Reklam
Reklam
28 Şubat Kadar Taş Düşman Başına
Şükran Taşdelen

Şükran Taşdelen

28 Şubat Kadar Taş Düşman Başına

05 Ocak 2021 - 20:54

Dilimi bedduaya alıştırmış değilim. Fakat birileri zorla veryansın etmemi istiyor gibi ha bire damarıma basıyor. Yüreğimin yangısıyla kendimi tutamadım, ben de insanım ama değil mi? Bu kadar da insanın üzerine varılmaz ki… Kendimi tutamadım işte. Rabbim affeylesin. Ama bu bedduamı sonuna kadar hak ediyorlar. Eski CHP Milletvekili Fikri Sağlar’ın fecaati andıran sözleri yine başörtüsü mağduru olarak beni eskilere götürdü ister istemez. Artık konuşup gündeme gelmesinden gına gelen bir hedef şaşırtmaca olan bu konu tarihe gömülmesi gerekiyorken, hangi amaçlarla temcit pilavı gibi halkın gündemine sokulmaya çalışılıyor? Başörtülülere yaptıkları zulümler yetmiyormuş gibi, suçsuzluğumuzun en büyük ispatı olarak mesleklerimize döndüğümüz halde şu ana kadar hiçbir hakkımızı doğru dürüst devletli makamlardan alamadığımız gibi iade-i itibarımız da yapılmadı. Böyleyken bu saldırganlık neden?  
2001 yılında “İdeolojik” faaliyetlerle kurumun huzur ve sükununu bozmak”tan ceza alıp meslek ihraç edildiğimde, günlerce acaba huzur ve sükunu nasıl bozmuş olabilirim diye düşünüp durdum. İnancım ideolojik değildi ki. Bu sadece onların samimi inançlıları yaftalamak için uydurdukları bir kılıftı. Tüm soruşturma ve kovuşturmalara rağmen derslerime giriyor, öğrencilerimin hakkına girmemek adına onları ihmal etmemeye çalışıyordum. Kimsenin ekmeğini, koltuğunu elinden almış değildim. Mümkün mertebe göze çarpmamaya fakat sorumluluklarımı yerine getirmeye çabalıyordum. Nihayet gören gözlerin ötesinde her şeye şahit bir Rabbe inanıyor, ona hesap vereceğimin bilincini taşıyordum. Elimden geldiği kadar faydalı olmaya çalışıyor, kimseye gözünün üstünde kaşın var demiyordum, diyemiyordum. Çünkü anayasal güvence altında olduğu tumturaklı sözlerle söylenmesine, altını kırmızı kalın hatlı çizgilerle çizilmesine rağmen, inancımdan dolayı örtündüğüm için suçlu kabul ediliyordum. İnanç özgürlüğü meğerse Müslüman kadınlar için geçerli değildi. Örtümün siyaset değil imanımın bir gereği olduğunu, irademle örtündüğümü devletli makamlara anlatamıyordum. Yok, hayır ben anlatabiliyordum da resmi makamlar anlamak istemiyorlardı. Kulaklarını hak arayışlarıma kapatıyorlar ve “Her din mensuplarına dini inanç özgürlüğü vardır. Ama sana yok! Çünkü bizim kabul etmeyeceğimiz çağdaş olmayan örtüyü takıyorsun. Bu örtünle bizim ideolojik yapımıza uygun olmadığını varsayıyoruz. Bu yüzden din özgürlüğü, Hristiyan’a, Yahudi’ye, ateiste, şirk koşana var, ama sana yok!” diyerek tüm insani haklarımdan mahrum bırakılıyordum.  
