DÜNYA BÜYÜK BİR GİDA KRİZİ Mİ BEKLİYOR?
Yaşam ile özdeş olan “gıda” en eski çağlardan beri insanlığın en temel kaygı korku kaynağı olmuştur. Gıda üretiminin doğal koşullara bağlı olması, insanların tam bir “gıda güvencesi” sağlamalarına engel olmuştur. Kıtlık ve açlık insanlığın peşini hiç bırakmamıştır. Bunun için insanlık tarihi, gıdanın kendisini ya da gıda kaynağı verimli toprakları ele geçirmek için yapılan kanlı isyan ve savaşlarla doludur.
Beslenme hakkı, diğer bütün insan hakları gibi tüm insanlığı kapsamakta, diğer bazı hakların aksine insanın anne karnına düştüğü andan itibaren hak sahibi olduğu ve öldüğü ana kadar da fiziken doyurulması gereken ihtiyacını kapsayan bir haktır. Üstelik beslenme hakkı, kişinin ancak kendisi için talep edebileceği bir hak da değildir. Kişi, kendisi dışında ailesi için de bu hakkı talep edebilir. Bu da çocuklar gibi ihtiyaçlarını dile getiremeyecek durumda olan korunmaya muhtaç kesimlerin ayrıca gözetildiği anlamına gelmektedir.
Beslenme hakkı en temel anlamda kişinin hayatta kalması yani açlıktan ölme ihtimalinin ortadan kaldırılması amacını kapsar. Gıda arzı, ekolojik dengesizlikler, hatalı tarım politikaları sonucu yanlış üretim, yanlış dağıtım veya ülkelerin kendi kendine yetememesi gibi sebeplerden dolayı zaman içerisinde sürekli değişiklik gösterme potansiyeline sahiptir. Bu nedenle gıda arzının sürdürülebilirliğini sağlama yükümlülüğü devletlere verilmiştir. Beslenme hakkı bu anlamda gıda arzının sürdürülebilirliği amacını da kapsamaktadır
İster küresel ısınmaya bağlı olsun, ister olmasın, hava koşullarında küçük bir olumsuzluk dünya gıda fiyatlarının bir anda karaborsaya düşmesine neden olmaktadır. Dünyanın son dört-beş yılda birçok kez karşı karşıya kaldığı bu durum, Batı Avrupa’nın II. Dünya Savaşı sonrası uygulamaya koyduğu “gıda güvencesi” stratejisini yeniden dünya ülkelerinin gündemine taşımıştır. 2000 sonrası uyguladığı “doğrudan gelir desteği” politikaları sonucu tarımsal üretim potansiyeli zaafa uğrayan, gerekli politika değişikliklerini zamanında tasarlayamayan ve tarımsal ürün ithalatı ihracatını aşan Türkiye’de de “gıda güvencesi” tehlikeye girmiş görünmektedir.
Son günlerde pek çok kez işittiğimiz “gıda krizi”, “gıda fiyatlarındaki aşırı artış” gibi konular bizde bu alanda bir araştırma yapma ihtiyacı doğurdu. Bu konuyu araştırmaya başlayınca gördük ki sorun aslında bizim tahmin ettiğimizden çok daha büyük, karmaşık ve önlem alınmadığı takdirde felakete giden bir süreç.
Peki neler yapabiliriz? Yapılacaklara geçmeden önce aslında sorunu öncelikle tam olarak teşhis etmek zorundayız. O yüzden çalışmamızı çeşitli bölümlere ayırarak konu hakkında detaylı bilgi vermenin uygun olacağını düşündük. Çalışmamızın birinci bölümünde Gıda, Gıda Güvenliği, Beslenme ve İnsan Yaşamındaki önemi gibi konuları irdelerken, ikinci bölümde Gıda Krizini ve gıda güvenliği konusunda çeşitli ülkelerin ve Türkiye’nin yapmakta olduğu çalışmaları ve almış oldukları önlemleri açıklamaya çalıştık.
Yere düşen ekmeği kaldırıp öpüp başına götüren bir kültürden geldiğimiz halde ülkemizde gıda israfının yaşanmadığını söyleyebilir miyiz? Acaba dünyanın bu en bereketli topraklarında, en güzel coğrafyalarından birisi olan ülkemizde daha hala yeterli ve dengeli beslenemeyen insan neden bulunmaktadır.
Mustafa PAKIR
YORUMLAR