Reklam
Reklam
Kader, Kabul ve İnsan İlişkileri: Şanlıurfa'dan Bir Hikaye...
Mehmet Bilgin

Mehmet Bilgin

Kader, Kabul ve İnsan İlişkileri: Şanlıurfa'dan Bir Hikaye Üzerine Felsefi Bir Bakış

26 Şubat 2025 - 09:30

Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde geçen basit gibi görünen bir yaşam, insanın içsel mücadelesini ve ilişkilerindeki derinlikleri anlamamıza yardımcı olabilir. Hacı adlı bir adamın yaşamı üzerinden ilerleyen bu hikaye, kaderin insan hayatındaki etkisi, kabullenişin gücü, bölgede cinsiyet eşitsizliği ve insan ilişkilerinin evrimi hakkında derin felsefi sorulara yer verir. Hacı, aradığı huzuru, mutluluğu ve evlat sevgisini bir türlü bulamayan bir adamdır. Ancak onun yaşamı, sadece kişisel bir dramadan ibaret değildir. Bu hikaye, insanın içinde bulunduğu şartlar, beklentiler ve kayıplar karşısında nasıl bir anlam arayışı içerisine girdiğini sorgulamamıza olanak tanır.



"Bir Koca ve İki Kadın: Çocuk Hasretiyle Tutuşan Adile ve Cemile’nin Hikayesi"

Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde, toprak kokusunun ağır bastığı, sabahları güneşin yavaşça doğup, akşamları kırmızı ışıkların yataktan çıkmak için uğraşan rüyalar gibi kaybolduğu bir köyde, Hacı ve Cemile'nin hikayesi başlardı. Hacı, köyde hayvancılık ve ticaretle geçimini sağlayan, az ama kıymetli tarlasını işleyen, alçakgönüllü bir adamdı. Ancak köyde herkesin bildiği bir şey vardı: Hacı’nın az sayıda toprağı olsa da, işini iyi yapan kalender bir insandı. İnsanlar ona bazen 'köyün sabırlı adamı' derlerdi, çünkü o kadar sabırlıydı ki, zorluklar, karanlık yıllar, hastalıklar ya da kayıplar karşısında bile dimdik ayakta kalmayı başarırdı.

Hacı, ilk evliliğini Cemile ile yapmıştı. Cemile, uzun boylu, güzellikte öne çıkan, zarif bir kadındı.Evlerinin önündeki babasından kalma küçük kerpiç evde yaşarlardı. Ama bir eksiklik vardı, en büyük eksikliklerinden biri. Cemile’nin karnı bir türlü şişmemişti. Yıllar boyunca bu eksiklik, her geçen yıl biraz daha büyüdü. Hacı, çocuklarını sabırla bekledi, ama çocukları hiç gelmedi. Cemile'nin, Hacı’nın hayatta istediklerinden birini verememesi, her ikisinin içinde de derin bir boşluk yaratmıştı.
Hacı, hiç kimseye bu durumu kabullenmenin zorluğundan bahsetmedi. Çünkü bölge zor bir bölgeydi. Coğrafya kader miydi bilinmez ama Hacı Şanlıurfa’da asla kısır olamazdı, bu mümkün değildi. Birbirlerinin gözlerinin içine bakıp, bir çocuk sahibi olmanın ne kadar değerli olduğunu içlerinde hissetseler de, hiç kavga etmediler, birbirlerini suçlamadılar. Zamanla, ne kadar isteseler de, bu hayal gerçeğe dönüşmedi. Hacı'nın yüreği acısa da, Cemile'nin de gözlerinde hüzün olsa da, birlikte yaşadıkları o yıllarda huzursuzluğa yer bırakmadılar.
Bir gün, Hacı'nın içinde bir başka düşünce doğdu. "Bir şans daha verebilir miyim?" diye düşündü. Cemile'yi seviyor, ama belki de bir başka kadına şans vererek, çocuk sahibi olabilecekti. Hiç düşünmeden, Adile adında genç bir kızla ikinci evliliğini yaptı. Hatta şunu söylesem çok garipsenebilir belki kocası Hacı’yı Adile ile ilk eşi Cemile evlendiriyor kendi elleriyle.. 

