Her ülkenin, bölgenin ve şehrin öz gelirini oluşturacak bir takım kendine has yerli kaynakları vardır. Bu bölgelerin yapısına ve kaynaklarına göre değişir. Örneğin; tarım, hayvancılık, orman işletmeciliği, yer altı kaynakları, deniz ve su ürünleri, tarih ve turizm gibi…
******
Şanlıurfa’mızın da kendine özgü çok kıymetli kaynakları var. Bunlar yerli yerince değerlendirilebilirse, tüm şehir bundan faydalanır ve ekonomik açıdan bölgenin de kalkınmasına vesile olur. Bu kaynakların ciddi ve koordineli bir şekilde işlenmesi, bölge ile de sınırlı kalmayarak ülke ekonomisinin ciddi gelir kapılarından biri haline gelebilir. Oysa tablo, arzu ettiğimiz bu noktadan hayli uzak.
******
Şanlıurfa bugün sözde GAP’ın başkenti. Atatürk Barajı biteli neredeyse 30 yıl oldu. Ancak tarım alanında çağın gereklerini hala yakalayabilmiş değiliz. Çiftçilerimizin pek çoğu bilinçli tarım yapmıyor. Topraklarımız “Vahşi” sulamayla yok olmaya devam ediyor. Aşırı ve kontrolsüz gübrelemeyle verimli topraklarımızın kimyası bozuluyor.
******
Uzmanların tüm uyarılarına rağmen, “Kendi elimizle kendi gözümüzü çıkarıyoruz”! Tarım arazilerimizi Vahşi sulama ve aşırı gübrelemenin yanında konutlaşmayla da yok ediyoruz. İçinde tek bir çakıl taşı barındırmayan kıpkırmızı topraklar (Üstelik 1. Sınıf tarım arazisi olarak ilan edilmişken) nasıl olur da yapı ruhsatına kavuşur ve betonlaşmayla katledilir? İnsan bu zihniyeti anlayamıyor…
******
Karaali bölgesindeki jeotermal kaynaklardan yeterince istifade edebiliyor muyuz? O bölgede kurulan seralardan hayli kaliteli ürünler elde ediliyorken, bu işletmelerin sayısının artırılması, üretimin katlanması gerekmez mi?
******
Antep Fıstığı olarak ülkemizde ve yurtdışında pazarlanan Urfa Fıstığını markalaştıramadık. İlimizde bir fıstık borsasının olmaması, işleme tesislerinin bulunmayışı şehrimiz için hem bir kayıp hem de büyük bir ayıptır.
******
Ceylanpınar’daki TİGEM uygulamalarından haberdar değiliz. Ceylanların dışında basında yer aldığına denk gelmedim. Hâlbuki böylesine önemli bir kurum, yaptığı üretim ve tarımsal çalışmalarla manşetlerden inmemeli.
******
Bugün Urfa’nın ilçelerine baktığımız zaman merkezle aradaki kopukluk kendini belli ediyor. İlçelerimiz ekonomik döngüyü merkez yerine komşu şehirlerle idame ettiriyor. Örneğin; Ceylanpınar ilçemiz Mardin/Kızıltepe, Siverek ilçemiz Diyarbakır, Birecik ve Halfeti ilçelerimiz Gaziantep illeriyle ticari faaliyetlerini yoğunlaştırmış durumda. Bu durumun Urfa ekonomisine herhangi bir katkıda bulunduğunu düşünmüyorum.
******
Tarihi Balıklgöl/Halilurrahman yerleşkesi, Eyyüp Nebi Bölgesi, Harran, Göbeklitepe ve daha birçok tarihi mekân... Bu bölgeler ne derecede turizme kazandırıldı? Bu tarihi yerlerdeki ıslahat çalışmaları daha hızlı ilerleyemez mi?
******
Şanlıurfa’nın göbeğinde atıl durumda bulunan ve daha önce uyuşturucu madde bağımlılarının mekânı haline gelen Millet Han’ı… Butik otel olarak planlanan Millet Han’ı için 5 yıl önce bir otelde tanıtım toplantısı düzenlenerek proje maliyetinin 64 milyon lira (Eski parayla 64 Trilyon) olduğu açıklanmıştı. Sözde 2015 yılının Nisan ayında bitirilecekti. Bitmedi ve ne zaman biteceği de muamma…
******
Bu konular dile getirilmeli ki, ilgili kurum ve kuruluşlar çözüme odaklansın. Öz kaynakların yerinde kullanımıyla ulaşamayacağımız hedef yok. Bu tarih ve kültür, hepimizin ortak birikimi. Tarihi ve kültürel değerlerimize sahip çıkmak ta hepimizin ortak vazifesi. Çünkü Urfa bir tane ve başka da Urfa yok… Vesselam
Not: Bu yazı "GAP ŞEHİR" Dergisinin ilk sayısında (Eylül 2020) yayımlanmıştır.
YORUMLAR