Kendisiyle barışık olanın diğerleriyle de derdi kalmaz; hele ki Yaratıcısı ile!...
"Biz" olabilmenin en güzel yolu özellikle ve temelde, "ben" olabilmeyi dosdoğru idrak etmiş olmak ve "ben" olmayı başarmaktan geçmektedir... Bu şekilde kişide "ruhsal zeka" da işleyişe girebilir. Böylelikle bizler, parçası olduğumuz büyük resimi görebilmeye başlarız... Burada esas olanı parçalarda/ bölümlerde/ detaylarda boğulmamak ve ideale/ hakikate yoğunlaşmaktır.
Yaratıcı inancı hâli hazırda sunulursa, miras bırakılmış olursa, tepeden inme bir şekilde ise çoğunluk "korku" merkezli olarak gelişir insanlarda, ne yazık ki...
Bu korku, kaygı ve evhamlar da kişi ile Yaratıcı'sı arasına ister istemez bir mesafe, ayrılık, ikilik, soğukluk ve uzaklık bırakır... Bu durum ise çoook derinlerde yüzleşilemeyen ve sorulamayan çok sayıda soruyla kalan bir karanlık bilinçaltı oluşturur.
Oysa ki O'na olan iman başka yerlerden/ kişilerden/ merkezlerden değil de tamamen kişinin kendi içinden, kendi yolculuğuyla birlikte gelişir, oluşur ve Yaratıcı'ya ulaşırsa kişinin kalbinde açan gül misali olunca da "sevgi" merkezli bir Yaratıcı imanı oluşur ki bu sevgi, ayrı gayrılığı, tüm mesafeleri ve aracıları, uzaklığı ve soğukluğu ortadan kaldırır ve birlik meydana getirir. Ve tüm bu doğal yolculuğun içinde kendiliğinden oluşan bu sevgi merkezli bağ, soruların çoğunun da kendiliğinden çözümlenmesini, sağlam ve sağlıklı bir zemine oturmasını sağlar...
İrfan ekolünün her zaman dediği gibi "... En güzeli aşk'tır. Aşk insanı insan eder, o aşk ki ilahî aşka döner, insanı kâmil eder!..."
" Leyla'dan Mevlâ'ya aşk güzeldir..."
Ve bu yol çok daha sağlam bir yoldur...
Böyle irfanî bakış açısıyla alınan bu çok değerli, anlamlı, önemli ve kutsî yolda, insanın manevi dünyası da derinlik kazanmaya devam eder. Ve bu değerlerle hareket ettikçe de önce ben, sonra biz ve daha sonra da toplumumuz değişmeye başlar...
Bu anlayışa ulaşmak ise her konuda genel kabule geçebilmek, duygularımızı yöneterek kontrol edebilmek, düşüncelerimizi düzenleyebilmekle oluşabilecek ve ancak bu şekilde bizleri "ruhsal zekaya" ulaştıracaktır...
Ruhsal zeka ise kişinin hayatına anlam, değer ve derin bir amaç katma kapasitesini ifade eder. Bu zeka türü, insanın kendisiyle, evrenle ve Yaratan ile bağlantı kurarak hayatın zorlukları karşısında bir yön ve anlam bulmasına yardımcı olur. Ruhsal zekaya sahip kişiler, genellikle hayatı daha geniş bir perspektiften değerlendirir, olaylara daha sakin ve bilinçli tepkiler verebilir, çok daha derin ve duyguludurlar, empati ve hoşgörü geliştirebilirler.
Ruhsal zeka, sadece dini inançlarla ilgili değildir; hayatın anlamını, kişisel değerleri ve ahlaki sorumlulukları kapsar. Ruhsal zekası yüksek olan bireyler, derinlikleri gereği yaşamlarında anlamlı, kaliteli ve tatmin edici bir yaşam sürme eğilimindedir ve başkalarına da pozitif katkılarda bulunurlar...
Ve bu derin, kaliteli ve anlamlı kişilik ve hayatı inşa etmek de kararlarımıza ve seçimlerimize bağlıdır... Kararlarımız kaderimizdir.
Y'ol'umuz her daim sev'gi'de buluşsun Canlar...
Peri'han Taşdemir Taylı...
YORUMLAR