  28 Şubat ile ilgili bu kaçıncı yazım saymıyorum artık.  Sanki toplumsal hiçbir sorunumuz yok. Kala kala inanan Müslüman kadının örtüsü gelişmenin, çağdaş medeniyet seviyesine çıkmanın önünde engelmiş gibi gösterilmesinedir tepkim. Tüm bu karalama ve iftiraların uydurma olduğu, belli mihrakların toplum mühendisliği çalışmaları olduğunu, yapılıp edilenlerin yalan dolan olduğunu tüm halkımız da farkındaydı. Aslında örtüme saldırarak hedef şaşırtıyorlardı. Ülkeyi yabancı devletlere parsel parsel sattıklarını gözden kaçırmak için, hayali ihracatlarla devlet hazinesini boşalttıklarını saklamak için, kartellerle sermaye babalarıyla milletin milyon dolarlık paralarını nasıl dışarıya akıttıklarını örtbas etmek için bir günah keçisi gerekiyordu. Yandaş medyanın saman aleviyle büyüttükleri irtica yaygarasıyla evlere şenlik bir kılıf da uydurmuşlardı. Bu günah keçisine modern devletin ve çağdaş bezirganların tüm suçları yüklenmeliydi ki kurdukları tezgâh sürebilsin. Nasılsa yalan olduğu açık seçik bilinse de yaratılan bulanık ortamdan faydalanıp, milletin tüm değerleri topa tutulabilecek, inançlı insanlar töhmet altında kalacaklardı. Eh, o zamana kadar da malı götürmüş olacaklardı zaten. 
İşte o günah keçisi başörtülü kadınlardı. Kamuda çalışan ve inandığı Allah’ın rızası için örtünmek istemesi dışında başka bir amacı olmayan kadınlar topun ağzına yerleştirildi ve “Atış serbest!” denildi. Onlarca yıl emeğimizden ekmeğimizden edildik. Haksızca yaftalandık. Toplumdan dışlandık. Sözlerimiz boğazımıza dizildi. Söz hakkı verilmiyordu bize. Derdimizi anlatmamıza bile tahammülleri yoktu. Her ortamda sözü dönüp dolaştırıp örtülülere getiriyorlardı. Devletin makamlarını işgal eden devletliler tarafından aşağılanmanın, yok sayılmanın, mahrum edilmenin yanı sıra her çeşit psikolojik işkenceyi çekmeye mecbur bırakıldık. Başörtüsü yasakları o kadar can yakıcı ve ağır bir hale gelmişti ki, istifa edenler oldu. Yıllarca emek verdiklerinden bir anda koparıldılar. Hiçe sayıldı emekleri. Bazıları yurt dışına gidip öğrenci ise öğrenimini, mesleğini sürdürmek zorunda bırakıldı. Meslekten atılmayı göze alan bir avuç kadın olarak “inceldiği yerden kopsun” diyerek örtümü açmayı kabul etmedim ve atılıncaya kadar sistematik zulmü yaşadım. O dönemde Fetöcülerin cemaatinden olup başlarını açan ve yasağın daha da şiddetlenerek sürmesine sebep olanların yaptığı yıkımı ise yeteri kadar anlatabileceğimi sanmıyorum. Bilen biliyor, her şeye şahit olan Rabbim ise her şeyi kayıt altına alıyor hamdolsun. Ancak inanan halka nasıl bir travma yaşattıklarını, yasakçılar aslında çok iyi biliyorlar. Kurdukları adaletsiz düzenden nemalandıkları için hedefte en masumlar bulunmalı ve her tür küçük düşürücü iftiralarla suçlanmalı, karalanmalı, toplumun nazarında da mahkûm edilmeliydi.  
Toplumun en zayıf kesimi başörtülülerdi. Ama imanımız bize kimsede bulunmayan bir direnç ve mücadele azmi veriyordu. Rabbimize sunduğumuz bir kullukla mükellef olduğumuzun bilincindeydik. Bu yüzden dünyadaki bu zulme boyun eğmiyor, örtülerimize sarılmaya devam ediyorduk. Mesleklerimizi hakkını vererek yapacak kabiliyetlerimiz olmasına rağmen bunları icra etmemize engeller koyuyorlardı. İmanımızda sebat etmemizin dünyalık kayıplarıyla sınanıyorduk. Ya onların yasaklarına boyun eğip kendimizi, iman ettiğimiz değerleri yalanlayacaktık, ya da Rabbimizin emirlerini baş üstünde tutup onların zalim düzenlerinin kofluğunu, örümcek ağı benzeri kurdukları çürük yapılarını ifşa edecektik. Kendilerinin tabi oldukları modern değerlerin de yalanlayıcıları olduklarını yüzlerine çarpıyorduk.  Anayasada olmayan bir suça istinaden sırf örtülü olduğumuz için meslekten atılmak bizim için şerefti. Ödülünü ise sadece Rabbimizden bekliyorduk. Metanetimizi, vakarımızı koruyarak ve dimdik durarak zaten doğal olarak onları ifşa ediyor maskelerini indiriyorduk. Ama bu onları kırmızı görmüş boğa gibi başörtülülere karşı daha da pervasızca saldırmalarına sebep oluyordu. Bir ayette tasvir edildiği gibi  “Ey iman edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların kinleri konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz size ayetleri açıkladık.” Al-i İmran suresi- 118.
