Halepçe katliamı mazlum bir halkın katliamlar zincirine eklenen tarifi zor acılarla yüklü Kerbelası ve Hiroşima'sıdır.
Halepçe Katliamı, tarihte dünyanın en büyük insanlık trajedilerinden biri olmasına rağmen uluslararası sömürü sistemi, AB,BM, ABD, NATO, İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Birliği …Halepçe'de işlenen bu insanlık dışı vahşete karşı kör, sağır ve dilsizler kesildiler. Saddam'ın en büyük suç ortağı emperyalist ve ikiyüzlü demokrasi sahtekârı Batı ülkeleri Halepçe'de yaşanan katliamı görmezden geldi. Çünkü katliamın asıl müsebbibi kendileriydi. Halepçe'de kullanılan kimyasal silahlar Avrupa devletlerinde üretilmiş olup AB ve ABD'nin izni ile Irak'a gönderildi.
Saddam'ın en büyük suç ortağı zulmüne destek olan veya engel olmayan herkes gibi en çok da emperyalist ve ikiyüzlü demokrasi sahtekârı Batı(l) ülkeleridir.
Demokrasi getireceğiz diyenlere,insan hakları ,adalet,eşitlik,özgürlük,hümanizm diyen Batı(l) için bunlar helvadan putlardır ve acıkınca hepsini yerler.
Ders almamız gereken tarih göstermiştir ki Halepçe, vahşi ve demokrasi sahtekârı Batının maskesinin mazlumların kanıyla düştüğü yerdir. Sömürgeci ve kan emici Batı ülkeleri kimyasal gazlarını Halepçe şehrinde olduğu gibi her zaman mazlum, Müslüman, kimliksiz, kimsesiz ve sahipsiz bir halk üzerinde adeta test etmişlerdir.
Bugün kandırmak ve kendi bölgesel ve sömürü sistemlerinin çıkarlarına hizmet ettirmek için Kürt halkına dost görünmeye çalışanların oyunlarına gelmemeli ve tuzaklarına dikkat etmeliyiz.
16 Mart 1988 tarihinde kundaktaki bebekten, beli bükülmüş ihtiyarlara,kadınlardan tutun da çocuklara kadar acımasız bir katliama şahitlik etmiş bir coğrafyanın adıdır Halepçe
Çocuk, kadın, yaşlı, hamile, düşkün, hasta,mazlum,mağdur ve mustazaflardan oluşan şehitler şehridir Halepçe.
İslami,insani,vicdani hiçbir tavırla bağdaşmayan,sivillere çok büyük zarar veren ,toplu ölüm ve katliamlarla sonuçlanan vahşetin adıdır Halepçe Katliamı.
'Daye behna seva te' yani 'Anne elma kokusu geliyor diyerek insanların daha fazla soluması ve etkisini arttırmak için zehrin elma paketiyle, sunulduğu zulümdür Halepçe.
Baas rejiminin diktatörlerinden, İslam Coğrafyası’nda, Hz. Allah’ın mülkünde insanların idari olarak kendisine emanet olduğu ve bu emanete ihanet edenlerden tarihteki zalim yöneticilerden biridir Saddam Hüseyin.
Saddam’ın zulmü Firavunu destekleyen Karun,Haman,Belam ve işbirlikçilerinin desteğiyle onların bu çağdaki karşılığı olanlarla devam ediyordu.Silah tüccarı emperyalist ve kapitalist zalimlerin kuklası veya kullanışlı ahmağı olan Arap ırkçısı baas ideolojilerinin zulüm başlarından Saddam onların piyonuydu ve işleri bitince zulmünün karanlıklarına terk ettiler.
Baas rejimlerinde ve özellikle Saddam döneminde kitlesel infazlar, sürgünler, sebepsiz yere tutuklamalar, inanılmaz vahşet hikâyeleri ve köy yakmalar, sıradan bir hal almıştı. Zulümle uygulanan haksız şekilde uygulanan zorunlu göçten kurtulanlar ve aileleri bir şekilde infaz edilir, protesto eden halk top ateşine tabi tutulurdu.
