Dünyanın en eski soru ve sorunlarından biri: ‘Ne olacak bu gençliğin hali? Genç sözü Farsçada hazine anlamına gelir. Gerçekten de gençlerin, gençliklerinin değerini bilmesi gerekir. Bir söz vardır “gençler bilse, ihtiyarlar yapabilse” diye. Çağatay Türkçesinde “yaş” denir genç yerine; Anadolu’da da “delikanlı”. Niye biz Türkiye Türkçesine hazine anlamına gelen bir sözü almışız acaba? Yahut da gençliğin kıymeti nereden geliyor? Gençlik güzeldir, baharda ırmaklara benzer. Yaşama tutkusu ve coşku. Hayaller, umutlar, acemilikler. İffet; namuslu, dürüst manalarına gelip aynı zamanda helale razı olup haramdan kaçınmayı da ifade eder. İstikamet ise; her işte itidalli yani orta yol üzere bulunmaktır. Adaletten, doğruluktan ayrılmayıp, dinin emirleri üzerine hareket etmektir. Üstat Necip Fazıl, “Gençlik bir yaş hâli değil, ruh hâlidir” der. Bu da gösteriyor ki “gençlik” tabiri sadece yaş itibariyle “genç” olan bir kesimi ifade etmiyor. Buna karşılık “gençlik” diye bir realite de var elbette.
Gençlik, insan hayatında yaşanan en hareketli zaman dilimi olarak takdir edilmektedir. Bu hareketliliğin etkin ve verimli kullanımı ise diğer bir odak noktasıdır. Şüphe yok ki, gençlik döneminin etkinliği ve verimliliğini doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen birtakım unsurlar mevcuttur. Bunlar; uzmanlar tarafından araştırmalar yoluyla tespit edilen, gençler tarafından beyan edilen sorunlar ile ilgili kurum ve kuruluşların gençlik çalışmalarındaki konumlarıdır. Aynı zamanda gençlik ve sorunları, toplumun içinde bulunduğu iç ve dış faktörlerden etkilenen dinamik bir yapıya sahiptir. Bu anlamda, alanda çalışma yürüten ilgili kurum ve kuruluşların bununla alakalı son yıllarda ivme kazanan gayretleri söz konusudur. Söz konusu eşgüdümlülük ile çalışmaların daha ileriye taşınması için bütüncül ve kuşatıcı politika oluşturma çalışmaları yürütülmektedir. Bu minvalde çalışma, Türkiye’de son yıllarda farklı boyutlara ulaşan gençliğin sorunlarına ve genel görünümüne dair bir çerçeve çizmekte ve mevcut uygulanan gençlik politikalarına dair uygulama ve önerileri resmetmektedir.
Genç adam kendini yetiştirme işinin önemini idrak eden, dolayısıyla bunu bilinçli bir şekilde yapan adamdır. Bu yetişme, bilgilenme ve olgunlaşma eylemidir. Burada akılla kazanılan bilgi de vardır, akıl ötesi olgular arasında düşünebileceğimiz terbiye eylemleriyle kazanılan bilgi, daha doğrusu tavır ve davranışlar da vardır. İşte akıl-gönül birliği dediğimiz, bu iki olgunun, akli bilgiyi edinme cehdiyle akıl ötesi terbiye eylemlerinin telifidir. Aman çocuklar akıllı olun; günümüzün bir hastalığına siz bulaşmayın ne olur: Bâtını akılla kavramaya kalkışmayın. Akıl burada da lâzımdır; akıllı olanlar batını, zahiri anlamaya yarayan yöntem ve araçlarla kavramaya kalkışmazlar.
İnsanın, kendisinde ve çevresinde meydana gelen değişiklikler, yenilikler ve zorluklar karşısında hayatını istikametle geçirebilmesi ve ruhen rahatı için muhtaç olduğu üç duygu ve kabiliyet insana verilmiştir. Bunların birincisi; faydalı olan şeylere meyletme hissi, ikincisi; zararlı şeyleri defedip onlardan kurtulmak duygusu, üçüncüsü ise iyi ve kötüyü birbirinden ayırmak için verilen akıl kuvvetidir. Ancak hakikatte bu his ve kabiliyetlere bir sınır konulmuşsa da fıtraten bir sınır konulmamıştır. Ta ki helal ve haramın farkına varıp, hayırda bu hisleri kullanarak hem dünya hem de ahiret saadetini elde etsin. Önemli olan bu his ve duyguların iffetle Allah’ın istediği gibi kullanmaktır. Yani istikametle, helal ve harama dikkat ederek, günahlardan sakınıp İslamiyet’in emrettiği gibi hareket etmektir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) gençliğinde kendisine verilen hislerini ve duygularını iffetli (namuslu, dürüst, helal-haram bilir) bir şekilde geçirmiş, bunlarda istikameti sağlayarak örnek alınacak bir hayat yaşamıştır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) hayatı boyunca Cenab-ı Hakk’ın: ‘O halde emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” Emrini kendisine rehber edinerek bütün hallerinde, tavırlarında ve sözlerinde istikamet üzere olmuştur. İffetli ve istikametli yaşamı sayesinde bütün Müslümanlar tarafından her davranışı model kabul edilmiştir. Hayatı yönlendirmenin en büyük safhası gençlik döneminden geçmektedir. Emanet olarak verilen gençliğin anlamı ve nereye sarf edilmesi gerektiği bilinmelidir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) hadisinde: “Küçüklüğünden beri Allah’a çokça kulluk eden gencin, yaşı ilerledikten sonra çokça kulluk etmeye başlayan ihtiyara üstünlüğü, peygamberlerin diğer insanlara üstünlüğü gibidir. Buyurmuştur. Yaz mevsiminden sonra kışın geleceği, gündüzden sonra akşam ve gecenin geleceği kesindir. Öylede gençlik kısa bir zaman sonra yaşlılığa ve ölüme değişecektir.
Peygamberimiz (s.a.v.) bir kutsi hadiste Cenab-ı Hakk’ın şöyle buyurduğunu haber veriyor: “Kaza ve hükmüme inanan, Kitâb’ın (Kur’an) hüküm ve tavsiyelerine boyun eğen, verdiğim rızıkla kanaat eden, şehevini arzularını benim rızam için terekeden genç bir Mü’min, katımda bir kısım meleklerimin derecesindedir.” İçinde yaşadığımız asra bakıldığı zaman insanlarda az ya da çok şu özelliği görmek mümkündür: ahireti bildiği ve ona inanıp iman ettiği halde, dünyadaki geçici lezzetleri ahirete tercih eder. Ahiretin elmas kıymetindeki ücret ve lezzetlerini bırakıp dünyevi, kırılacak cam parçalarını tercih eder. Gençler Cenab-ı Hakk’ın onlar için hazırladığı kıymetli olan cennet için çalışmalıdır. Nefis, şeytan ve gençlik heveslerinin peşine düşmeden iffet ve istikametle; ibadetler ile sabredip ahiret saadeti için çalışmalıdır.
Bu hususta yapılması gereken gençlerin iman hakikatlerini sağlam ve sabit olarak öğrenmesidir. İmanlarını iffet, cesaret, hikmet ve ibadetle takviye etmesidir. İman bunlarla takviye edilmediği takdirde genç kendisini günahlardan koruyamaz duruma gelir. Ahiret ve dünya hayatı hüsran olur. Selamla Kalın Selamette Kalın.
Mehmet İmre
12.12.2022
YORUMLAR