Bu sefer farklı bir yazı yazma gereği duydum. Zenginin daha zengin,
fakirin daha fakir olduğu bir zaman diliminden geçiyoruz. Birkaç kapital
ülkenin girişimiyle Dünya genelinde korkunç bir kapitalist ve faşist sistem
oluşturulmuş büyükler küçükleri öyle bir sömürüyor ki hem de iliklerine kadar. Hatta
hayat hakkı bile tanınmıyor. 17. Ve 18. Yüzyıllarda ki kölelik sisteminin
günümüze uyarlanmış modern versiyonudur. Büyük balık küçük balığı yutar olmuş.
Fakirin hayatı zenginler için ucuz hayatlar olmuş, özgürlükleri ellerinden
alınmış küresel bir kapital sistemle köleleştirilerek yurtlarından ve
yerlerinden edilerek göçmen durumuna düşülmüşler. Bunlar üzerinden bir iş kolu
geliştirilerek haksız bir kazanç kapısı açılmış ve ne yazık ki farklı ülkelerde
farklı hayatlar vaat edilip kandırılarak mağdurlardan yüklü paralar alınıp hem
özgürlükleri hem de paraları ellerinden alınıp mağdur ediliyorlar ve belki
ölüme terk ediliyorlar. Bütün mesele şükürsüzlük ve hamd etmemektir. Eğer bu
dünya hayatının sayılı günlerden olduğunun idrakine varırsak ve kendimizi
Yaratanımız olan Allah’a teslim edersek hiçbir sorun, sıkıntı olmayacaktır.
Lakin insanların çoğu bu bilinçte değiller… Çocukluğumuzda bizlere anlatılan birkaç
derbi mesel ile örnekleyelim…
Karga ağaçta, ağzında peynir…
Aşağıda ise aç tilki. Der ki tilki; ”Ne güzel sesin var bir şarkı söyle de
dinleyim.” Karga “gak” der, Peynir
düşer. Karga “yalakalığı yer.” Tilki
peyniri… Anlamını bozmadan bir masalı daha kendimize göre uyarlayalım. Mesela Kurt ile köpek… Hadi okuyalım o zaman Kurt’un
karnı sırtına yapışmış, ama köpek öyle değil; semiz mi semiz… Demiş ki köpek;
‘Kurt kardeş ne bu haliniz, benim gibi olmak
ister misiniz? Sormuş kurt; İsterim de, ne bu boynundaki tasma? Sahibim
takar; ister bağlar, ister salar, sen karnını doyurmana bak, buna kafanı takma.
Şaşırmış kurt ‘Yani istediğin yere gitmek yok, özgürlüğün sahibinin elinde öyle mi?’
‘Karnım doyuyor ya’, demiş köpek; ‘özgürlük
önemli mi?’ Kurt demiş ki; ‘Senin olsun ette kemikte, ben özgürlüğümü kimselere
veremem. Acımdan ölürüm ama kimsenin
boyunduruğu altına giremem.’
Ne güzel mesajlar var değil mi?
Toplumu eğitici; örneklendirme ile kötü
davranışlardan caydırıcı özelliği ile eskiden bizleri eğitmede kullanılan.
İşte Bu
yolla insanlara ahlak ve ibret dersi veren masallar ve hikâyelerle büyüdük biz.
Herhalde yanlış anlamışız, ya da sadece
okuduğumuzla kalmışız. Yani Anlamamışız… Anlamış
olsaydık, Herkes haddini de yerini de
bilir, kargalar tilkilerin kurnazlığına gelmezler Ve Tilkilerin
ağamsın paşamsın sözlerinin sihrine kapılmazlardı. Anlamış olsaydık, Kümeslere
dadanan tilkiler nereden ne götürürüm hesapları yapamazlardı. Masalları anlamış olsaydık, O bizim masum köpeklerimiz bile değişmezler ve Sahipler
değiştikçe, güçlü olanın peşine takılmazlar, yerlerini yarınlarda bana da artan
düşer diye bekleyen çakallara fırsat tanımazlardı. Anlamış olsaydık; Senede
bir defa gelen hasat kargaları aramızda her gün dolaşmaya başlamazlardı.
Hani o çalışkan karınca vardı hatırlar mısınız? Kış
mevsimine hazırlık yapar, çalışırdı bütün yaz, Ağustos böceği ise sırt üstü yatar, çalardı sazı. Kış gelince ağustos böceği karıncanın kapısını çalar
yardım isterdi. Masal ise bizlere ÖNCE
EMEK SONRA YEMEK derdi.
Ya şimdi? Ağustos
böceklerinde SERVET, karıncalar da ise SEFALET…
Yalancı çobanlar MAKBUL, doğrular ise MAKTUL,
Hak hukuk dağıtan aslanlarımız da TESLİMİYET,
çakallar da, tilkiler de ise ASALET. Yanlış
mı? Evet, dostlar ne yazık ki;
Bağlar çoğalmış, dağlar boşalmış. Dağdakiler bağlara dadanmış.
Tilkiler, çakallar, hasat kargaları, tavşanlar,
bukalemunlar çoğalmış. Eğer aslan
dediğimiz aslanlar var ya, Asaletlerine
uygun hareket etmezlerse, Tilkilere, çakallara,
hasat kargalarına değer verirlerse, Vah
ki ne vah!
Selamla Kalın Selamette Kalın…
YORUMLAR