Bir gün, bilim insanları Japonya’daki uzak bir adada yaşayan bir grup makak maymununu gözlemlemeye başladılar. Gözlemlerinin bir parçası olarak, maymunların yemek alışkanlıklarını incelemek için onlara tatlı patatesler bırakıyorlardı. Fakat patatesler, maymunların normalde yemek yediği sahilde bırakıldığı için kumla kaplanıyordu ve maymunlar ilk başta bu kumlu patatesleri yemek konusunda pek de hevesli değillerdi doğrusu.
Bir süre sonra, İmo adında genç bir dişi maymun, tatlı patateslerini yemek için ilginç bir yol buldu... Patatesleri alıp suya götürdü, kumdan arındırarak temizledi ve böylece çok daha keyifli ve lezzetli bir şekilde onları yedi. Bu basit ama parlak keşif, kısa süre içinde İmo'nun ailesi ve arkadaşları arasında da yayıldı. Patateslerini temizlemek isteyen diğer maymunlar, İmo'yu gözlemleyerek suya gidip patateslerini yıkamaya başladılar ve sonrasında yemeklerini bu şekilde tükettiler...
Zamanla da, ada boyunca daha fazla maymun bu davranışı taklit etti... Ancak, bu ilginç gelişmenin daha da şaşırtıcı olan yanı ise, bir eşik noktasına ulaşıldığında ortaya çıktı: 100. maymun da bu alışkanlığı benimsediğinde, diğer adalardaki maymunlar da aynı davranışı sergilemeye başladı. İletişim kurmaları ya da birbirlerini görmeleri mümkün olmayan bu maymunlar, sanki ortak bir bilinçle bir davranışı paylaşır hale gelmişlerdi. Aralarında telepatik bir enerji ağı oluşmuştu.
Bu hikaye, “100 Maymun Fenomeni” olarak anılmaya başlandı ve insanlık için önemli bir ders taşıdığı düşünüldü: Kollektif bir bilinç oluştuktan sonra, bir bilgi ya da davranış kalıbı geniş bir kesime çok hızla yayılabilirdi. Bir davranış veya bilgi, belirli bir sayıda birey tarafından benimsendiğinde, bu bilgi tüm grup tarafından içselleştirilebilir. Bu da insanlık için, küçük değişimlerin bile toplumda büyük bir dönüşüm yaratabileceğini düşündürdü...
Biz insanlar da farklı değiliz bu 100 maymundan... Duygusal, düşünsel telepatik, kollektifi oluşturan enerji ağı ve davranışsal aktarım aynı şekilde bizler için de geçerlidir...
100 maymundan yola çıkarak bizim için de bir hikâye yazasım geldi, okuyalım mı?...
Bir zamanlar, dünya üzerinde yaşayan tüm insanların zihinlerinde ve yüreklerinde derin bir uyanış bekleniyordu. Kimi insanlar bunun farkında, kimileri ise bu uyanışa tamamen kapalıydı... Hayat, akışında devam ediyor; insanlar günlük telaşlarında kayboluyor ve içinde bulunduğu sisteme kölelik yapmaya devam ediyordu. Fakat Yaratıcı gökyüzünün yıldızlarıyla, bir süredir insanlığa görünmez bir plan içinde işaret gönderiyordu. Yıldızlar, 144.000 kalbi uyanmış, iyilik ve bilgelik dolu ruhun ortaya çıkmasını bekliyordu... Onlar uyandığında, dünya yepyeni bir farkındalığa açılacak ve bambaşka bir boyut kazanacaktı...
Derken, sıradan bir şehirde yaşayan genç bir kadın, ismini belki kendisi bile bilmediği bir Gücün rehberliğinde içsel, derin ve saf bir yolculuğa çıkmaya başladı. Kalbinin derinliklerinde, diğerlerinin de hissedebileceği bir sevgi ve anlayış ateşi yanıyordu, hem de ne ateş ve ne yanma!... Hayatını küçücük ama anlamlı iyiliklerle dolduruyordu; bazen bir çocuğa yardım ediyor, bazen yoldan geçen birine gülümsüyor, bazen de kendi içine dönüp içsel huzuru ve dinginliği arıyordu. Onun bu küçük kıvılcımı, farkına bile varmadan çevresindeki insanlara da ilham oluyordu. Ailesi, dostları ve hatta onu yalnızca birkaç dakikalığına görüp geçen insanlar bile bu değişimi bu enerjiyi hissetmeye başlamıştı bile. Ondaki bu farklı enerji gittikçe diğerlerini de etkisi altına alıp, onlara da sirayet etmeye başlıyordu...
Günler ve yıllar geçtikçe, bu genç kadın gibi kalbi uyanmış daha fazla insan ortaya çıkmaya başladı. Kimisi farklı şehirlerde, kimisi uzak köylerde yaşıyordu; her birinin hikâyesi kendine özgü, her birinin sevgisi kendince anlamlıydı. Kalpten kalbe yayılan bu uyanış dalgası, sessiz sedasız ama güçlü ve manidar bir şekilde büyüyordu. Bu insanların sayısı yavaş yavaş artıyordu: İlk olarak 100 kişi oldular ve bir kırılma yaşandı sanki bundan sonra ve 1.000 kişi oldular, sonra 10.000, sonra 100.000…
Ve sonunda evet sonunda, 144.000 kişi de uyanışını yaşadı. Bu sayı büyülü bir eşikti sanki; tüm dünya üzerinde, görünmez bir ağ gibi iyilik dolu ruhlar birbirine bağlanmıştı ve sevgi her yerden aşikâr olmuştu. Onların kalpleri, ruhları bir araya geldiğinde tüm insanlık için fark edilemez bir değişim, dönüşüm ve aydınlanma anı gerçekleşti. Bu 144.000 ruh, tüm dünya için güçlü bir bilinç, sevgi, şükür ve uyanış frekansı yaymaya başlamıştı... Dualist dünyanın ikicilliğine inat gözlemci olmayı öğrenmiş, ikilikten birliğe dönmüş, hayatı nötür okuyup yaşayabilen, saf akılda ki 144.000 güzel ve bilinçli insan...
Bu dalga, köylerdeki tarlalardan şehirlerin en kalabalık caddelerine, dağ başındaki tapınaklardan geniş ovalara kadar ulaştı. İnsanlar, sabahları artık güne daha aydınlık bakar oldu; zor zamanlarında bile huzur ve umut bulmaya başladılar... Zihnin ve kalbin gözü açılan 144.000 kişiyle, sevginin, şükrün ve anlayışın yayılabileceğini ve insanlığın en zor günlerde bile kendini iyileştirebileceğini tüm dünyaya göstermişti. Tıpkı İmo’nun patatesi yıkaması gibi küçük bir hareketle başlamıştı her şey; ancak bu uyanış, insanlığın kaderini değiştiren büyük bir dönüşüme dönüşmüştü.
Ve öyle bir gün geldi ki, kimse bu iyilik, barış ve sevgi dolu değişimin nasıl başladığını bile hatırlamaz oldu... Sadece bir gün, bir yerlerde, ilk adımı atan o ruhların kalplerindeki ışık unutulmaz oldu... Selam olsun o yüce gönüllü, fedakâr ruhlara...
Y'ol'umuz her daim sev'gi'de buluşsun Canlar...
Peri'han Taşdemir Taylı...
...
..
.
YORUMLAR