Adile, Cemile’den çok daha gençti, ama o da Hacı’nın içinde bir umut ışığı arıyordu. Fakat Adile ile de çocuk sahibi olamayacaklardı. Evlilikten sonra beklediler beklediler yine çocuk sahibi olamadılar.. Bu durum Hacı için bir darbe oldu. Cemile'yi seviyor, ama hayatında iki kadının da çocuk özlemiyle yaşamasını istemiyordu. O yıllar, adeta bir çıkmaz yola dönüşmüştü. Cemile, zamanla ikinci evlilikten hiçbir şekilde rahatsızlık duymadan, Adile'yi kendi kızı gibi kabul etti. İki kadın, aynı çatı altında birbirlerine destek oldular.
Ama Cemile'nin yüreğindeki boşluk, her geçen gün daha da büyüdü. Bir çocuk sahibi olamamanın acısı, zaman zaman, geceleri yalnız kaldığında gözlerinden süzülen yaşlarla kendini gösteriyordu. Cemile, Hacı’nın gözlerine bakarak kendisini huzurlu hissediyor olsa da, içindeki boşluğu her an hissetti. Bazen gece yarısı kalkıp, evlerinin bahçesine çıkar, yıldızlara bakarken, “Neden bu kadar sabrettik, neden bizde çocuk olmadı?” diye sorar, ama kimse ona cevap veremezdi.
Yıllar sonra Hacı vefat etti. Hem Cemile’nin, hem de Adile’nin hayatında büyük bir boşluk bırakarak gitti. Cemile, Hacı’yı kaybettikten sonra bir süre derin bir yalnızlık hissetti. Ama o, yalnızlıkla dost olmayı öğrenmişti. Hacı ve Cemile’nin evliliği, çocuk olmadı diye zorlansa da, bir aşk hikayesine dönüşmüştü. Adile, bu dönemde Cemile’nin en büyük destekçisi oldu. Cemile, kendi yalnızlığında, içinde yıllarca biriken duygularla yüzleşerek yaşadığı o günlerde hiç yalnız değildi. Adile de, yavaş yavaş bu iki kadının birlikte yaşadığı dönemin en önemli parçası oldu.
Günler geçtikçe, Cemile'nin gözlerinde bir huzur vardı. O huzuru, yıllar içinde yalnızlıkla barışarak bulmuştu. Artık o eski çocuk özlemi, yıllar boyunca taşınan bir yara gibi değildi. Cemile, hayatında çocuk sahibi olamamanın acısını, yaşadığı ömrün her anını dolu dolu yaşayarak unutmaya çalışıyordu. Her sabah hayvanlarını beslerken, Hacı’nın yokluğunu bir şekilde içine alıp, o eksikliği kabul etmişti. 

Ve yıllar geçti zamanla Cemile ve Adile yaşlandılar, küçük gelin Adile, kuması Cemile’ye bakıyordu, ilaçlarını veriyordu ve uzun yıllar beraber yaşıyordu. Üç sene önce gördüğüm lüzum üzerine evlerine gittiğimde bana başlarından geçen herşeyi anlattılar ama o kadar neşeli ve iyi anlaşıyorlardı ki anlatamam.. tarifi yoktu diyebilirim.

Her sene ziyaret ettiğim Cemile ve Adile Teyze’nin evine bu sefer gittiğimde bir sessizlik vardı. Kapıyı bu sefer Adile Teyze açtı. Öğrendim ki Cemile teyze 40 gün önce vefat etmiş, çok üzüldüm. En son bana Kürtçe “ömrümden bişey anlamadım yavrum” demişti. 

Cemile’nin kaybından sonra, geriye sadece o kadının sessiz ama derin yaşamı kaldı. O, yaşadığı yıllar boyunca, hayatının en büyük eksikliğini çocuk olmadan geçirmiş olsa da, sevgiyle dolu, huzurlu bir yaşam sürdü. 

Ve belki de, gerçek çocuk sevgisi sadece bir kan bağından ibaret değildi. Cemile, bir annenin kalbini sadece doğurmakla değil, yaşamın her anında sevgiyi büyütmekle keşfetti. İnsan, kayıplarıyla, eksiklikleriyle, zor zamanlarla olgunlaşır ve bazen en büyük güç, içsel huzuru bulabilmekten gelir. Cemile, bu yolda yalnızca kendi yaşamını değil, aynı zamanda etrafındaki insanları da sevgiyle şekillendirdi.
Her kayıp, her eksiklik, sonunda bir anlam bulur. Belki de gerçek huzur, kaybedilen her şeyin ardından gelen içsel barıştır. Cemile, yaşamına çocukları olmadan devam etti ama o, aslında hep en değerli mirası bıraktı: Sevgiyi. Gerçek sevgi, kanla değil, yüreğin derinliklerinde yeşeren bir bağla büyür. Ve Cemile, o bağları sonsuza kadar bıraktı.




Mehmet Bilgin - Gazeteci / Yazar
08:26 - 26.02.2025

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • ERKAM YILDIRIM
    1 hafta önce
    KALEMİNİZE SAĞLIK GERÇEK BİR HAYATTAN GÜZEL BİR ANLTIM.. TEBRİK EDERİM ÜÇÜDE ELİ ÖPÜLESİ İNSANLAR .. RMEKANLARI CENNET OLA..!!