Gazze’de bir fotoğraf karesi bazen bir bomba kadar etkili olabilir. Çünkü orada sadece bir an yakalanmaz; bir halkın çığlığı, bir annenin sessiz feryadı, bir çocuğun yarım kalmış oyunu, bir geleceğin talanı görünür olur. İsrail’in yıllardır uyguladığı işgal, abluka ve imha politikalarının en sarsıcı belgeleri, bu karelerin içindedir. Ve işte bu yüzden, o kareleri çeken gözler hedef alınır. Tıpkı Fatma Hassona gibi…
Fatma, 25 yaşında bir Filistinli kadın fotoğrafçıydı. Dünyanın sırtını döndüğü bir coğrafyada, gerçeği belgelemeye, suskunluğu delmeye çalıştı. Kamerasını bir silaha değil, bir vicdan aynasına çevirdi. Bir gün önce, yer aldığı belgeselin Cannes Film Festivali’ne seçildiğini öğrendi. Bir gün sonra, İsrail’in Gazze’ye düzenlediği hava saldırısında hayatını kaybetti. Şehit edildi demeye utanıyor bazıları, çünkü bu kelimeyi siyasileştirirler. Oysa Fatma, gazeteciliğin en hakiki tanımıyla bir şehitti: Gerçeğin peşinde vurulan bir tanık.
Ve ardından gelen başka bir görüntü: Mahmud Ajjour… İki kolunu kaybetmiş bir çocuk. Ama gözleri yerinde. İşte o gözler, İsrail’in bütün propaganda duvarlarını delip geçiyor. Çünkü Mahmud’un yüzü, yalnızca bir trajediyi değil, bir halkın tükenmeyen onurunu anlatıyor. Bu fotoğraf bir ödül aldı. Ne garip, zulmün belgeleri bazen ödüllendirilir, ama o zulmün sorumlularına hâlâ dokunulmaz. Mahmud’un kolsuz bedeni vicdanları kaldırmaya yetmiyor.
Bugün Filistin’de yaşanan, ne bir çatışmadır ne de sadece bir güvenlik sorunu. Bu bir soykırımdır. Sistematik bir etnik temizliktir. Yerinden edilenler, yıkılan şehirler, bombalanan okullar, hastaneler, gazeteciler, çocuklar… Bunların tamamı uluslararası hukuka göre savaş suçu kapsamına giriyor. Ama ne oluyor? Hiçbir şey. Çünkü zulüm failinin adı İsrail olunca, dünya başka bir dile geçiyor: Diplomatik denge, stratejik ortaklık, savunma hakkı...
Oysa bir halk, en temel hakkını kullanmaya çalışıyor: Yaşama hakkı.
Uluslararası medya, Fatma’nın ölümünü kısa bir “flash haber”le geçti. Mahmud’un fotoğrafına “dramatik” dedi, ama İsrail’in adını yine temkinle andı. Batı, kendi çifte standardını artık saklamıyor bile. Ukrayna’da bir çocuğun gözyaşı manşet olurken, Gazze’de bir çocuğun cesedi yalnızca bir istatistik haline getiriliyor. Bu ırkçı sessizlik, İsrail’in en güçlü silahı hâline geldi.
Ama her susturulan gazeteci, geride bir hakikat bırakır. Her bombalanan evin enkazından, bir çocuk gözleriyle konuşur. Mahmud’un kolları yok belki, ama o fotoğraf bütün insanlığa uzatılmış bir eldir. Tutabilen var mı?
Fatma’nın son çektiği kareler, sadece bir hafızayı değil, tüm insanlığa yöneltilmiş bir soru işaretini taşıyor: Sınırları olmayan bir vicdanınız var mı, yoksa sadece harita üzerindeki menfaat alanlarınız mı var?
Bu yazı, bir ağıt değil. Bir uyarı. Gazze’de yaşananlar sadece bir halkın kaderi değil, bütün dünyanın sınavıdır. Çünkü zulme karşı sessiz kalan, zulmün ortağı olur. Ve bir gün, herkes susturulan o karelerde kendi çöküşünü görecektir.
Gazze yanarken, insanlık susuyor. Ama o suskunluğun ortasında bir çift göz var hâlâ: Mahmud’un gözleri. Ve bir objektif: Fatma’nın yarım kalan kamerası. Belki biz göremiyoruz, ama onlar hâlâ görüyor. Ve yazıyor tarihe: Kim ne yaptı, kim ne dedi, kim sustu.
YORUMLAR