Kaçın bu Müslümanlardan, sığının İslam'a. Muhammed İkbal’in yaklaşık yüzyıl önce dediği noktaya gelip duruyoruz maalesef.
Esasen İslam ile Müslüman’ın birbirinden ayrı ifade edilmesi gerekliliği içimizi yakıyor. Ancak Müslümanların yaşadığı yerlerde o kadar çok olumsuz durum var ki bu ayrımın yapılması zorunlu ve gerekli hal alıyor. Nihayetinde Avustralya, Avrupa ve Amerika’da hidayeti arayıp bulan ve doğal sonucunda Müslüman olanlar genel olarak Müslüman oluş hikâyelerini aşağı yukarı şu cümleyle özetlerler: “Ben Müslümanlara, Müslümanım diyenlerin hallerine, işlerine, ahlaklarına bakarak, Müslüman olmadım. Kuran-ı okuyup anlayarak doğruyu Hz. Allah’ın kitabında görerek kalbimin mutmain olması sonucunda Allah’ın kitabına, dinine teslim olarak Müslüman oldum!”.
Kardeşlerimizin hidayeti bizi ziyadesiyle sevindirmekle beraber hali pür melalimizin kötü olduğunun da ifadesi ve ispatıdır. Aslında insanlar biz Müslümanlara bakıp Müslüman olmayı istemeliydiler. Merhum İstiklal Şairi ve Kuran Mütercimi Mehmed Akif’in ifade ettiği gibi: ’Bizi öldürmeye gelen bile biz de dirilmeliydi’’.
Hidayete eren bu güzel insanlar şayet mevcut Müslüman manzarasını esas almış olsalardı, Müslüman olmayı seçerler miydi? İslam’a teslim olurlar mıydı? Hayatlarındaki en büyük kayıptan kazanca geçerler miydi?...
Bu durumda yapmamız gereken ilk ve en elzem işleri düşünüp gerektiği gibi hayata tatbik etmemiz gerekme mi?
İslam ve Müslüman birbirini besleyen, güçlendiren, tamamlayan ve biri olmadan diğeri olunamayandır. Eğer İslam yoksa Müslüman da yoktur, Müslüman yoksa İslam da hükümsüzdür. İslam ve Müslüman Yüce Allah’ımızın bizler için seçip beğendiği ve razı olduğu kavramlardır. Hz. Allah bizlerden bu kavramların içini gereği gibi doldurmamızı ,ete kemiğe büründürerek hayata aktif iyi ve hikmetle müdahil olarak yansıtma misyonu yüklemiştir.
Yüce Allah’ımız Kuranı Kerim’in ( Maide: Gökten Gelen Ziyafet Sofrası) Maide Suresi 3.ve Hac Suresi 78. Ayetlerinde bizim için seçip beğendiği ve razı olduğu İslam ve Müslüman kavramlarını içselleştirip davranışa dönüştürmemiz için şöyle ifade eder:
‘’Bugün, kıyâmete kadar hiçbir değişim ve düzeltmeye ihtiyaç bırakmayacak mükemmel bir inanç sistemi ortaya koyarak ve bütün çağlara, kültürlere ve toplumlara uyarlanabilecek temel prensipler belirleyerek dininizi kemale erdirdim;
Böylece size vaad ettiğim nîmetlerimi tamamladım ve size din olarak, bir tek Allah’a kulluk etme esasına dayanan ve bütün Peygamberlerin insanlığa getirdikleri inanç sistemini, İslâm’ı seçip beğendim.
O hâlde, İslam’la şereflenen Müslüman olmanın gereği olarak bu ilâhî kanunlara sımsıkı sarılacak ve size yasaklanan her şeyden uzak duracaksınız!
Ve tam bir teslimiyetle, hakkını vererek, Allah yolunda cihâd edin! (O’nun size bahşettiği bilgi, beceri, mal ve yetenekleri sonuna kadar kullanarak, Kur’an’ın belirlediği hayat programını egemen kılmak amacıyla, hem insanı yoldan çıkaran azgın ihtiraslara, hem de yeryüzünde fesat çıkaran zalimlere karşı mücadele edin! Unutmayın ki, O Allah ki sizi insanlar arasından seçip bu yüce İslamla şereflenip Müslüman olma makâma yükseltti ve din konusunda size taşıyamayacağınız bir zorluk yüklemedi.
Aksine, bütün Peygamberler gibi, atanız İbrahim’in de izlemiş olduğu o mükemmel inanç sistemini size bahşetti. Önceki kutsal metinlerde de, bu Kur’an’da da size, yalnızca Allah’a boyun eğen, tüm varlığıyla O’nun hükümlerine teslim olan kimseler anlamına gelen “Müslümanlar” adını verdi ki,
Son Elçi, siz müminlere karşı güzel bir örnek ve şâhit olsun ve sizler de tüm insanlığa karşı hakikate şâhitlik eden örnek bir toplum ve âdil şâhitler olasınız.
Öyleyse, bireysel planda ve bedeni kulluğunuzun göstergesi olarak namazı kılın; ekonomik ve sosyal alanda Allah’ın tek rab ve ilah oluş gerçeğine teslimiyetin göstergesi olarak da zekâtı verin ve tüm benliğinizle Allah’a bağlanın! Çünkü sizin biricik dostunuz, veliniz, vekiliniz, sığınağınız ve tek Efendiniz O Allah’tır; Yüce Allah hem en güzel dost hem de en güzel yardımcıdır!
