İnsan; bedeni, zihni ve kalbiyle var olur ama onu insan eden asıl unsur ruhtur. Ruh, sadece nefes almak ya da biyolojik olarak hayatta olmak değildir. Ruh, bil'inç'tir. Bilinç ise sadece bilgiye sahip olmak değil, o bilgiyi akl'eden bir kalple yoğurarak, yüksek farkındalıkla idrak edebilmektir...
Bil'gi, bu çağda sınırsızdır ve dahi ulaşmak da bir o kadar kolaydır; internetin bir tık ötesinde, kitapların satırlarında, deneyimlerin içinde, sözlerin ve gözlerin ardında saklıdır... Fakat bilgiyi almak, kaydetmek ve tekrarlamak bir insanı bilinçli yapmaz. Bilinç, bilginin sorgulanması, özümsenmesi ve yüksek farkındalıkla ruhsal idrake dönüşmesiyle ortaya çıkar. Eğer insan bilgiyi işleyip ruhunda yankılandıramıyorsa, o zaman yalnızca bir veritabanı ve setup programı gibi yaşar; tıpkı bir makine, bir robot gibi...
Bugünün dünyasında milyarlarca insan var ama kaç tanesi gerçekten "insan"? Kaç tanesi yalnızca programlanmış bir robot gibi hayatın içinde deviniyor, farkında olmadan yaşıyor, sorgulamadan inanıyor ya da inkar ediyor? Görünen o ki, büyük bir çoğunluk ruhunu terk etmiş, bilinci olmadan var olmayı seçmiş durumdalar... Çünkü bilinç, ağır bir yük de taşır; sorumluluk, idrak, gayret ve mücadele gerektirir...
Teslimiyet ve Ruhun Kaynağı...
Bilincin en büyük kanatları teslimiyettir. Ama burada söz edilen körü körüne boyun eğmek değil, hakikatin özüne teslim olmaktır. Gerçek teslimiyet, Yaradan’ın adaletini, rahmetini, ilmini ve hikmetini idrak ederek ruhunu onunla hizalamaktır. Ruh, kaynağını idrak ettikçe aydınlanır, hafifler ve hakikatin akışına uyumlanır.
Eğer insan hakikati sorgulamıyorsa, kendi varlığının anlamını araştırmıyorsa, akleden kalbini kullanmıyorsa, aslında ruhunun sesini kısmış, kaynağını terk etmiş demektir. Böylece o, sadece biyolojik bir beden olmaktan öteye geçemez...
Ruhsuzlar Dünyası:
Klonlar, Botlar ve Biyonik İnsanlar...
Bilinçsiz insan, sadece verilen komutlarla hareket eden bir makineye dönüşür. Bugün birçok insanın, düşünmeden, sorgulamadan, kendine bile dönüp bakmadan, akletmeden, yalnızca sistemin dayattığı kalıpları tekrar ederek yaşaması, onları adeta birer “biyonik insan” hâline getirmiştir. Sosyal medya, popüler kültür, ideolojik kalıplar, çıkar ilişkileri, sahte statüler ve yapay gündemlerle yönlendirilen ve hipnotize edilen zihinler, insanları birer klon gibi birbirine benzetmiş, farklılıkları törpülemiş, ruhu devre dışı bırakmıştır... Akl'edemeyenler güruhu oluşmuştur...
Oysa gerçek insan, ruhu ile bütün insandır. Ruhsuz beden bir kabuktan, giysiden veya mekanizmadan ibarettir... İşte bu yüzden, insanın en büyük mücadelesi, bilincini açmak, genişletmek, ruhunun farkına varmak ve onu her ân hatırlamaktır...
Ruhunun Farkında Olan İnsan: Hakikatin Arayıcısı...
Hakikatin peşine düşenler, sıradanlıktan sıyrılıp gerçek insan olmaya yaklaşanlardır. Onlar, gördükleriyle yetinmez, duyduklarıyla tatmin olmaz, anlatılanlarla oyalanmaz. Gerçeği bulmak için derinlere inerler. Ve hakikati bulan insan, ruhuyla var olmaya başlar.
Vel hasılı kelam mesele sadece bilgi değil, bilinci yükseltmek; sadece yaşamak değil, ruhu hissetmek ve onunla her an bir ve bütünlük içinde var olmaktır. Ruhunu bilen, ruhunu hisseden, ruhunu yaşayan insan, Yaradan’ın hakikatine de teslim olur... Bu teslimiyet, iradesiz bir boyun eğiş değil, tam aksine en büyük özgürlüğün kapısıdır. Çünkü ancak hakikati bilen gerçekten özgür olabilir…
Ruhumuzun yolumuzu aydınlatması için her ân onun yani bilincimizin
açık, aktif, etkin ve işleyişte olduğunu hatırlamamız gerekir...
Y'ol'umuz her daim sev'gi'de buluşsun Canlar...
Peri'han Taşdemir...
...
..
.
YORUMLAR