Türkiye 1923’teki kuruluşundan bu yana birçok ekonomik dalgalanma ve kriz yaşadı. Sanayileşme ve kalkınma hamleleriyle ekonomik yapısını güçlendirmeye çalışan Türkiye ekonomisi, birçok kez yerel ve küresel faktörlerin etkisiyle ekonomik buhranlarla karşılaştı. Dünyanın en büyük ekonomik bunalımı olarak kabul edilen 1929 Büyük Buhranı, 1946-1958 devalüasyonu, 1970’lerin petrol krizleri, 1994 ve 2001 ekonomik krizleri gibi önemli dönüm noktaları, Türkiye ekonomisinin tarihine damgasını vurdu. Şu anda da ülkenin en önemli gündem maddesi ekonomi. 2018’den bu yana Türkiye, Türk lirasının değer kaybı, yüksek enflasyon ve işsizlik oranlarıyla ekonomik bunalımı derinden hissetmeye devam ediyor.
"laissez faire, laissez passer, le monde va de lui même"
"bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler, dünya kendi kendine döner" diyen Adam Smith, klasik liberalizm akımındadır.
Türkiye’ye liberalizm Osmanlı İmparatorluğu’nda Tanzimat döneminde gelmiştir.
Osmanlı Devleti ekonomisi klasik sistemi olan “yedd-i vahit” uygulamasını bile eritebilecek güce ulaşıp, koca bir devleti yavaş yavaş kapitalizmin içine sürükleyen uygulamalara atfen söylenen sözlerden biridir aslında bu söz ve serbest ticaret yapmak, gümrük kapılarından geçmek gibi imtiyazları belirtir. 2008 senesi ekonomi krizinde de çöken kapitalist anlayıştır. Bu akıma göre ekonominin dengesini sağlayan güç, devlet müdahalesi yada yaratıcının eliyle değil sadece ve sadece insan çıkarlarıyla elde edilir.
Ekonomik Krizleri Tetikleyen Sebep ve Sonuçlar
Ekonomik krizler tıpkı doğadaki tektonik hareketler gibi ülkeleri ve toplumları değişmeye zorlamakta ve yeni oluşumlara yol açmaktadır. Krizler bazen ekonomik ve siyasi yönetimin başarısızlıkları sonucu, bazen de iç ve diş dengelerdeki değişimler doğrultusunda yeni bir denge noktasına ulaşılması süreci neden olmaktadır. Aslında ekonomik krizler, sistemlerin kabuk değiştirme ve yeni pozisyon alma süreçlerinin birer sonucudur. Her değişim yeni bir oluşum meydana getirir ve her yeni oluşum başka bir değişimi işaret etmektedir.
Krizlerin sebepleri şu başlıklar altında sıralanabilir:
* Yönetimin siyasi politikaları
* Müttefik ülke ve komşularının başarısızlıkları
* Doğal sebepler
Kriz türlerinin süreleri açısından sınıflandırılması:
* Geçici veya konjonktürel krizler
* Yapısal veya strüktürel krizler
* Psikolojik veya algısal krizler
Krizlerin etki alanları ve çıkış noktaları açısından sınıflandırılması:
* Ulusal krizler
* Bölgesel krizler (global krize dönüşme olasılıkları yüksek krizlerdir. Uzak Asya
krizleri buna örnektir.)
* Uluslararası veya global krizler olarak değerlendirilmiştir.
Türkiye için Tarım Politikaları Önemli
Türkiye’de tarım politikalarına ilişkin yapılan değerlendirmelerde en büyük güçlük amaçlarının tam olarak ne olduğunun belirlenememesinde ortaya çıkmaktadır. Genelde kırsal politika ile tarım politikası, amaçlar ile araçlar ve kısıtlar birbirlerine karışmış durumdadır.
Gelişmekte olan ülkelerin çok uzun yıllardır tarım sektörlerini ihmal etmiş olmaları gerçeği aslında tarımdaki problemlerin temel kaynağıdır. Ekonomik gelişme için tek çıkar yol sanayileşme olarak görülmüş ve sanayileşmeye öncelik verilmiş, tarım ise sanayi ile olan ilişkisine göre ya da arta kalan kaynaklarla yetinmek durumunda kalmıştır. Diğer yandan gelişmiş ülkeler ise, tarım sektörlerini gelişmekte olan ülkelere karşı her zaman anlaşmalarda öngörülenin aksine aşırı bir dozla korumuşlardır.
EKONOMİK TAARRUZA ÜRETEREK KARŞI DURMALIYIZ !
Devletin en önemli görevi vatandaşın ihtiyaçlarını, sorunlarını zamanında ve süratle gidermek olduğu bir gerçek, ve ekonomik taarruza üreterek karşı durulmalı, yerli ve milli yatırımlara önem verilmesi elzemdir.
Sanayisi dışa bağımlı üretemeyen toplumlar ekonomik anlamda çöküşü yaşamaya mahkumdur.
Türkiye yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle yıllarca ticaretin daima odak noktası olmuş ve tarımın merkezi halinde bir konumdadır.
“Tarımıyla, Sanayisiyle, Teknolojisiyle Üreten Türkiye Olmalıyız”
Sevgilerle.. - 13:11 - 05/11/2024
Mehmet Bilgin / Gazeteci-Yazar
YORUMLAR