Yüce Allah’ımız İslam dininin esası ve ana kaynağı olan Kuran ı Kerim’i istisnai bir şekilde ilahi koruması altına almıştır. Daha önceki kitaplar, insanlar tarafından tahrif edildikleri için ve Kuran kıyamete kadar geçerli olacağından muhafazasını Hz. Allah bizzat üzerine almış ve bunu Kelamullah’ta Hicr Suresi 9.Ayette şöyle ifade etmiştir. ‘’Hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki, bu uyarıcı/hatırlatıcı mesaj olan Kuran’ı, ayet ayet Biz indirdik: ve yine hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki, [bütün tahriflerden] onu yine Biz koruyacağız.’’
İslam ve Müslüman bir birinin mütemmim cüzü olması hasebiyle birbirini tamamlar ve besler. Müslüman için mutlak olan İslam'dır. İnsanların İslam'a bakışları, yorumları algıları, yaklaşımları ve konumlandırmaları görecelidir. Ancak Allah'ın dinine samimiyetle teslim olan, gerçek anlamıyla ve gerçek maksatlarını tüm zamanlarda ve zeminlerde ihlasla uygulama gayretinde olan kişi, kişiler ve toplumlar vardı ve kıyamete kadar da var olmaya devam edecektir. Çünkü İslam dininin esası ve ana kaynağı olan Kuran, Hz. Allah’ın korumasındadır.
Ancak evrensel ve zaman üstü rahmet kaynağı olan Kuran’ın mesaj ve maksatları mezhebi, meşrebi, ırki, siyasi, sosyal, ekonomik v.b menfi çıkarlarla tahrifata uğratılan İslam, Allah’ın dini ve mutlak olmaktan çıkar zamana ve mekana göre insanların arzu. irade, istek heva ve heveslerine göre şekillendirilmiş ,muharref ve beşeri bir sisteme dönüşür.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de maalesef şahit olduğumuz gibi İslam'ın ruhundan uzak olan parçacı, bedevice ,cahilce sapkın, yetersiz ve kötü maksatlı olarak çarpıtılmış yorumları ve yanlış uygulamaları(işid, boko haram, haşdi şabi, Rus emperyalizmi için savaşan ve öncesinde zulüm için dua eden çeçenler!… ortaya atılmaktadır.
Gerçek İslam'ı tanımadan ,İslam’ın ruhundan uzak Müslümanlara bakıp çıkarımlarda ve hükümlerde bulunmak son derece tehlikeli bir zemin oluşturmaktadır. Dolayısıyla vicdanen, ahlaken aklen, mantıken ve adilane yapılacak en doğru şey İslam'ı ve Müslümanları birbirinden ayrı değerlendirmek olacaktır.
İslam’ı Müslümanların yaşantısından ibaret zannedip mevcut durumdan yola çıkarak öğrenme yaklaşımı sonu hüsranla bitebilecek çok büyük bir yanılgı olur.
Kanaatimce kendini İslam’a nispet eden insanlar olarak olarak yapmamız gereken en öcelikli elzem işimiz Ebu'l-A'lâ Mevdudî ‘nin dediği gibi :’’Gelin Müslüma Olalım.’’Çünkü, Müslümanların İslami bir model olmaktan ziyade yeniden İslam’ı öğrenmeleri şarttır. Muhammed İkbal’in diliyle de söylersek; ‘‘Müslümanlardan kaç, İslam’a sığın”, Mehmet Akif’in deyişiyle ifade edecek olursak “Müslümanlık nerde, bizden geçmiş insanlık bile!”
İslam inancımızda ümitsizlik haramdır ve Hz. Allah’tan ümit kesilmez. Ancak sosyal tedavinin tam ve doğru uygulanabilmesi ve hayırlı sonuçlanması teşhisin doğru konmasını gerektirir. Mütefekkirlerimizin de Müslüman kimliği ile ilgili böylesine yılgın ve ümitsiz sözler söylemesine sebep olan şeyler, Müslümanlığın Müslümanlarda eyleme ve harekete dönüşmeyen halidir.
Konunun daha iyi somutlaşması ve genel halin izahı için kendini Müslüman olarak adlandıran ve komşusu gayrimüslimin konuşması:
Gayrimüslim: Müslüman mısınız?
Müslüman: Evet.
Gayrimüslim: İçki kullanıyor musunuz?
Müslüman: Zaman zaman.
Gayrimüslim: Karı, kız?
Müslüman: Evet.
Gayrimüslim: İbadet?
Müslüman: Kem ,küm…
Gayrimüslim: Namaz?
Müslüman: Sabahları kalkamıyorum, işler, güçler…hem çalışmak da ibadet…,gece de yorgun oluyorum…
Gayrimüslim: Oruç?
Müslüman: Havalar çok sıcak, günler uzun, işim yorucu bu sebeple tutmuyorum.
Gayrimüslim: Kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Müslüman: Temiz kalpliyim.
Gayrimüslim: Ben Müslümanmışım da haberim yokmuş.
Meselenin özü İslam’dan neyi ve ne kadar anladığımız ve yaşadığımızdır. Bize bakıldığında veya sorulduğunda Kur’an ve İslam’la ilgili her şeye davranışlarımızla ,ahlakımızla verebileceğimiz cevaplar ve hissettirebildiklerimizdir. Yüce Allah’ımızın rızasını ve rehberimiz Allah Rasulu Muhammed as ‘ın örnekliğini dünyamızda ne ölçüde yaşattığımızdır.
Selam,dua ve muhabbetlerimle
Manisa
01.03.2022
04.45
YORUMLAR