İran-Irak savaşında Tahran yönetimine destek verdiği iddiasıyla Hz Ali ‘nin tabiriyle ya yaratılışta eşin veya dinde kardeşin dediği ve her iki tanımın içinde yer alan ;Ayrıca vatandaşı, bin yıllık komşuluğu olan Kürtleri cezalandırmak için 16 Mart 1988’de Irak’ın Süleymaniye vilayetine bağlı Halepçe’de gerçekleştirdiği kimyasal katliamın, soykırımın adıdır Halepçe.
Irak'ın kuzeyinde, İran sınırının 15 km batısında, Süleymaniye vilayetinin 61 km güneydoğusunda, başkent Bağdat'ın 241 km kuzeydoğusunda bulunan ve nüfusunun çoğu Kürtlerden oluşan Halepçe, bundan 33 yıl önce tarih sayfalarına kazınan zalim ve vahşice yapılan katliamlardan birine sahne oldu maalesef.
Zulme, katliama, savaşa, soykırıma yaratılışta eşine ,dinde kardeşine anlamı “ganimet” olan Kur’an’daki bir sureden aldığı Enfal ismini verip bunu suiistimal etmesi ve menfi çıkarları için İslam’a ait kavramların istismar edilmesi Müminler ve vicdanını yitirmemiş tüm insanlar adına utanç verici bir olaydır.
Moğolların kötü mirasını devralan Saddam, Enfal operasyonları süresince gerçekleştirilen kara harekatları, hava bombardımanları, yerleşkelerin sistematik bir şekilde yıkılması, toplu zorunlu göçler, idam mangaları ve kimyasal silah kullanımı sonucunda köy yakılıp yıkılırken; camiler, okullar, hastaneler ve kiliseler yerle bir edildi.
Halepçe’yi zehirleme görevi zalim ve rezil “Kimyasal Ali” lakaplı insan kasabına verildi. Saddam, Halepçe katliamının baş sorumlusu olan kuzeni “Kimyasal Ali” lakaplı Hasan Ali Mecid’i önce Baas Partisi’nin Kuzey Bürosu Genel Sekreteri olarak atadı. Daha sonra kuzeydeki tüm devlet birimlerini yönetme yetkisi vererek kendisiyle eşdeğer yetkilerle donattı.
Kimyasal Ali, kimyasal silahın etkili olabilmesi için önce evleri konvansiyonel silahlarla bombalayarak camların kırılmasını sağlamış ardından kimyasal bombaları devreye sokmuştu. 16 Mart 1988'de zehirli gaz bombalarını taşıyan sekiz MiG-23 uçağı, Halepçe kasabasına bomba yağdırdı. İkinci saldırı başladığında ortaya kesif bir koku yayıldı. Kurtulanların “elma kokusu”na benzettiği kokuya kimse anlam verememişti. Mecid’in bombardımanda kullandığı hardal, sarin ve VX gibi gazların kokusunu genizlerinde hisseden Halepçe’deki canlılar birer birer toprağa düştü. İnsanlar, hayvanlar ve diğer tüm canlılar zalimane bir soykırıma maruz bırakıldılar
17 Mart’a kadar süren saldırılarda “kurtulabilirim” umuduyla kimisi kaçtığı dağ yolunda, kimisi ektiği tarlasında, kimisi bir duvar dibinde, kimisi ise yol ortasında soluduğu gazdan derileri yanmış ve solunum sistemleri çökmüş halde ölüme yakalandı.
