Aziz dostlar, sosyal medyadan bir kardeşimizin bana özelden attığı bir hikâyeyi aktararak başlamak isterim. Pazardan cennet alınır mı sorusunu yazının sonunda tekrar değerlendirelim…
Selamsız, duasız, hayırlı işler demekten aciz biri “Kaç kuruş” dedi, “incir kurusu?”
Pazarda ürün satmak zorunda kalan köylü kadının tepesine dikilmiş, gür sesiyle üç kere yineledi sorusunu.
Cüzdanı zengin,yüreği fakir, İyi giyimli, bakımlı görünümlü bu şahıs.
“İncir kurusu kaç kuruş!”
“Otuz lira” diye cevap vermişti oysa bu şahsın her soruşunda çaresiz köylü kadın.
“Bu paraya incir kurusu mu olur, indir indir!” Dedi halden anlamaz adam.
Titrek sesiyle cevap verdi kadın;
“Yaylalardan topluyorum. İki üç kök incir ağacım var. Ayağım aksıyor, zorlanıyorum ama çocuğumun okul masrafını çıkarmak zorundayım. Kilosunu 25’ten vereyim al” dedi.
O sırada telefon geldi cüzdanı zengin, yüreği fakir şahıs uzun uzun aldığı villanın güzelliğinden bahsetti karşısındakine. Gösteriş ve ziyafet için mangal partisine davet etti başka bir zengini.
Ben iki metre ötede işi gücü bıraktım onları takip ettim.
Elimde değil. İnsanlara böyle üstten bakanlara tahammülüm yok.
Köylü kadının önünde tamamı iki poşet olan incir kurusu vardı. Başka da bir ürün yoktu gariban anada.
Tabiri caizse, sığıntı gibi, bir pazarcının yanına gelip sığınmıştı. Belli ki o iki poşet incir kurusu parasına ihtiyacı vardı.
“20 liradan ver de bir kilo alayım” dedi adam gür sesiyle.
“Valla gurtarmaz abim” dedi kadın, “çocuğumun eğitim ihtiyacı olmasa gelmezdim buralara. Uzaktan eğitim mi neymiş; batasıca. Ders yapması lazım. Bilgisayarı yok. Ortada kaldık.”
Çıkardı cebinden 20 lira uzattı kadına adam.
“Kurtarır kurtarır, bir kilo ver hele sen” dedi.
“Merhaba” diyerek yanaştım tezgâha.
Tezgâh dediğime bakmayın. Kadın yere bağdaş kurmuş oturmuş, önünde de iki şeffaf poşette incir kurusu.
“Ne zamandır böylesi güzel kurutulmuş incir görmemiştim. Kaç kilo var elinizde” diye sordum kadına.
“İkişerden dört kilo var kızım” dedi kadın.
İki yüz lira çıkardım verdim kadına.
“Hepsini alıyorum” dedim.
“Bu çok fazla, kilosu 30 lira” dedi kadın.
“Çocuğunuza alacağınız bilgisayara katkım olsun bacım” dedim.
Apışıp kaldı iyi giyimli beyefendi.
Bütün pazar paramı kadına verdim. Helali hoş olsun.
Aldım poşetleri elime çıktım pazardan.
Bir hafta sebze meyve yemezsem ölmem ya...
(Selam ve dualar olsun bu tanımadığım hanımefendiye…)
Hayırlı işlerde acele etmek lazım.
