Mevsim kış ...
Havalar soğuk...
Enes’in ardından zemheri...
Yapraklar döküldükçe üşümekte, insanın yüreği...
Her birimizin kafasında farklı bir hikaye, farklı olaylar, kişiler ve sorumlular var...
Her birimiz bu vicdani sorumluluğun/ ağır yükün altında suçlu aramaktayız çaresizce ve ummaktayız birazcık da olsa bir rahatlama , o suçluyu bulduğumuzda...
Heyhat!
Bulsak ne fayda bulamasak ne !?
Yapraklar dökülüyor, son yaprak da düştü ...Enes/ ler artık yok, gitti ...!
Bu olaydan her birimiz de sorumluyuz hem de en temelden... Önce insan olmanın özelliği ve önemini, insani değerlere saygı ve özgürlüğün değerini, hoşgörü ve empatiyi, insan olmanın bir ilkesi olarak seçebilme hakkını, adil ve merhametli olmayı ... göz ardı ederek Rahman ve Vedud olanın sevgi ve şefkatinin bize yansımasını her daim her alana sunmamız gerekirken, tüm bu yapıcı ve inşaa edici duygulardan uzak , şekilci, gönülden ziyade görev anlayışı ile, içi boşaltılmış ama formu kalmış bir şekilde sunulan ibadetlerin, uygulamaların , ilkelerin insanı değiştirip dönüştüremeyeceğini sanırım düşünemedik, düşünmek istemiyoruz..,
Her ne olursa olsun insanların önce yüreğine ve aklına uygun ve doğru gelen hususları sonra da yaşamında uygulamaya aldığı ve inanarak, içten gelen bir şekilde yapmaya devam ettiği şeyleri kendisine, ailesine, çevresine sunduğu/ telkin ettiği zaman kabul görebilir.
Ancak her halükarda bunların da bir yapıcı ve olumlu sunum hali olmalıdır ki bu, asla korkutarak, baskılanarak, gizli tehditlerle, psikolojik baskı (şiddet) ile, mahalle baskısı ile, kapalı yapılar eliyle, şiddet ile olmamalıdır.
Bir insan olarak kendi yüreğini ve aklını inşaa edememiş her birey , yeterli olgunluk ve yetkinlik seviyesinde olmayan her birey, yani kısaca şahsiyetini oluşturamamış her insan nasıl olur da kalkıp bir başkasının şahsiyetini inşaa etme cürretinde bulunabilir ki?... Onun statüsü ister anne-baba olsun, ister hoca- öğretmen olsun , isterse de imam- müftü -yönetici olsun!
Çocuklar , hepimize Yaradan’ın emanetleridir, hem de şu dünyanın en güzel ve değerli emanetleri...
Hani bir hikaye vardır ya:
ENGİN GÖNÜL SAHİBİ OLALIM;
.
"Bir çocuğun ayakkabısı denize düşer, oracıkta kaybolur. O da o hüzün ve sinirle sahilde kumların üzerine şöyle yazar...
"Bu deniz hırsızdır."
Biraz ötede bir balıkçı, ağına yakalanmış çok miktarda balığı kıyıya çekerek mutluluk ve memnuniyet içinde kumlara şöyle yazar...
"Bu deniz çok cömerttir."
Bir genç de denizde boğulur.. .
Ardından kederle acılı, ağıt yakan annesi kumlara şöyle yazar...
"Bu deniz katildir."
Sonra ihtiyar bir balıkçı koca bir inci barındıran istiridye çıkarır denizden , sevinç , hayret ve coşku içinde kumlara şöyle yazar...
"Bu denizin gönlü çok zengindir."
Daha sonra ise bir dalga gelir , sahilde yazılı tüm yazıları siler gider...
Deniz sükunet ve huşu içinde seslenir.. .:
"Eğer deniz olmak ve kalmak istiyorsan başkalarının söylediklerine çok da önem vermeyeceksin! “
Çevremizdekileri hoş görmede , onları kucaklamada, örneklikte , desteklikte, ebeveynlik yapmada, arka çıkmada ...deniz gibi yetkin ve bilinçli olmak gerek.
Sanırım bizler sürekli , şekilci bir şekilde , süreç ve insan odaklı değil de sonuç ve başarı odaklı bencil bir halde olduğumuz için , henüz yüreklerimizi inşa etmeden devletleri kurma telaşındayken neleri yitirdiğimizi görmekten çok beriyiz, gafiliz ve cahiliz ...
Çok üzgünüm...
Bu hali kelimelerle izah etmem çok zor...
Ama ben de denize kızıp sövmeyeceğim... O denizin nasıl engin, coşkun, sevgi dolu, merhametli, cömert , adil, zengin bir hazine olduğunun farkında olarak o denizde nasıl yol almalıyım soruma doğru cevaplar bularak ve donanımımı ona göre hazır ederek yol almaya devam etmekteyim...
Temelde sorun, insan sorunudur zira!
İnsanlık kalitemizden memnun muyuz ve dahi farkında mıyız?!...
Daha iyi ve güzeli için neler mümkün...?
Nasıl kendi kendimi gerçekleştirebilirim?...
Geçmiş olsun her birimize de...
Böyle bir olayın tekrarının olmaması, yaprakların yeşererek çiçek açıp sonra da meyveye durması ümidiyle...
Selametle efendim...
Peri’han Taşdemir Taylı
...
..
.
YORUMLAR