Bin dokuz yüz yetmiş dört yılının soğuk bir Mart gününde dünyaya gelmişim. Köyüm ‘Taşan’ Şanlıurfa’ya yirmi altı kilometre uzaklıkta, bağlı bulunduğu Bozova ilçesine de bir o kadar mesafede diyebiliriz.
Ben doğduktan sonra henüz bir-iki aylık iken benden yaklaşık iki yaş büyük olan Muhabbet ablam beni ateşe düşürmüş ve benim yüzüm yanmış, şu an kırk yedi yaşındayım ve halen yüzümde yanık izleri var. Bu yüzden burayı biraz açmak istiyorum: Ben dokuz çocuklu fakir bir ailenin sekizinci çocuğuyum. O zamanlar ailem geçimini hayvancılık ve çiftçilik ile yaptıkları için evde koyun. kuzu ve diğer hayvanlarla adeta iç içe yaşarlarmış…
Günlerden bir gün henüz ben bir-iki aylık iken annem sac ekmeği yapıyormuş. Sac ekmeğini eskiden bizim yörede evin bir köşesinde ocak ismi verdikleri etrafını taş ile örüp ortasını boş bıraktıkları, üzerine ekmek yaparken sac, yemek pişirirken kazan gibi şeylerin konulduğu bir nevi şu anki fırın görevi gören yerde yaparlardı. İşte annem o gün ekmek yapıp bitirdikten sonra eve koyunlar gelmiş. Evimiz taş ve topraktan yapılmış, birbirine bağlı üç bölümden oluşuyordu. İçeri girdiğinizde bir koridora girerdiniz, ardından sağ ve solda olmak üzere karşılıklı iki oda şeklinde, geriye doğru gittiğinizde ise her iki odanın uzunluğunda ince uzun bir oda… bu büyük oda, mutfak, kiler ve evin tüm eşyalarının konulduğu bir oda idi. Eşya dedim de o zamanlar köyde en zengin insanların tüm eşyasını toplasaydınız, hepsi şu anda çocuklar için ayrılan bir çocuk odasını doldurmazdı.
Bunları daha sonra yeri geldiğinde anlatacağım. Biz şimdi yüzümün nasıl yandığına gelelim. Koyunlar kapının önüne getirilmiş, suyu verilmek ve sağılmak üzere beklemektedir. O sırada annem ekmeğini bitirmiş, dışarı çıkmadan önce ateşe yakın yerde beni beşiğe koyup benden iki yaş büyük ablama beşiği salla demiş, annem dışarıda koyunlarla uğraşırken, Muhabbet ablam benim beşiği yan yatırmış, beşik yan yatınca haliyle ben ateşin içine düşmüşüm, kızcağız bağırıyormuş Kürtçe;
“Ane lavık kete er”
“anne çocuk ateşe düştü..” diye.
Dışarıdakiler sesini duyup konuyu anlayana kadar yüzümün sağ tarafı yanmış oluyor. Tabi ateş yarı sönük, sıcak kül şeklinde olduğu için beni öldürecek, tam yakacak şeklinde değilmiş...
Hemen koşturuyorlar, o zamanın şartlarında hastane yok, araba yok, ulaşım yok, haberleşme yok, köy usulü ne biliyorlarsa onu uyguluyorlar, köyde… Yüzümün sağ tarafında halen izi duruyor. Ve bundan dolayı ben konuşurken hem kısmen peltek konuşuyorum hem de ağzım/dudaklarım hafif sağ tarafa çekiyor.
Yüzümde ki yanık hayatıma çok olumsuz etkiler bırakmıştır. Bunu çok geç fark ettim. Çünkü bu yanık izi, yüzümün sağ tarafında azda olsa estetiği bozuyor, konuşurken diksiyon bozukluğuna sebep verdiği için dolayısıyla bu benim psikolojik dengemi etkileyip, öz güvenimi de sarsmaktaydı yıllar boyunca.
Belki tek neden bu değildi ama bunun büyük etkisi olduğu kanaatindeyim. Ben ta ilkokulda iken bile tahtaya çıkmaya korkardım. Anlatmak ve sunum yapmak benim için bir işkence idi. Uzun zaman bu psikolojiyi yenemedim. Bir kızla, bir kadınla, bazen kalabalık bir ortamda… bir resmi kurumda bir makama girdiğimde heyecandan terler, renkten renge girerdim. Gün geldi, kitap yazdım yayımladım. Çeşitli dergi ve gazetelerde birçok makalelerim yayımlandı. Buna bağlı olarak, şehir içinden ve dışından Radyo ve TV programları için teklifler gelmesine rağmen o heyecan ve psikolojiyi yenemediğim ve üzerimden mahcubiyet kompleksini atamadığım için çeşitli bahaneler üreterek olumsuz cevap veriyordum. Bir gün değerli akrabam ve dostum Gazeteci -yazar Mehmet Guli Aslan; Ruha TV de ‘ANİYAD SORUYOR’ adlı siyasi bir TV programında kendisiyle beraber sunucu olarak katılmam için ısrar etti ve beni ikna etti. O gün çok heyecanlı olarak o programa birkaç soru hazırladım ve çıktık. Ondan sonrada birkaç programa çıkmıştım. Ancak halen heyecanı tam yenebilmiş sayılmazdı. Sonra birçok programları katılarak, birçok farklı platformlar da insanlarla sohbet ederek heyecanın büyük bir kısmını yendiğimi düşünüyorum…
Zaman zaman hayatımdan kesitler aktarmaya devam edeceğim… saygılarımla….
YORUMLAR