Halk Ozanı Ümit Yaşar Doğru'nun "DEPREM GECESİ" isimli şiiri ve 6 Şubat depremlerinin bıraktığı izler:
Şairimiz şiirinde duygularını şöyle dile getiriyor;
İki bin yirmi üç altı şubatta
Gözümü tavana diktim ağladım
Duydum ki Anadolum kalmış afette
Sağıma soluma baktım ağladım.
Gördüm ki Maraş’ım virane olmuş,
Elbistan Şardağı dumanla dolmuş,
Analar, bacılar sararmış solmuş,
Ceyhan Nehri gibi aktım ağladım.
Malatya’nın hali fayın suçu mu?
Gaziantep, Kilis yaktı içimi,
Yüreğim titredi yoldum saçımı,
Of üstüne bir of çektim ağladım.
Asi nehri yazık kan kızıl akmış,
İskenderun yanmış feryatlar çokmuş,
Hatay’ım göçükmüş yürekler yakmış,
Uyudum uyandım kalktım ağladım.
Adıyaman derler acısı yaman,
Adana’da figan amanın aman,
Diyarbakır inler etrafı duman,
Yüreğin közünü yaktım ağladım.
Balıklıgöl yaslı Şanlıurfa’da
Bugün Osmaniye yarın Bursa’da
Belki İstanbul’da belki Urla’da
Tedbir alın n’olur ürktüm ağladım.
Ümit Yaşar dünya boştur bilinsin,
Yaşayan her nefis örnekler alsın,
Deprem şehidine rahmetler olsun,
Olduğum yere de çöktüm ağladım.
Âşık Ümit Yaşar DOĞRU
Evet insanlık tarihinin en derin yaralarından biri olan doğal afetler, yaşamın kırılganlığını ve insani dayanışmanın önemini her seferinde gözler önüne serer. “DEPREM GECESİ” şiiri, adeta o geceyi, acıyı, yıkımı ve yüreklerde bıraktığı izleri satırlara dökerek okuyucuya aktarmaktadır. Şiirin dili, coğrafyanın her köşesine yayılmış fırtınayı, acıyı ve derin üzüntüyü dile getirirken; her bir dizede, sanki yaşanmış bir kabusun izlerini ve ardından gelen çaresizlikle mücadele eden yüreklerin çığlıklarını hissettiriyor.
Gözyaşlarıyla Yazılmış Haritalar
Şiirin ilk dizeleri, “İki bin yirmi üç altı şubatta” ifadesiyle başlayarak, tarihsel bir anı gün yüzüne çıkarıyor. Bu tarih, bir felaketin başlangıcını ve bir milletin kaderinde yazılmış dönüm noktasını işaret ediyor. Şair, gözünü tavana dikip ağlarken, sadece kendi acısını değil; Anadolu’nun, Maraş’ın, Elbistan’ın, Malatya’dan Gaziantep’e, Kilis’ten Adıyaman ve Diyarbakır’a uzanan coğrafyanın ortak sancısını dile getiriyor. Her bir şehir, yaşanan yıkımın simgesi haline gelirken, bu ayrıntılı coğrafi dağılım, afetin ne kadar geniş bir alanı etkilediğinin altını çiziyor.
Viraneden Umuda: Duygusal Bir Yolculuk
Şiirin her bir kıtası, depremden etkilenen şehirlerin adını anarken, her bir şehrin yaşadığı yıkım, okuyucunun yüreğine dokunuyor. Maraş’ın “virane olmuş” olması, Elbistan Şardağı’nın dumanı, Hatay’ın çöküşü; hepsi, o gece yaşanan dramın somut örnekleri olarak karşımıza çıkıyor. Bu betimlemeler, yalnızca fiziksel yıkımı değil, aynı zamanda toplumun, ailenin, komşuluğun, dostluğun nasıl altüst olduğunu da gözler önüne seriyor. “Ceyhan Nehri gibi aktım ağladım” dizesinde, şairin duygu seli, depremden sonra akıp giden yalnızca suyun değil, aynı zamanda yaşanan acının ve gözyaşlarının da sembolü oluyor.
Dilin Gücü ve Toplumsal Hafıza
Şiirin dili, sade ama bir o kadar da dokunaklı; her satırda, okuyucuyu acının ortasına çekerken, aynı zamanda depremzedelerin yaşadığı trajediyi de unutulmaz kılıyor. “Malatya'nın hali fayın suçu mu?” sorusu, acının sorumluluğunu sorgularken, aynı zamanda yaşanan felaketin ardındaki sebepleri de merak ettiriyor. Bu, yalnızca bir doğa olayı değil; insan yaşamının her alanını etkileyen, toplumsal hafızada silinmez izler bırakan bir felaketi anlatmanın ötesinde, toplumsal bilinç ve sorumluluk çağrısı yapıyor.
Dayanışma ve Unutulmayan Keder
Şiirin son bölümleri, “Ümit Yaşar dünya boştur bilinsin, Yaşayan her nefis örnekler alsın” gibi dizelerle, acı dolu gecenin ardından bir umut ışığı arıyor. Deprem şehitlerine rahmet dilemek, yaşanan acıyı bir nebze de olsa anlamlandırma çabası olarak öne çıkıyor. Bu dizeler, toplumun her kesiminin ders çıkarması gereken, birlik ve beraberliğin, empati ve duyarlılığın ne kadar hayati olduğunu hatırlatıyor. “Olduğum yere de çöktüm ağladım” ifadesi ise, bireysel acının, toplumsal travmanın bir yansıması olarak, her insanın kendi iç dünyasında yaşadığı o tarifsiz acıyı gözler önüne seriyor.
Sonuç: Kırık Dalların Üstüne Yeşeren Umut
“DEPREM GECESİ” şiiri, sadece bir felaketin betimlemesi değil; aynı zamanda, her felaketin ardından doğan umudun, yeniden ayağa kalkmanın ve dayanışmanın bir öyküsüdür. Şair, yaşanan yıkımın ve acının yanında, toplumun birlikte mücadele edebilme gücünü, insani değerlerin ne denli kıymetli olduğunu hatırlatıyor. Bu şiir, deprem gibi doğal afetlerin sadece fiziksel yıkımı değil, insan ruhunun derinliklerinde bıraktığı izleri de gözler önüne seren, unutulmaması gereken bir toplumsal hafızadır.
Depremin acısı, her köşeden yükselen feryatlarla, sarsılan yüreklerin ortak ağlayışıyla dile getirilirken; umut, her bir gözyaşında yeniden filizlenir. Şiir, bizlere; acının ortak bir dil olduğunu, kederin ise birleştirici bir güç olabileceğini hatırlatıyor. Ve belki de en önemlisi, bu tür felaketlerin ardında yatan insan öykülerinin, yaşanan dramın, unutulmaması gereken bir ders niteliğinde olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.
YORUMLAR