Katliamın tanıklarından olan ve saldırıdan önce sığınaklara saklananlardan birinin ifadeleri ise dehşeti gözler önüne seriyordu. Kimyasal saldırıda üç çocuğu ile beraber eşini ve birçok yakınını kaybeden Ş.R. isimli Halepçeli kadının yıllar sonra bile Süleymaniye’de olanları anlatırken gözyaşlarına boğulması katliamın farklı boyutlarını gözler önüne seriyordu.“Ardı ardına bombalar atıldı. Önce çöp gibi kötü bir kokuydu. Sonra elma kokusuna benzer bir kokuya dönüştü. Sonra yumurta gibi kokmaya başladı. Dışarı baktım. Çok sessizdi, ama hayvanlar ölüyordu. Gözlerimiz gittikçe kızarıyordu ve bazılarımızın gözleri yaşarıyordu. Kaçmaya karar verdik. Koşuyormuş gibi hızlı hızlı nefes alıyorduk. Her tarafta insanlar ölüyordu. Çocuklarıyla yol alamayacaklarını anlayan anne ve babalar çocuklarını sokak ve yol kenarında bırakıyorlardı. İleri derecede yaşlılarda duvar diplerine bırakılıyordu. Koşuyorlar, nefes alamaz duruma geliyorlar ve ölüyorlardı. Sokaklar, duvar dipleri kıvrılmış cesetlerle doluydu. O günü dünmüş gibi hatırlıyorum ve hala uykularıma giriyor. ”
Katliama şahit olan başka birisinin ifadeleri ise şöyle:’’ Her şey karanlıktı, karanlık kaplamıştı her yanımızı, hiçbir şey göremiyorduk… Her tarafı sis kaplamış gibiydi ve hemen ardından herkes kör oldu, bazıları kustu, yüzler siyahlaştı, insanların koltuk altları ve kadınların göğüslerinin altı acıyla şişti. Daha sonra burunlarından ve gözlerinden sarı bir su aktı. Kadın çocuk, genç yaşlı insanlar feryat edip sağa sola kaçışıyorlardı. Sağ kalabilenlerin çoğu ağır görme bozuklukları veya bir ay süren körlük yaşadılar. Bazı köylüler dağlara kaçıp orada öldüler. Bombaların etki alanına yakın yerlerde bulunan diğerleri de bulundukları yerde öldüler. Gazı doğrudan soluyanlarda görülen belirtiler akşama doğru gittikçe kötüleşti. Çok sayıda çocuk ve yaşlı yol üzerinde öldü ve cenazeleri düştükleri yerde bırakıldı. Sağ kalıp da tedavi için Erbil'e veya diğer bazı yakın şehirlere gidenler tutuklandı ve tüm erkekler idam edildi.’’
Katliamın yarattığı ciddi toplumsal travmanın izleri aradan 33 yıl geçmesine rağmen Halepçe ve çevresine atılan zehirli ve kimyasal gazların etkisi halen sürmektedir. Dünya Sağlık Örgütü'nün resmi rakamlarına göre; 1988'den günümüze kadar bu kimyasal gazların etkisinden dolayı Halepçe ve çevresinde yaklaşık 50 bin kişi hayatını kaybetti, 62 bin kişi de sakat kaldı. Gözü dönmüş Saddam mezalimi gerek Halepçe'de gerek Halepçe öncesi ve sonrasında Batılı efendilerinden aldığı kimyasal ve biyolojik silahları mazlum Kürt halkı üzerinde adeta test ederek efendilerine olan sadakatini ve işbirlikçi yüzünü tüm çıplaklığı ile sergiledi.İşleri bitince hep yatıkları gibi kullandıkları Saddam’ı da ortada bıraktılar.
Çünkü Sultan Selahaddin’e ve onun manevi mirası olan davasına sahip çıkan torunlarını da sevmezler aslında(Takdir etmek zorunda kalmışlar). Batı(l)ıların her birinin elinde Kürt ve tüm mazlumların kanı vardır. Batı’nın her türlü ikiyüzlü politikalarına şahit olan günümüz insanı ve müminlerin bütün bunları görmezden gelmeleri esef vericidir. İkiyüzlü Batı devletleri, her zaman ve her yerde bölgesel çıkarları için mazlum ve mustazafları pazarlık konusu yapmaktan çekinmemişlerdir.