Hak arayışlarımız zamanın mahkemelerinde bir günde sonuçlandırılıyordu.  AİHM’e giden davalar belki onlarca yıl sonra olumlu sonuçlansa da ülkemiz aleyhine olduğundan sevinmedik, sevinemedik. Kaybeden halktı, bizdik. Rabbimizden başka bizi temize çıkaracak hiçbir kurum yoktu. Ülke insanın adalet duygusundan umut kesmiş ve lakin Rabbimizden umudumuzu kesmemiştik.  Bu dünyada olmasa bile ahirette hakkımızı alacağımızı biliyorduk. Buna rağmen “Dilsiz şeytan olmamak” adına uğradığımız haksızlıkları, adaletsizlikleri gündeme getirdik dilimiz döndüğünce. Artık bu konuyu duymak istemeyen dostlarımızın, akrabalarımızın hışmına bile uğradık. Onlar da haklıydılar, toplumca tek sorunumuz örtü müydü? Çok daha büyük sorunlarımız vardı çözüm bekleyen. Onlar üzerinde mesai harcamalı ve adil bir dünya kurabilmeli değil miydik? Ama hayır, inancımız, emeğimiz, yıllarımız yok sayılıyor ve dünyalık geçimliklerimiz ellerimizden alınıyordu. Adeta yasaklar eliyle “Bizim istediğimiz gibi inanmıyorsanız, hayat hakkı yok size!” deniliyordu. Zalimin zulmü zordu, çok zorluydu.
Fakat Fikri Sağlar’ın yine gündeme getirmesiyle mecburen birkaç kelam etmek zorunda kaldım işte böyle. Eski tüfek CHP’li “Türbanlı hâkim karşısına gittiğimde adaleti savunacağı konusunda kuşkum var" demiş. Neye dayanarak bu sözü söyleyebiliyor?  Adalet toplum yaşamının ihtiyaç duyduğu en büyük erdemlerden biri değil midir? Ayrıca adaletin tahakkuku için nice emek verenleri giyimleriyle mahkûm ederek adil olamayacaklarını iddia etmek çok sığ bir düşüncedir. Adalet duygusu çok daha yüce bir duygudur. Başörtülü olmak veya olmamakla alakası yoktur. O makamda bulunanlar, adalet adına tüm ideoloji, kişisel inanç ve dünyaya bakış açısının üstünde davalara yaklaşmalıdırlar. Nitekim ancak kişisel yargılarının önyargısından kurtularak, delillerle adaleti sağlayabilirler. Bu sözüyle Sağlar, tüm adalet çalışanlarını da zan altında bırakmış oluyor.  Zamanında başörtülüleri yargılayanların da ideolojik davrandıklarını zımnen kabul etmiş oluyor bence. Başörtülü bir hâkim insanlardan çekindiğinden değil, Rabbine olan inancından dolayı, bile isteye adaletsiz davranamaz. Allah’tan korkar ve hesap vereceğini unutamaz. CHP zihniyetlilere “Yakın geçmişte siz pek mi adaletli davrandınız başörtülülere? İdeolojik davranmanın ötesinde ne yaptığınız adaleti sağlama konusunda?” diye sormak lazım. Suçsuzken haklarımızı yiyenler adaletle hükmetmesi gerekenler değil miydi?  Kendileri adil olabildiler mi?  Sağlar hakkında soruşturma açılmış, fakat sonuçlanmayabilir de.  Bize yaptıklarının hesabını daha soramadık onlara. Belki dünyada soramayacağız da. Buna rağmen öyle kuvvetle inanıyorum ki gelecekte (ahirette) bir gün yakasına yapışacağım. O gün muhakkak gelecek. O zaman o ve onun gibi olanlardan kimse Rabbimizden kurtulamayacak. Ahirete inanmayan ateist CHP’liler bıyık altından kıs kıs gülerek, şimdilik o günün geleceğinden şüphede olsunlar. Biz o gün gelene kadar sabrımızı da kuşanmış durumdayız, merak edilmeye. O kaçınılmaz gün geldiğinde, haklı ve haksız ayrıldığında kim kaybedenlerden olacak, görmeye değer olacak! Düşünmesi bile yüreğe teselli oluyor ama gönül isterdi ki dünyada da adaletin tesis edildiğini görebilelim. Nihayet adalet bu dünyada insanlar için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Ahirette zaten adil olan Allah en mükemmel bir şekilde herkesi adaletle yargılayacaktır. Başkaları hayal sansın, gerçeğin ta kendisi ortaya çıktığında kazananlar, sadece örtüsünden dolayı zulüm görenler değil, hakkı gasp edilen tüm mazlumlar olacak. 
