Mevsim baharın başlangıcı, yıl 1990. Türkiye’nin o naif ve yavaş akıp giden yıllarında bir otobüs yolculuğu, bir yandan hafızalara kazınırken diğer yandan hayat dersleriyle dolu unutulmaz bir anıya dönüşüyor.
Bursa’nın Gemlik ilçesine gitmek üzere Şanlıurfa’dan yola çıkan iki arkadaş, üzerlerinde ince gömlekler ve mevsimlik montlarıyla yolculuğun keyfini çıkarmaya niyetliydi. Fakat bu seyahatte karşılaştıkları olaylar, onlara hem kahkaha dolu hem de buruk tatlar bırakan birer ders oldu. Gelin, o yolculuğun detaylarına inelim.
---
Bahardan Yola Çıkış: Urfa’nın İnsanı Isıtan Sıcağı
Şanlıurfa’da havalar ısınmıştı. Nisan’ın üçüncü günü, güneşin sıcaklığı bir yaz habercisi gibiydi. Şehirde bahar coşkusu hâkimdi; insanlar kalın kışlıkları dolaplara kaldırmış, yerlerini ince kıyafetlere bırakmıştı. Yola çıkan iki arkadaş da üzerlerindeki kısa kollu gömlekler ve ince montlarla baharın tadını çıkararak otobüse bindiler. Onlar için bu yolculuk, sadece bir seyahat değil, yeni yerler görmek, anılar biriktirmek ve biraz da rutinden uzaklaşmaktı.
---
Adana’da İlk Mola: Bir Tepsi Limonata
Otobüs, Adana’nın eski otogarında mola verdiğinde yolcular birer birer aşağı inmeye başladı. Bizim iki arkadaş da hem biraz hava almak hem de ihtiyaçlarını gidermek için otobüsten indiler. Daha otobüsün son basamağına basar basmaz karşılarına bir adam çıktı. Adamın elinde bir tepsi dolusu limonata vardı. Cam bardaklara doldurulmuş limonataları uzatarak sıcak bir tavırla:
"Buyurun beyefendiler buyurun!" dedi.
Arkadaşlar, bu nazik daveti bir ikram olarak algıladı. O dönemlerde özellikle Anadolu’da otogarlarda misafirperverlik adı altında ikramlar yapılması alışılmadık bir şey değildi. İkisi de birer bardak limonatayı alıp, kafalarına diktiler. Taze limon tadı ve serinletici etkisiyle rahatladılar.
Fakat limonata keyfi kısa sürede bir şaşkınlığa dönüştü. Bardakları geri uzatıp teşekkür ettiklerinde adam:
"5 lira beyefendiler." dedi.
Bu cümle, sıcak bir bahar gününde soğuk bir duş etkisi yaratmıştı. O dönem için 5 lira, bir bardak limonata için fazlasıyla yüksekti. Şaşkınlıkla:
"Ama ikram değil miydi?" diye sordular.
Adam, yüzündeki sakin ifadeyi bozmadan:
"Ne ikramı beyefendiler, burası otogar." diye yanıtladı.
İçtikleri limonatanın bedelini çaresizce ödediler. O an bu durum, hem şaşırtıcı hem de sinir bozucuydu. Ama bu olay, geriye dönüp baktıklarında kahkahalarla hatırlayacakları bir anıya dönüştü.
---
Aksaray’da Soğuk Rüzgar: Bahar mı Kış mı?
Yolculuk devam ederken, otobüs Konya’yı geride bırakıp Aksaray’a doğru ilerlemeye başladı. Hava bir anda değişti. Nisan olmasına rağmen, gökyüzü kararmış ve yağmur başlamıştı. Yağmurla birlikte esen rüzgar, yüzlere adeta bir bıçak gibi çarpıyordu.
Otobüs bir tesiste mola verdiğinde iki arkadaş, biraz hareket etmek ve içeri girip bir şeyler atıştırmak için dışarı çıktılar. Ancak daha ilk adımlarını attıklarında, beklenmedik bir soğukla yüzleştiler. İnce gömlekler ve hafif montlarla Aksaray’ın bu sert havasına hazır değillerdi. Soğuk o kadar keskin ve yakıcıydı ki arkadaşlardan biri, bu durumu şu sözlerle dile getirdi:
"Vicdansız bir katilin yüreğinden daha soğuk bir rüzgar var."
Bir yandan titreyerek, bir yandan da bu duruma gülerek içeriye sığındılar. Aksaray’ın bu beklenmedik soğuğu, onlara bir başka hayat dersini hatırlatmıştı: Hayat, her zaman planladığınız gibi gitmez ve her şeye hazırlıklı olmalısınız.
---
Dersler ve Anılar
Bu yolculuk, iki genç için bir dizi hayat dersine dönüştü. Adana’da yaşadıkları limonata olayı, onları karşılaştıkları her nazik davranışın arkasındaki gerçekleri sorgulamaya iterken; Aksaray’daki soğuk, her zaman her duruma hazırlıklı olmaları gerektiğini gösterdi.
Bir şairin dediği gibi:
"Tavuklarımız birbirine karışır, bilmezlikten değil, fukaralıktan."
Ama bu hikâyede bilmezlik ve fukaralık bir araya gelerek, dönemin naifliğiyle yoğrulmuş bir anıya dönüşmüştü.
---
90’ların Naifliği
1990’lar, Türkiye’de her anının bir hikâyeye dönüştüğü yıllardı. İnsanlar, yaşadıkları ufak olayları bile gülümseyerek hatırlar, hayatın basitliğinde huzur bulurdu. Şimdi geriye dönüp baktığımızda, bu yolculuk sadece bir otobüs hikayesi değil; aynı zamanda bir dönemin, insanların samimiyetinin ve hayatın naif detaylarının bir hatırlatıcısı olarak karşımıza çıkıyor.
Bugün, böyle bir hikaye okumak bile bize o yılları özlemle hatırlatıyor. İnsan belki de yaşadıkça anlıyor: Asıl önemli olan, yolculuğun kendisi ve o yolculukta biriktirilen anılar.
Mehmet Emin Kuş’un gerçek hayat hikayesinden bir kesit okudunuz.
YORUMLAR