BİLİMİN KİRLİ GEÇMİŞİ VE IRKÇILIĞIN MASKESİ
Tarih, insanlığın hem utanç hem de aydınlanma anlarıyla doludur. Geçmişte, birçok bilim insanı ve politikacı, bilimsel bilgi kisvesi altında ırkçılığı meşrulaştırmaya çalıştı. Yuval Noah Harari’nin Sapiens kitabında da vurguladığı gibi, 20. yüzyılın başlarında beyaz ırkın üstünlüğüne dair inançlar, yalnızca Nazi Almanyası’na özgü değildi. Aksine, Batı’nın en prestijli üniversitelerinde, ırksal üstünlüğü kanıtlamaya çalışan akademik çalışmalar yapılıyordu.
Naziler, ırkçılığı bir devlet politikası haline getirmiş olsa da, dönemin bilim dünyasının önemli bir kısmı da onlara zemin hazırladı. “Bilimsel” olduğu iddia edilen araştırmalarla, beyaz ırkın diğerlerinden daha zeki, daha becerikli ve daha ahlaklı olduğu savunuldu. Bugün, modern genetik bilimi bu iddiaları çürütmüş durumda. İnsan grupları arasındaki genetik farkların, bir insan topluluğunu diğerinden üstün kılacak kadar büyük olmadığı kanıtlandı. Ancak o dönemde, bilim insanları da dahil olmak üzere birçok kişi, bu ırkçı anlayışın bir parçasıydı.
Bu noktada akıllara şu soru geliyor: Bilim, gerçeği arama çabası mıdır, yoksa dönemin ideolojik rüzgarlarına göre şekillenen bir araç mı? Ne yazık ki, geçmişte bilim, çoğu zaman güçlülerin çıkarlarına hizmet edecek şekilde eğilip büküldü. ABD’de ve Avustralya’da, beyaz ırkın saflığını koruma iddiasıyla göç yasakları uygulanırken, bu politikalar da yine bilimsel dayanaklarla desteklenmeye çalışıldı.
Bugün bu hataları geride bıraktığımızı düşünüyor olabiliriz, ancak hala biyoloji, sosyoloji veya psikoloji gibi alanlarda ırk temelli ayrımlara kapı aralamaya çalışan söylemlerle karşılaşıyoruz. Geçmişin bilimsel hatalarından ders çıkarmak ve bilimi, insanları ayıran değil birleştiren bir güç haline getirmek zorundayız. Aksi takdirde, ırkçılığın ve ayrımcılığın yeni maskelerle yeniden sahneye çıkması kaçınılmaz olacaktır.
Mehmet Emin Kuş
YORUMLAR