Her canlının ana rahmine düşüp canlanmasıyla başlayan durdurulamaz, engellenemez bir süreçtir. Zaman, sürekli akış halinde olan anlardan oluşur. Zaman, Allah’ın biz kullarına bir Lütfü ve emanetidir. Biz şunu bilmeliyiz: Yaşanan her anın, alınan her nefesin verilecek bir hesabı vardır. Sık sık kendimizi sorgulamalıyız: Yaşadığımız hayat dolu mu geçiyor, boş mu? Geçirdiğimiz günlerin hesabını kolayca verebilecek miyiz? Zaman öyle bir şeydir ki, akışı durdurulamaz, geçmişi telafi edilemez. Birkaç dakika içinde birkaç milyar kazanabilirsiniz ama birkaç milyarla geçen zamanı geri getiremezsiniz. Hayatta başarılı olanlar, zamanı iyi kullananlardır. Zamana hükmeden hayata hükmeder, hayata hükmedenler ise dünyaya hükmederler ve tarihte iz bırakırlar. İmam Şafi (ra) der ki: “Zaman, kılıç gibidir, eğer siz onu kesmezseniz o sizi keser!” Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit!” (Buhârî, Rikak 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 1; İbni Mâce, Zühd 15)
İnsanlar, gençliklerinde para kazanmak için sıhhatlerini, yaşlılıklarında ise sıhhatlerini kazanmak için paralarını harcarlar. Sonuç çoğunlukla elem, ıstırap ve pişmanlıktır. An bu andır, dem bu demdir. Yaşanmayan ya da boşa giden zaman israf edilmiştir, telafisi yoktur. Tekasür Suresinin 8. Ayetinde, “Sonra o gün (kıyamet günü) her türlü nimetten mutlaka hesaba çekileceksiniz!” buyrulmaktadır. Bir hadis-i şerifte de şöyle buyruluyor: “Kıyamet günü, dört şeyden sual edilmedikçe, kulun ayakları [Rabbinin huzurundan] ayrılamaz: Ömrünü nerede harcadığından, Ne amelde bulunduğundan, Malını nerede kazandığından ve nereye harcadığından, Vücudunu nerede çürüttüğünden." (Tirmizî, Kıyamet 1, 2419)
Yapılan araştırmalar, insanların çoğunun ömürlerini pek de verimli kullanmadıklarını ortaya koyuyor. 75 yıl yaşayan, yüksek okul mezunu düzenli ve normal bir hayat süren insanın faaliyetleri, harcadığı saat ve dakikalar dikkate alınarak hesaplandığında ortalama olarak ortaya şu ilginç tablo çıkmıştır. Evet 75 yıllık düzenli bir ömrün; 21 yılı uykuda, 10 yılı iş hayatında, 10 yılı istirahat, tatil ve eğlencede, 3 yılı tahsilde, 3 yılı ibadette, 4 yılı yemekte, 2 yılı temizlik işlerinde, 4 yılı yolculukta, 2 yılı durak ve muhtelif yerlerde beklemede, 3 yılı misafirlik ve sohbette, 3 yılı da hastalık ve beklenmedik meşguliyetlerde geçmektedir. Bu hesaplamaya hayatın ilk 10 yılı, yani çocukluk dönemi dahil değildir. Uyku, tatiller, beklemeler ve çocukluk yılları toplandığında ömrün yarıdan fazlasının değerlendirilemediği ortaya çıkmaktadır. (Alıntı)
İnsanın uykuya ve dinlenmeye olan ihtiyacı inkâr edilemez. Ne var ki ömrün kalan kısmının da iyi değerlendirildiği söylenemez. Yapılan hesapta, düzenli ibadet yapan birinin ömrünün toplam 3 yılının ibadetlerle geçtiğini görüyoruz. Fakat, gayesi Allah’ın rızasını kazanmak olan ve İslami bir hayat tarzını benimseyen insanın yaptığı her iş, hatta uykusu dahi ibadet sayılır. “Ol Mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler!” şeklinde eski bir deyiş vardır. Yani balığın, hayat kaynağı olan suyun kıymetini, suyun içinden çıkınca anladığı gibi, insan da nimetlerin ve imkanların kadrini onları kaybedince anlar. “Eyvah!” demeden “Allah!” diyenlerden olursak, sonuçta da pişman olanlardan olmayız. Allah(cc) Kur’an’da bazı surelere, zamana ya da zamanın bir anına yemin ederek başlar.
Bu Kur’an-i tarzdan, Allah’ın zamana ne kadar değer verdiğini anlamalıyız. Peygamberimiz (SAS)’in “İki günü eşit olan ziyandadır!” hadisini hepiniz bilirsiniz. Buna güre sürekli artan bir tempo ve kalite ile yararlı işler yapmamız gerekiyor. Bir çoğumuz, ah bir genç olsam, dünyaya yeniden gelsem, diye hayıflanırız. Bu hayıflanma aslında boş geçen zamanın o kişide bıraktığı burukluktur. Hayıflanmanın yararı yok. Her yaşın bir özelliği ve güzelliği vardır. Her yaşta yapılabilecek yararlı işler vardır. Plansız günlük hayat, amaçsız ve bilinçsiz aktiviteler, TV ve internetin bilinçsiz kullanımı, son yılların zaman öldüren silahlarıdır.
Zamanını öldüren hayatının bir kısmını da öldürdüğünü bilmelidir. Öğrencilere, boş zamanlarında ne yaparsın? diye soruluyor, o da kitap okurum, ders çalışırım, top oynarım vs. cevaplar veriyor. Bir defa insanın boş zamanı olmaz, ikincisi, ders çalışma ve kitap okuma boş zamanı savuşturmak için yapılacak lüzumsuz bir iş değildir. Aslında boş geçen zamanımız yok. Her anı lüzumlu ya da lüzumsuz birtakım işlerle geçiriyoruz. Ömür bir şekilde su gibi akıyor ve geçen zaman ömür sermayesinden harcanıyor. Boş geçen zamanlar bir gün derin bir pişmanlık olarak bizi saracak ve mutsuz edecektir.
Bir gün Bağdat’ta pazarda buz satan bir adamın şöyle bağırdığı duyuluyor: “Her an sermayesi tükenmekte olan bu adama yardım edin!” Adam adeta insanlara tükenmekte olan ömür sermayesine dikkat çekerek öğüt veriyor. Tükettiğimiz her nefesin hesabı sorulacağına göre hesabı kolay olan işlerle meşgul olalım. Zamanı verimli, ömrü bereketli, hesabı kolay bahtiyar mü’minler den olmamız dileğimle... Selamla Kalın Selamette Kalın.
Mehmet İMRE
24.03.2020
YORUMLAR