Rasûlullah (asv) şöyle buyurmuştur:
“Yedi şey gelmeden evvel, sâlih ameller işlemekte acele ediniz! Yoksa gerçekten siz;
(İbadeti, haram ve helâl hudutlarını) unutturan fakirlik,
Azdıran zenginlik,
(Her şeyi) bozup perişan eden hastalık,
Aklı ve idrâki zaafa uğratarak saçma-sapan konuşturan ihtiyarlık,
Ansızın geliveren ölüm,
Gelmesi beklenen şeylerin en şerlisi Deccâl ve,
Kıyametten başka bir şey mi beklediğinizi sanıyorsunuz? Kıyâmet ise, belâsı en müthiş ve en acı olandır.” (Tirmizî, Zühd, 3/2306)
Müslüman hayır yapmak için hiçbir şeyi beklememelidir. Peygamber Efendimiz’in bir hutbesinde ifade buyurduğu şu îkazlarına kulak vermelidir:
“Ey insanlar! Ölmeden evvel Allah’a tevbe ediniz! Sizi meşgul edecek bir takım sıkıntı ve meşakkatlerle karşılaşmadan evvel, sâlih amellere koşunuz! Allah’ı çok çok zikretmek ve gizli açık bol bol sadaka vermek sûretiyle, O’nun, üzerinizdeki hakkını îfâya gayret ediniz ki rızka nâil olasınız, yardım göresiniz ve ıslâh edilesiniz!” (İbn-i Mâce, İkâme, 78)
Cabir bin Abdullah (ra) rivayetinde Rasulullah Hz.Muhammed (asv) her türlü ticari ilişkimizde uymamız gereken ilkeleri şöyle ifade etmiştir:
“Sattığında, satın aldığında ve hak(kını) talep ettiğinde müsamahakâr davranan kula Allah rahmet etsin.”Buhari 2076
İşte önümüzde Allah’ın rahmetini isteyenler için uzatılmış bir ip daha: Her türlü ticari ilişkide satışta, satın alışta ve hak talebinde müsamahakâr olmak, toleranslı ve esnek davranmak… Böyle davrananlara Allah rahmet edecek, işlerinde müsamahakârlığı kendilerine şiar edinmelerinden ötürü merhametiyle onlara muamelede bulunacaktır. Allah’ın rahmetine erişmek istiyorsan, o halde alışverişinde ve tüm davranışlarında müsamahakâr ol.
Enes b. Mâlik (ra) tarafından rivayet edildiğine göre, Rasulullah Hz.Muhammed (asv) şöyle buyurmuştur:
“Kolaylaştırın zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin!”( Buhârî, İlim, 11)
Dünya hayatı gelip geçici ahiret hayatı ise ebedidir. Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttaki olanlar için şüphesiz ki âhiret yurdu daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? En’am 32
Ehli dünya ile ahireti önemsiz gören ve inanmayanlar dünya hayatından başka bir hayat tanımadıklarını ahlak ve yaşayışlarıyla ortaya koyarlar.
Aziz Kur’an ise onlara şu gerçeği hatırlatarak cevap vermektedir: Âhiret kaygısı taşımadan sırf dünya ile meşgul olanlar için “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir.” Hayata anlam ve değer katan şeyler, Allah’ın hoşnutluğunu ve O’na yakınlaşmayı umarak yapılan hayırlı işlerdir. Böyle bir düşünce ve niyet taşımadan yaşanılan hayat ruhsuz,boş, mânasız ve faydasız geçirilen, tüketilen zaman ve kaynak israfından ibarettir.
Yüce Allah’a ve adalete inanan, bilinçli, sağduyulu ve sorumluluk sahibi olan müttaki kullar dünyada yaptıkları her işin hesabını Allah’ın huzurunda vereceklerini düşünerek yaşarlar. O’nun buyruklarına âsi olmaktan, yasaklarını çiğnemekten sakınanlar, emir ve yasaklarına tam bir saygı şuuruyla uyanlar, bu tutumlarıyla dünyada kendilerine tanınan fırsatı hakkıyla değerlendirdikleri için bunlar hakkında âhiret yurdu dünyadan daha hayırlı, daha güzel olacaktır inşaAllah.
