Günlük hayatımızda sıkça karşılaştığımız bir durumdur başkalarını yargılamak. Çoğu zaman farkında bile olmadan başlar: “Ben olsam böyle yapmazdım” gibi cümlelerle kendi ahlaki veya davranışsal standartlarımızı başkalarının üzerine koyarız. Peki, bu kolaycılığın arkasında ne yatıyor? Yargılamak neden anlamaktan daha cazip gelir?
Yargılamanın Cazibesi
Yargılamak, insanın karmaşık olaylar ve durumlar karşısında kolay bir çıkış yolu bulma eğiliminden kaynaklanır. Bir başkasının kararlarını veya eylemlerini eleştirmek, durumun tüm dinamiklerini anlamaya çalışmaktan daha az çaba gerektirir. Bir insanın hangi şartlar altında bir tercihte bulunduğunu anlamaya çalışmak, empatiyi ve derinlemesine düşünmeyi zorunlu kılar. Ancak empati, hem zaman hem de zihinsel enerji ister. Oysa yargılamak, zihinsel bir kestirme yol gibi işlev görür.
Bunun yanında, yargılamak kendimizi “daha üstün” hissetmenin kolay bir yoludur. Bir başkasının hatasını ya da kusurunu eleştirirken, kendi değerlerimizin doğruluğunu teyit ederiz. Bu da psikolojik bir rahatlama sağlar. Ancak bu yanılsama, kişisel gelişimimizi engeller ve bizi kendimizi sorgulamaktan alıkoyar.
Anlamanın Zorluğu
Bir başkasını anlamak, onun hayatına, geçmişine, içinde bulunduğu koşullara ve duygularına derinlemesine bir bakış atmayı gerektirir. Bu, olaylara onun penceresinden bakmayı ve hatta kendi değerlerimizi sorgulamayı gerektirebilir. Ancak insanlar genellikle kendilerini koruma içgüdüsüyle hareket eder ve bu da anlamayı zorlaştırır. Çünkü anlamak, bazen kendi bakış açımızın eksik ya da hatalı olabileceğini kabul etmeyi gerektirir.
“Ben olsam yapmazdım” dediğimiz anlarda genellikle şu soruyu sormayı unuturuz: Ben onun yerinde, onun şartlarında, onun yaşadığı zorluklarla karşı karşıya olsam gerçekten aynı şeyi yapmaz mıydım? İnsan, yaşamadığı bir durumda nasıl tepki vereceğini tam olarak bilemez. Bu yüzden, bir başkasının hayatını yargılamadan önce kendi insanlığımızı ve koşulların gücünü hatırlamak önemlidir.
Koşulların Gücü
Psikoloji literatüründe, bireyin davranışlarının büyük ölçüde içinde bulunduğu çevresel faktörlerden etkilendiğini gösteren pek çok araştırma vardır. Örneğin, Stanley Milgram’ın itaat deneyi, insanların otorite figürlerinin baskısı altında beklenmedik derecede zalim davranışlar sergileyebileceğini ortaya koymuştur. Benzer şekilde, sosyal ve ekonomik şartlar, kişinin tercihlerini şekillendiren önemli etmenlerdir.
Birini yargılarken, çoğu zaman onun yaşadığı zorlukları ya da içinde bulunduğu çaresizliği göz ardı ederiz. Oysa ki, herkes kendi hayatında görünmeyen savaşlar verir. Bu savaşların derinliğini bilmeden verilen yargılar, sadece yüzeysel ve yanıltıcı olabilir.
Empati: Yargılamanın Panzehiri
Empati, bir başkasının duygularını ve perspektifini anlamaya çalışmaktır. Yargılamanın panzehiri olarak tanımlanabilir. Birine empati duyduğumuzda, onun tercihlerine yönelik daha anlayışlı ve hoşgörülü bir yaklaşım geliştiririz. Empati, insan ilişkilerinin temel taşıdır ve toplumda daha fazla anlayış, saygı ve sevgi için olmazsa olmazdır.
Empati geliştirmek için:
1. Dinlemeyi öğrenin: İnsanların hikayelerini dinlemek, onları anlamanın ilk adımıdır.
2. Önyargılarınızı sorgulayın: Kendi bakış açınızın sınırlarını fark edin.
3. Kendi geçmişinize bakın: Siz de zamanında zor kararlar almış ve hata yapmış olabilirsiniz. Bu deneyimlerinizi hatırlayın.
Sonuç: Anlamak Daha Zor Ama Daha Değerli
Yargılamak, kısa vadede kolay ve tatmin edici olabilir. Ancak uzun vadede insanları anlamaya çalışmak hem kişisel gelişimimize hem de toplumsal barışa daha çok katkı sağlar. İnsanları yargılamak yerine, onların hikayelerine kulak vermek ve koşullarını anlamaya çalışmak daha insancıl bir yaklaşım olacaktır. Unutmayalım ki, bugün “Ben olsam yapmam” dediğimiz şey, yarın bizim de başımıza gelebilir.
Kendi hayatlarımızda daima hatırlamamız gereken bir gerçek var: Hepimiz insanız ve insan olmak, zaman zaman hatalar yapmayı da içerir. Bu yüzden, yargılamadan önce anlamayı seçmek, bizi daha iyi bir birey ve daha iyi bir toplum haline getirecektir.
Mehmet Emin Kuş
YORUMLAR