Çekip giderken arkana bakmadan
affetmek gücenik bir solgunlukla
üstünü örterek ve kırılgan bir savruluşla
bırakmak ve unutmak yaşamak denileni...
yeryüzünde kasıp kavuran bir dabbe
olmasaydı da
nasılsa bulamayacaktın bir uğurlayanı...
hep gidersin ya
bitmeyen bir yolculuktasın
giderken ruhunu kutsa ilahi vahadan
en büyük kabahatin samimiyetinse eğer...
Bir an her şey anlamsız gelirken, saniyeler içinde fark etmeksizin yeniden anlam kazanıyor. İnsanın içine tuhaf sevinçler doluyor böylesi zamanlarda. Kainata kafa tutacak derecede cesaret doluyorken, beri yandan elini kolunu oynatacak mecali bulamıyorsun. Bir anda bir şeyler tepetaklak oluverecekmiş gibi. Bir şeyler buruluyor, kesiliyor, incinip, acıtıyor, kırılıp paramparça oluveriyor. Ama korkuya mahal yok. Her şey düzeliyor aslında. Asli mecrasına yöneliyor, göz önünde olmadan.
Çok istiyorsa insan ve iradesini de kullanıyorsa, her şeyi yapabilir. Muktedir olmanın baş döndüren hissini deneyimleyebilir. Yeter ki başlayabilme cesaretini bulabilsin. İstemek çoğu kez yeterli olmaz lakin. Emek, çok fazla emek istiyor her şey... Sonra bunca didindiğin, eline geçirdiğini zannettiğin şeyler, karanlık bir ırmak olup akıp gidiyor ellerinden, avuçlarından. Engelleyemediğin kayıptan dolayı varlığın buz tutuyor haşmetle. Elde var sıfır mı? Asla. Hayaller kalıyor bir tek uçuk kaçık, gerçekleşmemiş ama umut vaad eden. İçin bir hoş oluyor.
Anlamak. Okuduğunu anlamlandırmak en meşakkatli eylem diye düşünüyorum. O ana kadar anladım dediğin bir nice şey’in aslında hiç anlamamış olduğumu fark etmek. Yok, daha fenası kafanı sert duvarlara toslamak... Hiç hak etmeyen insanlara gereğinden fazla anlam yüklemiş olmak, her zamanki günahım. Sorumluluğunu omuzlarıma alıyorum. Herkesi kendim gibi sanmak, gafletlerin azametlilerinden belki de...
Yine de bu işte bir yanlışlık var dercesine kabuğuma çekilmek, perdeleri çekmek, içeri gün ışığını bile uğratmadan, nev’i şahsına münhasır deliliklerden bir çiçek demetiyle kapımı çalan muammayı buyur etmek hayatıma. Sırrımı açma cesaretini bulabilmem? İmkansız değil, sırra layık bir makam ise.
Anılar, acılardan oluşur, yoksa acılar mı anılara dönüşür? Karar veremediğinde sil geç üstünden, nasılsa yeni bir şeyler yaşanacak diye fısıldıyorum nefsime. Şimdi bu sakil havada, boz bulanık çağda, dünyanın öte ucuna kadar yürümek vardı kendinle baş başa. Yürürken alabilirsen bir dostu yanına bin bereket. Keyfin keyif. Önce eskilerden sıcak bir sohbet, sonra kırk yıllık kahveler yad edilir. Esamesi okunmayan samimiyetin yokluğunu hissedersen, acıyla büzüşür dudakların. Sürekli deveran eden bir umarsızlık çalar sevincini, yürürken ve düşünürken. Yarım kalan dostluklara elveda demek bir zorunluluk olur. Sonunda arkada susamışlığı devam eden kanmamış ruhlar kalır.
Yürümek yaşadığının kanıtı, diri olduğunun göstergesidir. İlhamını kaybetmiş kurak yüreklerden azade etmek kendini. Kazanım büyük, kayıplarsa telafi edilebilir. Umut fakirin heybesidir, gidebileceğin her yere taşıyabildiğin. Pırlanta ışıltılı yeşil bir nehir bulmak, kıyısında demlenmek istiyorum. Olmadı mı, umudumu yeşertecek vahalara kavuşmak için çabalarım. İşte bütün mesele bu. Kendimi bulmak, kendimle hemhal olmak. Kendimi çoğaltmak, kısır hislerle kuruyanlara nispet. Kimseye serzenişte bulunmadan yürümek, selam deyip geçip gitmek yolda kalanlara. Tecrübelerin şahikasında bezgince yalnızlığı yudumlarken, ruhunu kutsamak şefkatle. Hayat bir büyük yürüyüşten ibaretse eğer yürümeye devam etmek en büyük erdem kanaatimce. Yürüyenlere selam olsun.
YORUMLAR