Bazı insanlar vardır…
Hep dışarıyı konuşurlar.
İnsanları eleştirir, yargılar, etiketler, küçümser, aşağılar…
Sözlerinin arkasında bir bilgelik yoktur, yalnızca dışarıya yansıtılan bir iç savaş vardır. Ne zaman birini parmakla gösterse, aslında kendi kalbindeki yaraya dokunuyordur.
Ama o bunu hiç bilmez. Bilmek de istemez... Çünkü kendiyle yüzleşmek, en derin meydan okumak ve cesarettir.
İnsan, kendini inkâr ettiğinde hayatı da inkâr eder. Teslimiyetin kapısından geçemeyen, sürekli bir şeylere karşı direnir. O direniş, dışarıda değil içtedir. Annesine, babasına, öğretmenine, eşine, arkadaşlarına değil… Kendi yarım kalan çocuğuna, kendi bastırılmış gölgelerine, kendi unutulmuş öz'üne karşıdır o direnç.
Ve ne gariptir ki, herkes değişsin ister ama kendine dokunmak istemez. Oysa asıl tekâmül, “Ben neredeyim, neyi görmezden geliyorum?” diye sormakla başlar. Kendini fark eden, başkasını suçlamaktan vazgeçer. Kendi karanlığıyla ve gölgeleriyle yüzleşen, başkasının ışığını kıskanmaz. Çünkü bilir:
Her yargı, kendine tutulmamış bir aynadır aslında. Her eleştiri, içsel çatışmanın dışa yansıyan o derin sesidir.
Gerçek dönüşüm, başkasını değiştirmekle değil, kendini tanımakla ve değişmekle olur.
Ve bu tanımanın ilk adımı, içini susturup kalbini dinlemektir.
Kalbin…
O büyük ilahi sırra bağlı olan, Rabbin nefesiyle can bulan kalbin…
Teslimiyet de orada başlar.
Artık yargılamazsın, etiketlemezsin, küçümsemezsin.
Çünkü kendini bilmek, Rabbini bilmektir.
Ve Rabbini bilen, kimseyi hor görmez.
Her şeyin bir hikmeti olduğuna inanır.
Her insanın, hatta her kırgınlığın bile seni bir adım daha Allah’a yaklaştırmak için geldiğini bilir.
İşte bu bilmek, seni olgunlaştırır.
Bu bilmek, seni arındırır.
Bu bilmek, seni sen yapar.
Hatırla…
Kendinden kaçan, herkesi suçlar.
Ama kendine dönen, herkesi affeder. Çünkü teslim olmuştur artık.
Ve teslim olan, yürür…
Tekâmül yolunda, sessizce, sakince ama kararlılıkla ve isteklilikle yürür...
Y'ol'umuz her daim sev'gi'de buluşsun Can'lar...
Peri'han Taşdemir...
...
..
.
YORUMLAR