Toplumda farkettiğim bir şeytani bir düğüm var. Eminim
siz de farketmişsinizdir:
"Akrabalık
bağlarını dayanışma üzerinden değil de rekabet üzerinden yürütmek". Yani
akrabasının gelişip ilermesini çekememek, kötü duygular beslemek. Bu sebeble de
gerektiği zaman dayanışmadan kaçmak. İlişkiyi insani zeminden kopararak, hasede
dönüştürmek... Hafizanallah...
Tabi bu daha çok gizil halde durur, kalpte. En iyi Allah bilir. Yer yer
eylem ve söylemlerden niyet sızıntısı olabilir. Zaten bu şekilde yürütüldüğü
zaman bir süre sonra donuk bir hale gelir.
Peki bunun Allah tarafından hem bu dünyada hem de öteki dünyada bedeli
olmayacak mı? "Şeytanın adımlarını izlemeyin" diyen Rabbimizin
emrine aykırı bir durum. Ben olacağına inanıyorum
"Evlalıklarınızı
babalarının adları ile çağırınız"
"Mirasın din kardeşliği ile değil soy kardeşliği ile tahakkuk
etmesi"
mealinden Kurani ifadeler ve konu ile ilgili
hadis rivayetleri akrabalık ilişkisini kulluk vizyonunun içine dahil ediyor.
Namaz kılıp, oruç tutup akrabanla rekabet zemininde mi ilişki kuruyorsun?
O halde kendini yeniden sorgula! Eğer zihniyetini düzeltmez ise de Allah'ın
gazabının üzerine geleceğinden kork
Nice toplumsal kriz ve problemler akrabalığın rekabet ile yürütülmesi ile
oluşuyor ve niceleri krizler de eğer dayanışma olursa halledilir. O halde neden
dikkat etmeyelim bu duruma? Neden şeytanın bu düğümünü çözüp onu iç dünyamızdan
def etmeyelim. Daha doğrusu nefsimizi onun vesveselerinden kurtarmayalım?
İslami şuur hayatın her alanını kuşatacaksa şayet, bu konuda da etkin
olmalıdır. Yani akrabalarımıza karşı hüsnü niyetler beslemeliyiz. Onlardan bize
olumsuz tavırlar olabilir. Bunu onların cehaletine vermeliyiz ilk olarak.
Bilinçli bir zarar verme söz konusu olacaksa elbette ki kendimizi savunmalıyız.
Yahut onun başına olumsuz bir durum geldiği zaman bizler dayanışma ruhunu
diriltmek için bunu fırsat olarak kullanıp ona yardımcı olmalıyız. Burada şu
nokta da önemlidir: Akrabaya niçin yardım edeceğiz? Ondan hemen bir karşılık
almak için mi, yoksa Allah rızası için mi? Burası da çok önemli. Allah rızası
için yapanlar, muhatabın karşılığına bakmazlar. Dayanışma ruhu diriltmekten
başka beklentileri olamaz, olmamalıdır.
Akrabalar ile ilgili ayetlerden birkaçını aşağıya almak istiyorum:
"Muhakkak ki Allah
adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı emreder;
hayâsızlığı, kötülüğü ve zorbalığı yasaklar. İşte Allah, aklınızı başınıza
alasınız diye size böyle öğüt veriyor." (Nahl:90)
"Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak
koşmayın. Anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara,
yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ
ellerinizin malik olduklarına güzellikle davranın. Çünkü, Allah, her büyüklük
taslayıp böbürleneni sevmez." (Nisa:36)
Akrabaya
hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. İsraf ederek
saçıp-savurma. (İsra:16)
Burada şu dipnotu da düşmekte yarar var:
Akrabalarla dayanışma derken, bazıları yanlış anlıyor. Kendi cebinden, kendi zamanından fedakarlık yaparak dayanışma yapacağı yerde devlet imkanlarını kullanarak, yahut akrabasına torpil yaparak ona fayda sağlama peşinde. Bu, destek ve dayanışma değildir. Topluma ihanettir, haramdır. Sırası gelene hakkını vermeyip akrabanı öne alıyorsan, bil ki sen, İslami şuurdan yoksunsun demektir. Zaten böyle davrananlar Allah rızası da gözetmediği için -ki gözetilmez- yaptıkları bu jestin karşılığını da beklerler. Bu da bir çeşit minnet altına almaktır. Bırakın akrabalığı, insanlıktan uzak bir tavırdır. Hafizanalllah.
YORUMLAR