Şeyh Said, (1865 Elâzığ - 29 Haziran 1925, Diyarbakır) Şeyh Said kıyamı lideri aynı zamanda yaşadığı o dönem ve bölgenin en etkili yapılarından Nakşibendiliğin sorumlu ve yetkili şeyhidir.Müdeɾɾis , Mutasavvıf, Müfessir ve Muhaddistir. Doğunun ilim merkezleri olan medreselerden, alimlerinden dersler alarak yetişmiştir.
Babası Şeyh Mahmud Fevzi´nin vefatından sonɾa Nakşibendi Taɾikatı postnişini olmuştuɾ. Nakşibendi tâɾikatının lideɾleɾinden olup Eɾmeni kırımına kaɾşı çıkacak fetvalaɾ veɾmiştiɾ. I. Dünya Savaşı sıɾasında Rus İmpaɾatoɾluğu´nun Doğu Anadolu´ya ileɾlemesinden dolayı çarpışarak Piɾan´a çekilmek zoɾunda kalmış mücadeleci bir yapıya sahiptir.
Şeyh Said kıyamı kendi döneminin 15 Temmuz Direniş Ruhudur.
"Lozan görüşmelerinin başladığı sırada ve Musul meselesinin görüşüldüğü İstanbul konferansında Doğu’da Seyh Said isyanı çıkarıldı’’ iftirası tarih ilmi ve kronoloji açısından bakıldığında akıllara zarar bu beyanat tarihi veriler ve gerçeklikle çatışmaktadır. Oysa Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre´nin Lozan şehrinde, Türkiye temsilcileriyle Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri tarafından, Leman gölü kıyısındaki Beau- Rivage Palace ´ta imzalanmış bir antlaşmadır. Seyh Said kıyamı ise 13 Şubat 1925´te başladı yani 2 yıl sonra.
Şeyh Said, o dönem ülkedeki tüm muhalefetin bitirilmesi için kullanılan bir bahane olmuştur. Bu onurlu direnişte sadece provokasyon sonucu kıyama kalkışanlar cezalandırılmakla kalmamış. Tarihi verilerin ve mağdurların verdiği bilgilere göre tüm bölge halkı cezalandırılmıştır. Şark Islahat Planı çerçevesinde beş yüz bin kişi göçe zorlanmıştır. Sekiz-on kişiden fazla olanların aynı mahallede oturmasına bile izin verilmemiştir. Kıyama katılan kişi sayısı en fazla beş bin civarında iken katledilen insan sayısı seksen bini geçmiştir.
Şeyh Said´in bu kıyamında davası tamamıyla İslam´dır. Bunu idama giderken söylediği:
“Değersiz dallarda sallanmamda pervam yoktur, Muhakkak ki ölümüm Allah ve İslam içindir.” sözünden de çok net anlayabiliyoruz. Onun mücadelesinden milliyetçilik, ulusçuluk davası çıkarmak öncelikle ona ve düşüncelerine saygısızlık olacaktır.
Anadolu´da Şeyh Said gibi, İskilipli Atıf hoca gibi birçok âlim darağaçlarında sallandırılarak halk sindirilmiş, gözdağı verilerek büyük bir korku ve dehşet ortamı oluşturulmuş.
Şeyh Said ulus kavramını hiç kullanmamıştır. Millet kavramını da Kur’an-ı Kerim’deki aslına uygun olarak Milleti İbrahim(ümmet) anlamında kullanmıştır. Kavim ve millet ayrı şeylerdir. Dolayısıyla Şeyh Said, millet kelimesini din kelimesi anlamında kullanıyordu. Şehadet meselesine gelince de Şeyh, ömrü boyunca şahitlik etmiş bir adamdır. Şahitlik ise İslam´ı hayatın her safhasında yaşamaktır. İslami mücadeleyi vermektir. Ama bu şahitlik bizleri ölüm noktasında da bulabilir. Bizler onun şahitliğini anlamak istiyorsak önce mücadelesini anlamak durumundayız. O ölmek için bir mücadele vermedi. İnsanlarını kurtarmak, yaşatmak, İslami değerleri ayağa kaldırmak için ömrü boyunca bir mücadele verdi. Rabbi de ona şehadeti bahşetti"
29 Haziran 1925´te Şark İstiklal Mahkemesi tarafından Diyarbakır Dağkapı Meydanında idam edilen Şeyh Said, idam sehpasında iken son isteği sorulduğunda, kâğıt kalem ister ve kâğıda Arapςa olarak "Benim bu değersiz dallarda asılmama pervam yoktur. Muhakkak ki mücadelem Allah ve dini İslam iςindir." yazar ve kelime-i şehadet getirerek idam edilir.
Şeyh Said Efendi, günümüze mesaj verir şekilde birlik ve beraberliğimizin olması gerektiğini şu tarihe mal olmuş sözüyle ifade etmektedir.
‘’İslami biɾ bilinçle donanmış halk kitleleɾini hiçbiɾ güç, hiçbir silah yenemez.’’
Selam,
Dua ve
Muhabbetlerimle…
YORUMLAR