Zalim ve cani olan Saddam, ona biçilen rolü en güzel şekilde yerine getirdi. Son kullanma tarihi dolduğunda da yine onlar tarafından tedavülden kaldırıldı. Bugün artık Saddam yok. Fakat başta İslam ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok coğrafyasında Saddam'ın zülüm ve katliamlarını aratmayan toplu katliamlar hala devam ediyor. Çünkü uşaklık okullarından sadece Saddam yetişmedi. Bugün, daha önce yazılan başka katliamların senaryoları sahnelenmektedir. Çünkü Bunlar vampirler gibi kanla besleniyorlar. Tarihleri Katliamlarla doludur bunların. Bunlar Afganistan'da, Filistin'de, Irak'ta, Suriye'de, Halepçe’de, Arakan’da, Keşmir’de,İdlib’de ve İslam milletinin isimlerini sayamadığımız nice yerlerinde yüzleri,binleri hatta milyonları katledip harap ve hayalet şehirler oluşturdular.
Eskiden her türlü zulmü bizzat yapan emperyalist ve kapitalist zalimler, bu günlerde İslam Coğrafyasının her yerinde kaos ve savaş planlarını bizden devşirdikleri yerli işbirlikçi taşeronlarının eliyle Allah’ın arzında kan döküyor,fesat çıkarıyor,ekini ve nesli yok etmeye çalışıyor.
Tanıkların beyanına göre kokusu hoş olduğu için, havayı(ölümü) daha derin soluyormuş insanlar. Birkaç dakika içerisinde ölüm her yeri sarmaya başlamıştı.
Halepçe’de 16 Mart 1988’de yaklaşık 5 saat süren kimyasal bombardıman sonrası, çoğunluğu çocuk ve kadın 6 bin 357 kişi zehirlenerek öldü, 14 bin 765 kişi de ağır derecede yaralandı. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) raporuna göre bu kimyasal saldırı, günümüze kadar 43 bin 753 aşkın kişinin ölümüne, 61 bin fazla kişinin de sakat kalmasına sebep oldu.
Halepçe’nin trajedisi katliamdan yıllar sonra da devam etti.Zehirli gazlar daha sonraki kuşakları da etkiledi.
Süleymaniye Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Fuat Baban, 7 Aralık 2002 tarihli 'The Sydney Morning Herald' gazetesinde yayımlanan 'Experiment in Evil' başlıklı makalesinde,Halepçe'de özürlü doğum oranının Hiroşima ve Nagasaki'nin 4-5 katı olduğunu iddia etti.
Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır der İslam, kişisel menfaatlerini ön planda tuttukça da topraklarından kan gözyaşı ve ölümün hiç eksik olmadığı adı Müslüman olan 53 ülke, Saddam’ın Halepçe’de yaptığı vahşet karşısında. kör-sağır ve dilsiz olmayı tercih etmeleri İslam kimliği açısından izahı mümkün olmayan utanç verici bir durumdur maalesef.(Türkiye’mizi o dönem halka ve değerlerine darbe yapan K.Evren temsil ediyordu)
Halepçe Katliamı, 1 Mart 2010 yılında Irak Yüksek Ceza Mahkemesi tarafından “katliam-soykırım” olarak kabul edildi. Sonraki süreçte Irak Meclisi ve (IKBY) Meclisi de Halepçe’yi soykırım olarak tanıdı. Halepçe’nin içinde yer aldığı Enfal Katliamı Norveç, İsveç ve İngiltere tarafından “Kürt soykırımı” olarak kabul ediliyor.
İnsanlık tarihine kara bir leke olarak geçen Halepçe katliamının 33'ncü yıldönümünde katliamın tüm faillerini,destekleyenleri ve zulme engel olmayanları en çok da kimyasal gazları Saddam'a veren ülkeleri Hz.Allah’ın ve tüm lanetçilerin lanetine havale ediyoruz.
Müslümanlara iman,salih amel sabır ve hakkı tavsiye ederiz.
Selam
Dua ve
Muhabbetlerimle
Fi Emanillah...
A.Erkan FURKAN
15.03.2021
23.04 Kuşlubahçe /Şehzadeler/MANİSA
YORUMLAR