularla ilgili yazmaya fırsat bulamadım.  Doğrusu fırsat bulamasam da yazmayı düşündüklerimi de biriktirmedim değil.  Gelişmeler çok yoğun olunca gündemdeki konulara kısaca değinmek istedim. Bizleri meşgul eden olaylar çok yönlü okumaya tabii tutulmalı elbette ve birkaç cepheden yetkinliğe sahip uzman kimselerce irdelenmelidir ayrıca. Bunu onların uhdesine bırakarak düşüncelerimi paylaşmak isterim… 

Sıcak gündem yangınlar: Kavurucu yaz günlerini yaşarken tüm ülke genelinde aynı anda çok yerde yangınlar başladı. Yanıp kül olan yurdumuzun zenginlik kaynağı ve akciğerleri olan ormanlarımızın göz göre göre yok olması bizleri kahrediyor. Bir insana verilen emek kadar büyük emeklerle yetişen ormanların birkaç saniye içinde kül olduğunu görünce üzülmemek elde değil. Mevsim normalleri üzerinde seyreden sıcakların bu yangınları tetiklemiş olabileceği gibi sabotaj şüphesi de var.  Kesin deliller toplanmadıkça ve devlet tarafından halk ile paylaşılmadıkça zan üzere ve gereksiz halkın bir kesimini diğer kesimine düşman kılacak yorumlar yapmamak akl-ı selim davranmak gerekmektedir. Soruşturmalar derinleştirilip gerçek suçlular bulunursa elbette hak ettikleri cezalar da verilmelidir ancak o zamana kadar ülkeyi ayrıştıracak ırkçı bir söylemi teslim olmamak gerekiyor. 

Süreç devam ederken çeşitli komplo teorileri de ortaya çıkmakta gecikmedi. Bu yangınları çıkaranların A….. Ç…. denilen bir örgüt tarafından yapıldığı ve üstlendiği söyleniliyor. Sosyal medyada da kendilerine ait olan ve nefret söyleminin tavan yaptığı bir üslupla videoları dolaşımda. Çıkaracakları yangınlarla kendilerine bir gelecek tesis edeceklerini nasıl düşünebiliyorlar anlamış değilim. Kan, şiddet ve zulümle bir gelecek yaratmak olası mı? Şiddeti kendine yol edinmiş bir hareketi anlamak mümkün değil. Yıkımla, katliamla, amaçlarına ulaşabileceklerini sanmaları büyük bir akılsızlık değil de nedir? Yakıp yıkarak hangi halka, hangi gençliğe nasıl bir gelecek tesis edecekler? Şimdiden icraatları yıkımla başlamışsa sonrası nasıl olur düşünemiyorum doğrusu. Toprağı, vatanı ve içinde yaşayan canlıların tümünü ateşe verecek kadar gözü dönmüşlerin bir geleceği olmayacağı gibi insanlığa da hayırlı bir katkıları olamaz. Olsa olsa ancak şeytan ve avanesine hizmet ederler.  Kullanıldıkları odaklar tarafından zarar, ziyan ve yıkımlara sebep olduktan sonra onlar da yok olacaklar. Dünya onlara da yar olmayacak. 

Bu veya başka bir örgüt hiç fark etmez, aslında Kürt halkına hiçbir gelecek vaat edemeyeceklerini deklare etmiş oldular. Yakıp yıkarak bir halkı katledip diğer halkı yaşatabileceklerini sanıyorlarsa en büyük aptallığı yapmış olurlar. Kendinize güveniyorsanız, halkları birbirine düşürmeden kardeşlik içinde barış içinde çatıştırmadan yaşatın. Halkların buna ihtiyacı var yıkıma değil. Zira halkların kardeşliği ilkesini bugün uygulayamıyorlarsa sonrasında da kimseye umut olamayacaklar.

Şunu da belirtmek isterim naçizane. Doğal bir sebeple meydana gelen afetler canımızı yaksa da Allah’ın verdiği bir imtihan olarak kabul eder, ne kadar acı olsa da kayıp ve acılarına dayanabiliriz. Fakat insan eliyle ve kötü niyetle ortaya çıkan afetlerde ise nesilleri içine alan bir kin ve nefret tohumu acıyla katlanarak insanların içine ekilir. Kin ve nefretin ise Allah’ın ilkelerine sarılmadıkça, Allah’ın rahmetiyle gönüller birbirine kardeşçe uhuvvetle bağlanmadıkça insanların içinden sökülüp atılamaz.  Bu yüzden belki de doğal nedenlerle ortaya çıkan bir yangını bahane edip nefret söylemleri yaygınlaştırılmamalıdır. Hele de hiçbir dahli olmayan Kürt halkının tümüne fatura çıkarılmamalıdır. Her konuda olduğu gibi suçun şahsiliği prensibi işletilmelidir. 