Gelelim Sağlar’a, birdenbire ne demeye başörtüsünü diline doladı. Gerçi bunu anlamak zor değil. Bir arkadaşımın dediği gibi “HDP ve CHP 'nin taciz ve tecavüz pisliklerini gündemden çıkarmak, unutturmak için bu açıklamayı yaptı.” Gerçeklik payı oldukça yüksek. “Bu bir tesadüf mü?” diye soruyor arkadaşım yine. Elbette değil. Belli bir siyasi amacı ve belli yerlere mesajlar gönderiliyor böylelikle.  Belki birileri yine bir yerlerde düğmeye bastı, bu yüzden kurulu kuklalar gibi ülke ortamını geriliyor. Yine dış güçlerin yardımı talep ediliyor ve belki yine son bir kez kaybettiklerini düşündükleri mevzileri ele geçirmeye çalışıyorlar da olabilir. Ne demiş atalarız; “Su uyur, düşman uyumaz!” Müslüman halka gün yüzü göstermemek için her türlü icraatı yapabildiklerini, bizzat tecrübe ettiğimiz tarihi vakalardan dolayı unutmamamız gerekiyor.

YORUMLAR

  • 2 Yorum
  • Mustafa Tosun
    3 yıl önce
    Hocam yüreğiniza sağlık. Bu acıları yaşayan sizlersiniz. Ne kadar okusak da dinlesek de yaşamanın yeri ayrı... Rabbim sabır ve sebatınızın (direniş ve kararlılığınızın) ecrini versin. 28 şubatçı zorbalar Müslüman toplumu sinik hale getirdi. Oluşturulan gerilim kişilikleri dönüştürdü. Ve bu gerilim sonucu iktidara gelen ak parti ise çok güzel gelişmeler gösterdi. Ama maalesef çürümeler de kendini gösterdi. Bizler kendi çürümelerimizle meşgul iken başörtüsü serbest ama manası kayboldu derken bu esfelesafilin güruhun geçmişte yaptıkları yetmiyormuş gibi hala diş gösteriyorlar.. Maide suresi 5.ayet hep aklımda.. "Ey iman edenler, eğer siz doğru yolda olursanız inkarcılar size zarar veremez"... Bu nedenle bana göre şuan istikamet krizi yaşıyoruz, biz istikametimzie dikkat edersek onlar bizi sindiremez. Bize zulmedebilirler belki ama asla sindiremexler. Ama ne zaman ki onların hayat anlayışına teslim oluruz işte zarar budur.. Selam ve dua ile .
  • Taşdelen
    3 yıl önce
    Teşekkür ederim Mustafa hocam. Hakikatler gün gibi ortada. Ama görmek istemeyince kör kesiliyor insanlarımız. Birileri hep örtümüz üzerinden siyaset sürdürdü. Ama hiç bir zaman samimiyetle magduriyetlerimizi ve iade-ı itibarımız vermedi. Onları Rabbime şikayet ediyorum. Hakkımı alamazsam da mücadelemi surdurecegim. Hak tahakkuk edene kadar.