Humanistik davranan Müslüman kökenli insanlar kendilerini ibadetlerden muaf görüyorlarsa bu onları küfre (nankörlüğe) götürebilir. Uzaktan tatlı ve cici görünüyor olabilir humanizm. Tek dünyalı ve Tanrı’yı hayattan dışlayan bu fikriyata karşı dikkatli olmalıyız. Bizim tezimiz bu dünyada yaratılış amacımızın Allah'a Allah'ın emrettiği gibi kul olmaktır. Her açıdan... Kulluk zaten gerekli iyilik hallerini de kapsar ama sadece bunlardan ibaret değildir.
Şeytanın, amelleri (fikirleri) süslü (mantıklı) göstermesi sonucu bazıları "ben nasıl olsa iyi bir insanım ve iyiliği istiyorum" diyerek kendinde bütüncül İslami kimliği taşımak istememekte. Dava şuuru ile hareket etmemekte. Bu durum, Nebevi çizgiyi önemsememekten kaynaklanan bir durumdur.
Bir de yaşın verdiği olgunlukla, adeta "benim kimseye ihtiyacım yok ben kendi doğrularımı kendim üretirim, köken olarak Müslümanım ama bunu belli etmek zorunda değilim, iyi bir insanım namaz kılmama da gerek yok" diyebiliyor zımnen.
Şeytan bu tiplere şöyle bir olta daha atıyor: Nasıl olsa namaz kılanlar da dürüst değil. (Ki bu da tümüyle doğru değil). O halde ben dürüstüm kılmama gerek yok. Bu tam da şeytani bir fitleme, tuşa getirme. Hayat o kadar basit değil dostum, kendi topuğuna sıkıyorsun farkında değilsin.
Çağdaş ideolojilerin din-dışı insanlık söylemi etkisinde kalan humanist Müslüman kökenliler, ibadetleri ve ritüelleri önemsememekte. Bu büyük bir yanılgıdır. Hatta ülkemizde İslam'a savaş açan yapılara ve kişilere karşı sempati beslemeyebilmekte. Mesela ülkemizde zorla dayatılan bir ideoloji örneği var. Ona sempati besleyenler olabiliyor. Bu ne perhiz bu ne lahana dememek elde değil.
İnsanların es geçtiği nokta şu, hayatta yaşamanın asıl amacı Allah'ın emrettiği gibi dosdoğru olmaktır. Yoksa kafana göre doğru üretip ona göre dosdoğru olmak değil. İman ve teslimiyet burada devreye giriyor. Ahirette Allah’a teslim olmamaktan hesaba çekileceğiz. Onun kitabını ve elçisini devre dışı ya da pasif bırakarak yaşayarak iyi insan olduğunu sananlar farklı hesap soruları ile karşılaşabilir.
*
Konuyla ilgili şu tespitimi de aktarmak istiyorum:
Biz uydurma ve hurafelerin halis din'i yaşamada engel olduğunu söylemeye çalışırken bir baktık ki birileri dindarlığı dünyevi hayatta modernize edilmiş rahatlığa, konfora, başarıya indirgedi.
İlahi rehberliğin ahirete uzanan “salih insan”ını diskalifiye ettiler. İslami bütünlüğün içinde birkaç parçayı kabullenme ile iktifa ettiler. İnsanda ilahi rehberliğe karşı kendini müstağni görme durumu hasıl oldu.
Tekrardan hatırlatıyoruz: Hayatın asıl amacı Allah'a kulluktur. Yaratılış gayesini yaratan belirler. O'ndan öğrenmek en doğrusu. Kuralları O koyar. Şöyle de olsa olur, böyle de olsa olur denirse iş çorbaya döner. Kulluktur asıl olan, dünyadaki başarılar geçimliliğin gereğidir ve güdülseldir. Gaye değildir bu…
Bilimsel ve teknolojik gelişmeler dindarları "ilah" krizine soktu maalesef. Zaten ilah anlayışında problemler de var. "Ed-Din” olan İslamı, kültürel malzeme olarak ancak kabul etme modası ortaya çıktı. Bütüncül haliyle benimseme çağın şartlarına(!) ağır geliyor bu gibi düşünenler için.
Biz onlardan önce kendilerinden çok daha güçlü olan ve (ölümden kurtulmak için) “Sığınılacak bir yer var mı?” diye diyar diyar dolaşan nice nesilleri yok etmişizdir. (Kaf:36)
Bu ayete bakarsak dünyevi görkem, şatafat, teknolojik başarı önceki kavimlerde de vardı. Ama bu halleri onları helak olmaktan kurtaramadı. Zira vurgulamaya çalıştığımız gibi asıl başarı Allah'a hakkıyla kulluktur. Ahirette bu başarının anlamı olacaktır.
Hasılı bu manzara karşısında hurafeli din anlayışı daha "masum" kaldı gibi.. Tabi o da masum değil..
Muvahhidlere selam olsun.
YORUMLAR