Gündemi yakan bir diğer olay ise ırkçılık tehlikesi. Yangınların başlamasıyla, bunu tetikleyen örgütler ile Kürt halkı arasında kurulan sinsi bağ dehşetli gelişmelere sebep olacağının sinyallerini çok kuvvetli bir şekilde verdi.  Konya’da Kürt soylu bir ailenin saldırıya uğrayıp katledilmesi vahim bir sürecin daha başladığını gösteriyor. Dua edelim ki bu olay sarpa sarmasın. Her ne kadar iki aile arasındaki husumet olarak dillendirilse bile maalesef sırf Kürt oldukları için düşmanca yaklaşılan bu ailenin katliama uğratılması basit sebeplere indirgenemez. Bu gelişme yine ülkemiz halkının tedirgin edici olaylara yönlendirildiği hissini arttırıyor. Bu noktada resmi makamların sorumlu davranmasını ve olayın iki halkın çatıştırılmasına götürülmeden çözmesini bekliyoruz. Velev ki bir örgüt var ve Kürt halkını temsil ettiğini söyleyerek yangınlarla bir yıkım başlatmış olsun. (Bazı yangınların yaz mevsimi dolayısıyla doğal olarak da çıkmış olma ihtimali de yüksektir.) Kürt halkı bundan sorumlu tutulamaz. Her ortaya çıkan örgüt Kürt halkının sözcüsü olduğunu iddia etse bile bu titizlikle sorgulanmalıdır. Yapılan eylemler, bir halka daha çok zarar veriyorsa, sözcüsü diye ortaya çıkanların önce kendilerini bir sigaya çekmeleri ve bu trajikomik sözcülük oyununa son vermeleri gerekmektedir. Yapıp ettikleri Kürt halkının daha çok ölmesine sebep oluyorsa yaşatamayacağı halkın nasıl sözcüsü olduklarını iddia edebiliyor?  Ayrıca karşı cenahtan Türk ırkçılığını hortlatıyorlarsa bir daha düşünmeliler. Ama zaten görünmez mihraklar tam da bunu yani Türk- Kürt çatışmasını alevlendirmek için yangınları bahane ediyorsa o zaman da yine devletin çok ciddi tedbirler alması gerekmektedir. Asıl güç odağı devlet olduğuna göre masum Kürt’ü ve masum Türk’ü her türlü saldırıdan koruyabilmelidir. Devletin bekası için halkın tüm kesimleri kucaklanmalı ve adaletle muamele etmelidir. Bu yapılmadığı takdirde insan yaşatılmadığı için devlet de yaşamaz. Tabiri caizse devlet babalığını gösterecek ve bağrında yaşayan tüm çocuklarını ayrım gözetmeden koruyacaktır. Başka çıkar yol yoktur. 

  Ülkemizin önüne çıkarılan engeller, bir rahat yüzü çok görülen halkımın şu veya bu örgüt ya da devlet tarafından mağdur edilmesini istemiyorum. Bu konuda basının da vicdanlı davranmasını ve ülkemizi yıkmayı planlayan mihrakların eline koz vermeyecek şekilde davranmasını beklerim. 5. Kuvvet basın ise sorumlu davranması ve üzerine haber yaptığı halk kesimlerinin başına gelen her olayın müsebbibi olduğunun da farkında olmalı.  Kanıtsız delilsiz haberlerle nice insanın hayatını karartmaktan vazgeçsinler. Kürt, Türk veya Arap bu toprakları yurt edinen halkı ayrıştırmasın, komplolardan uzak gerçek haberler yapsınlar. Şunu hatırda tutmak gerekir diye düşünüyorum; Dünya insanlık ailesi içinde varlık mücadelesi veren ülkemizin yıkımını isteyenler en önce bu yıkımın altında kalacaklardır. 

Esasen akıl fikirleri zarar ziyanda olanlar ne kendilerine ne de kendilerinin peşine takılanlara bir gelecek vaat edemezler. Bundan dolayı ülkemizin kıymetini bilmeli ve halk- devlet el birlik zorlukların, saldırıların üstesinden gelmeliyiz. Irkçılığın hiçbir türü insanı yaşatmaz. Bunun bilincinde olarak ırkçılığın şeytanın büyük oyunu olduğunun farkında olmalıyız.  Kendini devletin sahibi olarak görenlerin ırkçılık tuzağından kaçmaları gerekir. Bu devlet bu topraklarda yaşayan bütün halkların devletidir. Öyle olabilmelidir. Bugüne kadar ırkçılıktan çok canımız yandı. Bir hayır geldi mi ayrımcılıktan, merhametsizlikten, birbirimizi yok saymaktan? Hayır. Bundan sonra da gelmeyecek ve Kürt- Türk olarak husumet beslemeye devam edildiği takdirde bu ancak düşmanlarımızın ekmeğine yağ sürecektir. 

Bir zamanlar bu topraklarda yaşayan halklar, tüm dünyaya “Birlikte yaşama kültürünün nasıl mümkün olabileceğiyle ilgili” en büyük örnekliği gösterebiliyordu. Şimdi neden birlikte yaşayamayalım? Biz birlikte güçlü isek gereğini harfiyen yapmamız gerekir. Devletin erk sahibi olması hasebiyle, otorite, güç, emir ve silah sahibi olmasından dolayı vatandaşlarına göre fazladan sorumluluğu vardır. Devlet kendi insanını ırk düzeyinde ayrıştırmadan eşit halklar olarak yönetmeli, adil politikalarla insanını korumalı ve devletinin bekasını sürdürebilmelidir. Biri diğerini yok sayarak, ezerek, küçük görerek ya da yoksun bırakarak halklar yönetilemez. Böyle bir durum devletin varlık sebebini de ortadan kaldırır. Temennimiz odur ki bu topraklarda akıl, izan, merhamet, kardeşlik ve diğerkâmlık hüküm sürsün. Ancak böyle birlikte var olabiliriz.

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • Emine Güneş
    3 yıl önce
    Ülkeyi kırize sokmak isteyenler her fırsatı değerlendiriyor malesef. Halka düşen ise aklını kullanmak. Her duyduğuna inanmamaktır. Haberin kaynağı önemlidir varsayımlar ve zanlar gerçeğin kendisi değildir.