Reklam
Reklam
Yüce Allah'ın Elçileri ve Dua
Erkan Furkanoğlu

Erkan Furkanoğlu

Yüce Allah'ın Elçileri ve Dua

26 Temmuz 2022 - 22:27


ADEM (as) VE DUA:


Yüce Allah elçileri insanlar arasından ve insanlığa rahmetinin tecellisi olarak göndermiştir. Peygamberler insanlık ailesinin iftiharı olduğu gibi müminler için hidayete rehberlik ettirilen öncü kişilerdir. Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de hayatlarının ve mücadelelerinin çeşitli yönlerini gösterdiği peygamberler, insanlık ailesinin kılavuzu olan en güzide, seçilmiş ve örnek alınması gereken şahsiyetleridir.


Peygamberler, bizlere dinimizi yaşayarak öğretmekle görevlendirilmiş özel insanlardır ve Yüce Allah’ın gözetiminde yaptıklarıyla bizlere örnektirler. Yapmış oldukları dualar ile de aynı şekilde bize kılavuzluk etmiş ve doğru bir dinî yaşamın oluşmasına yönelik hayatın her alanı ideal bir din eğitimi gerçekleştirmişlerdir. Muhakkak ki peygamberlerin yaşamlarını, mücadelelerini, dualarını çok iyi ve titizlikle analizlerini yapmalı, mesajlarını gereği gibi anlamalıyız.


Allah’ın elçilerinden, onların güzide dualarından çıkaracağımız her ders dinî ve dünyevi yaşantımızın her anı ile alanı için son derece önem arz etmektedir.


Kur'an-ı Hâkim’in nüzul süreci içinde Mekki surelerde genellikle anlatım yöntemi olarak peygamber kıssaları yoğun kullanılmıştır. Yüce Allah’ın peygamber kıssalarını kullanma hikmetlerinden bazıları şunlardır: Hz. Muhammed asv dan önceki peygamberlerin de aynı durumları yaşadığını göstermek, peygamberin ve biz müminlerin kalbinin sağlamlaştırılması, akıl sahibi olan müminlere öğüt ve ibret alınması  için aktarılmıştır. 



Allahu Teala, Hz. Âdem ve Hz. Havva’yı, yani insanoğlunu fıtrat ve vicdanla donanımlı “cüz’i irade” sahibi; İyi veya kötüyü tercih edebilen, kabiliyeti ve kapasitesi olan “akıllı varlıklar” olarak yaratmış ve onları cennetine koymuştur. Cennette onlara şöyle demiştir: “Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.”


Yüce Allah, Âdem as’ı ve eşini  şeytanın vesveselerine, düşmanlığına, hasedine, nefretine karşı da uyarmış, “Ey Âdem! Şüphesiz bu (İblis), sen ve eşin için bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra zarara uğrar mahrum olursunuz.” demiştir.[4] Nitekim bir zaman sonra, şeytan Hz. Âdem’e: “Ey Âdem! Sana ebedîlik ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?”[5] demiş ve söz konusu ağacı işaret etmiştir. Daha sonra şu sözlerle onların akıllarına girmiştir: “Rabbiniz size bu ağacı melek olmayasınız, ya da (cennette) ebedî kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı.”[6] “Ben sadece size nasihat ediyorum.”[7] Görüldüğü gibi şeytan, Hz. Âdem ve eşine “sağdan yaklaşmış”, Hz. Âdem as ve eşini zaaflarından yakalayarak melek olma ve cennette ebedi kalma vadiyle aldatmıştır. Hz. Âdem, hikmetini bilmediği bir emir konusunda Allah’a itaatsizlik etmiş, cennetteki birçok nimetin yanında yasak ağacın meyvesini de yemiştir. 


Şeytan'ın vesveselerine aldanan Hz. Âdem ve Havva, “melek olma” ve “cennette ebedi kalma” düşüncesiyle yasaklı ağacın meyvesinden yerler. Ancak meyveyi yediklerinde, başlarına garip bir hal gelir; vücutlarındaki görmedikleri ve görülmemesi gereken yerleri görünmeye başlar.[10] Vücutlarındaki bu ani değişim onları şaşırtır, cennet yapraklarıyla avret yerlerini örterler.[11] Bu konuda Yüce Allah, Ta-Ha suresinde şöyle der: “Biz Âdem’e (cennetteki ağacın meyvesinden yeme, diye) emrettik. O ise bunu unutuverdi. Biz onda bir azim/kararlılık bulmadık.”[12]


