Hiç unutmuyorum;
Yıl 1990, henüz 16-17 yaşında genç ve dinamik bir delikanlıyım. İçimde fırtınalar esiyor. Yerimde duramıyorum. Bütün dünyayı değiştirmek istiyorum. Evden habersiz Bursa'da iş buldum. Ve yola çıktım.
Mevsim İlkbaharın girişi, 3 Nisan günü Urfa’da havalar ısınmış, insanlar artık baharı getirmiş, ince elbiseler giymeye başlamışlar. Benim üzerimde kısa kollu, beyaz, yazlık bir gömlek var. Birde mevsimlik bir kot montum var. Yola çıktık otobüs Adana eski otogarında mola verdi. Bizde ihtiyaç ve bir hava almak için otobüsten inmek istedik. Henüz otobüsün son basamağını iner inmez, biri elinde bir tepsi içerisinde cam bardaklarda limonata dolu tepsiyi bize doğru uzatarak “buyurun beyefendiler buyurun” dedi. Ben ve arkadaşım ikram zannederek birer bardak alıp kafamıza diktik. Bitince bardağı indirip teşekkür ettik.
Adam 5 lira demez mi?
Şok olduk, dedik ikram değil mi?
“Ne ikramı beyefendiler, burası otogar…”
Aslında 5 lira çok para idi o bir bardak limonata için, ama çaresiz parayı verdik, çok zorumuza gitti bize de bir tecrübe oldu. Acemilik… hani şair boşuna;
“tavuklarımız birbirine karışır, bilmezlikten değil, fukaralıktan…” demiyordu. Sanırım bizimki hem bilmezlikten, hem de fukaralıktan idi.
Otobüs hareket etti, seyahatimiz devam ediyor, Aksaray taraflarına varınca yağmur yağıyordu, hava çok soğuktu, adeta vicdansız bir katilin yüreğinden daha soğuk ve keskin bir rüzgar vardı.
Otobüs bir tesiste mola verdi, aşağı indik, soğuktan titremeye başladık. Oysa biz her yeri Urfa gibi sıcak sanmıştık. Ancak öyle değildi. Tabi ki o da bize ikinci bir tecrübe olmuştu bu yolculukta.
Zaten hayat bir tecrübe yığını değil mi?
YORUMLAR