AMAÇ NEDİR...?
Takvimden yapraklar düşmeye devam ederken bizler de günleri saymaya devam ediyoruz... Tarih mi gidiyor, zaman mı ilerliyor, ömür mü geçiyor...çok da ayırtında ol/a/muyoruz zira yoğun ve yorucu hayatlarımız devam etmek zorunda ...
Yaşamlarımızda yol alırken çoğu şeye hakim bir eda ile işlerimizi güçlerimizi yaparız. Bir şeyin bilgisine / verisine / tarifine ulaşınca zannederiz ki her şeyi biliyoruz, halledebiliriz, iş bizdedir artık ve dahi olmuş sayarız kendimizi... Tıpkı öğrencilerin kendilerini kitaplardan, PDF’lerden, slaytlardan... okuduğu hatta hocalarından dinlediği, izlediği şeyleri biliyor kabul etmesi gibi... Veya çırak ve yamakların da bir işin gereken malzemelerini bilince o işi yapacağını sanması gibi... Hâlbu ki bu tutum bir yanılsamadır!
Bizler için dört genel durum var :
1. Bilgi seviyesi,
2. Dua/ istek seviyesi,
3. Eylem/ işleme/ amel seviyesi,
4: Bilgelik/ hikmet seviyesi.
Yaratıcımız bizleri “hatada ısrarcı olmadığımız müddetçe af edeceğini” bildirir...
Oysa ki bu açıklama sadece bir bilgidir ve bizler de bu bilgiye ulaşınca sanki hakikati veya kaderi çözmüşüz gibi başlarız sürekli “ af olunmak için “ dua ve isteklere... İsteme hali çok insanî bir durum olsa da bu gerçek insanın af edildiği veya edileceği anlamı taşımaz ki... Zira bir şeyin oluşabilmesi için hareket gereklidir; eyleme geçiş ve emek şarttır! Ancak ve ancak amaçlarımıza veya hedeflerimize ulaşabilmek için kalkıp , harekete geçer ve yılmadan usanmadan emek sarf edersek başarabiliriz...
Bu, her şey için böyle işleyen bir “yasadır”.
Karanlıklarda, zindanlarda, çukurlarda... oturarak hiç kimse özgürlüğüne, aydınlıklara, huzura, refaha, felaha ve güllük gülistanlık bir hayata ulaşamaz... Eyleme geçmemiz gerektiğini idrak etmeliyiz!
Yattığımız veya beklediğimiz yerden Yaratıcı’ nın af da etmeyeceğini rızık da vermeyeceğini idrak etmek gerekir...
Ancak bu da yeterli değildir zira insandan beklenen, umulan, istenilen hâl bütün yaşadıkları, ulaştıkları, elde ettikleri veya edemedikleri ve amel ettiklerinin neden/ nasıl içeriği ile detaylı bir tefekkür idrakini geliştirerek ve dahi kalıcı hale getirerek sürdürülebilir bir duruşa sahip olmasıdır ki buna “bilgelik/ hikmet” diyoruz. İşte esâs olanı bilgeliktir! Zira kendini hikmet seviyesine taşıyabilen insan için hayatı, olayları, insanları ve işleri okuyuşu artık bambaşkadır, bu bir “bilinç” halidir ki tekamül veya evrimden beklenilen amaç da bu olsa gerektir... Ki bu seviye insanı diğer varlıklardan farklı kılan vasıfıdır.
Sonuçta Yaratıcıyı da yasalarını da kendini de idrak eden Bilge Şahsiyet , yaratılış amacına uygun olarak “kendi kendini gerçekleştiren” olgun ve yetkin insandır.
Zaman akıp gidiyor ve de yıllar eskiyor... Amma ve lâkin her şeyden önemlisi insanın eskimeden ve eksilmeden yoluna devam etmesidir, hikmetlice ve bilgece...
Selametle efendim...
Peri’han Taşdemir Taylı
YORUMLAR