Yüce Rabbimiz onlara  “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı ve şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylemedim mi?” der.[13] Kendisine sağdan yaklaşan Şeytan’ın vesveselerine aldanan ve hikmetini bilmediği bir konuda Allah’ın bir emrine uymayan Hz. Âdem as ve eşi, bundan derin bir pişmanlık duyar ve vahiy yoluyla Rabbinden birtakım kelimeler öğrenir; eşiyle birlikte bu kelimelerle Rabb’lerine istiğfar ederler, Rahman Allah da onların tövbesini kabul eder.[14] 


 Şeytan , Hz. Âdem as ile eşinin yalanlarla ve sağdan yaklaşarak “ayaklarını kaydırmış” ve onları içinde bulundukları güzel konumdan çıkarmıştır.[15] Yüce Allah onların hepsini bulundukları yerden çıkarır. Onlara şöyle der: “Birbirinize düşman(Şeytan zaten size ezeli ve ebedi düşmanken sizde onu düşman bilin ve bu şuurla) olarak (oradan) inin. Siz yeryüzünde bir zamana kadar barınacak ve nimetlerden yararlanacaksınız.[16]“Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan çıkartılacaksınız.”[17]


Rahman olan Yüce Allah ayrıca onlardan hidayeti ve doğru yolu talep etmelerini ister. Şöyle der: “Tarafımdan size bir hidayet gelir de kim ona uyarsa, onlar için herhangi bir korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.” [18] “Kim benim hidayetime (yol gösterici vahyime) uyarsa, artık o, ne dalalete düşer ne de bedbaht olur.”[19]


Hz. Âdem as ve eşi yaptıklarına pişman olarak şu dua ile tövbe etmişlerdir: 

Âdem ile eşi: “Ey Rabbimiz, biz söz dinlememek ve şeytana uymakla kendimize, birbirimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamazsan, bize merhametinle muamele yapmazsan kesinlikle hüsrana, ziyana uğrayanlardan oluruz." dediler.


Hz. Âdem as ve eşi Yüce Allah’a kulluğun gereğini en güzel şekilde yaparak bizlere örnek olmuşlar. Hz. Âdem ve eşinin duasında hatayı hafife alma laubaliliği yoktur; İmanla güven, haşyetle Allah’tan korku, günahlarına pişmanlıkla  Allah’a teslimiyet vardır.Mümin kullara yakışan düşman olan Şeytan’ının tavrı değil; Hz. Âdem as ve eşinin örnek tavırları ve uygulamalarıdır.


Şeytan ise iradesini kötü kullanarak, kibrinden, batıl kıyasından, secde emri veren Yüce Allah’a karşı çıkarak isyan etme zulümlerini katmerlemiş;  Yüce Allah’a iftirayla kendini temize(!) çıkarmaya çalışırken daha beter cürümler işlemiştir.


Hz. Âdem as ve eşi yaptıklarına pişman oldu, nasıl tövbe edeceğini kendisine öğreten Rabb’inden hikmetli sözler alıp öğrendi “Ey Rabbimiz, biz söz dinlememek ve şeytana uymakla kendimize, birbirimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamazsan, bize merhametinle muamele yapmazsan kesinlikle hüsrana, ziyana uğrayanlardan oluruz." dediler.


  Aslında İblîs de bir günah işlemişti, Âdem as da. Fakat İblîs günahında diretirken, Âdem as günahının ezikliğini yüreğinde hissederek Rabb’i karşısında boyun büküp suçunu itiraf etti. İblîs’in yaptığı gibi kibre kapılmadı, günahını bir başka günahla telâfî yoluna da gitmedi, aksine, içtenlikle tövbe ederek Rabb’inin sonsuz merhametine sığındı. İşte bu yüzden Âdem as, örnek ve önder bir kul, Yüce Allah’ın seçilmiş elçilerinden biri; İblîs ise kötülüğün sembolü “şeytan” oldu.


Selam,dua ve muhabbetlerimle...

YORUMLAR

  • 2 Yorum
  • İdris Akkuş
    2 yıl önce
    Allah ebeden razı olsun
  • A.Erkan FURKAN
    2 yıl önce
    Teşekkürler ederim kardeşim. Allah razı olsun ve razı eylesin,Isveçe ve tüm aziz,iyi,güzel insanlara selam...