Dünya hayatı imtihan, fırsat ve en güzel ürünleri devşirebilmek için bize Allahu Teâla’nın emanet verdiği bir tarladır. Ahiretin en güzel dereceleri, nimetleri, sarayları, köşkleri dünya hayatında yaptığımız iyiliklerle, hayırları çoğaltmaya bağlıdır.
Allah’ın yarattığı dünyada “…Ne yeryüzünde ne de gökyüzünde zerre kadar bir şey Rabbinden gizli kalamaz…” (Yunus 10/61)
“İnsan hiçbir söz söylemez(iş yapmaz) ki yanında (yaptıklarını) gözetleyen bir kaydedici hazır bulunmasın!” (Kâf 50/17)
“Sözünüzü (ister) gizleyin, isterse açığa vurun (aynıdır). Çünkü O, kalplerde olanı bile hakkıyla bilendir.” buyrularak Es Semi’ ve El Basir Allah’tan gizli kalabilecek en küçük bir ayrıntının olamayacağı vurgulanıyor.
İnsanın dünya hayatında yapıp ettiği her şeyin bir karşılığı olduğu gibi yaptığı iyi ve kötü işler onun hem dünya hayatındaki hem de ahiret hayatındaki konumunu,değerini belirliyor.
İnsanlar yapı gereği mücadeleci bir varlık olduğundan sürekli bir rekabet ve yarış içerisindedir. Kimi mal, kimi mülk, kimi güç, kimi makam, kimi arzuları peşinde birbiriyle ve sürekli yarış halindedir. Yüce Rabbimiz biz inanıp güvenen kullarına iyi, doğru ,güzel, hayır, erdem ve fazilet peşinde koşmamızı bunlarda iyilik ve hayırları çoğaltma yarışı yapmamızı emrediyor.
Herkesin yöneldiği bir istikameti ve hedefi vardır ki ona yönelir. Öyle ise (ey inananlar!) siz de iyi ve güzel hedefler koyarak hayır işlerinde yarışın. Nerede bulunursanız bulunun, Allah hepinizi kendi katında (mahşerde) toplayacaktır. Şüphesiz ki Allah, her şeye gücü yetendir. 2/148
Medyen toplumuna da kardeşleri Şuayb'ı (elçi olarak) gönderdik. Şuayb onlara dedi ki: “Ey milletim! Allah'a kulluk edin, O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. İşte size Rabbiniz tarafından açık bir delil geldi: Artık ölçüde ve tartıda dürüst olun, insanların eşyalarını eksik vermeyin, yeryüzünde huzur sağlandıktan sonra bozgunculuk çıkarmayın! Eğer inanıyorsanız sizin için hayırlı olan budur.”7/85
Medyen toplumunun iki önemli problemi vardı. Birincisi doğru inanç olmayışı, ikincisi adil bir ticari ahlakın olmayışı problemi. Bu ikisinin uygulanmayışında huzur bozulur ve bozgunculuk ortaya çıkar. Doğru inancın olmayışı ve uygulanmayışı sonucunda insan ile Allah arasındaki ilişki bozulur. Doğru bir ticari ahlak ve adalet olmayışında ise toplumsal yapı ile sosyal düzen bozulur.
Hayırlı olan ve huzurun hakim olması için Kuran ı Kerim’in reçetesi inanç bazında Allah’a gereği gibi imanla kulluk edin ve hiçbir şeyi şirk koşmayın ilkesidir. Toplumsal huzur ve güven ortamının oluşması için de ölçeği tam doldurun, ölçmede, tartıda adâletten ayrılmayın. İnsanların mallarını eksik teslim etmeyin, ürünün değerini düşürmeyin, bedellerini eksik ödemeyin,insanların mallarını kötülemeyin, haksız rekabet yapmayın, aldatarak, hile yaparak, fırsat kollayarak, gasp ederek insanların haklarını zayi etmeyin, zayiine sebep olmayın ilkeleridir.
Selam,dua ve muhabbetlerimle
Yunusemre, Manisa, Ramazan,Sahur
YORUMLAR