Gençlik dönemi genellikle insan hayatının en dinamik en üretken ve en kıymetli zaman dilimini ifade eder.
Genç, yaşı ilerlemiş anlamından yola çıkarak bıkkınlık ve tükenmişlik sendromuna girmesi beklenmeyen ve bu tüketici toksik duygulara teslim olmaması gereken dinç ve ümitvar kişilerin niteliğidir. Genç kelimesinin gelişmesini tamamlamamış anlamından yola çıkarsak sürekli ilerleyip gelişebilme potansiyeline sahip, gelişmeye ve ilerlemeye açık olan kişilikleri ifade eder. Genç, gençlikteki niteliklerini koruyan özelliklerini sürdürerek muhafaza eden anlamı da taşır.
Hazine kelimesi ise değerli şeylerden oluşan servet, kıymetli şeylerin bulunduğu, korunduğu ve saklandığı yer. Hazine, değerli kaynak anlamıyla birlikte saklı iken veya gömülü olan atıl potansiyellerin arayıp bulmakla keşfedilen değerlendirilebilir haldeki kıymetleri ifade eder.
Bütün bu güzel anlamları barındıran genç ve hazinenin birleşmesi ile ‘’Nûrun alâ nur’’ yani nur üstüne nur, iyilik üzerine iyilik, güzellik üzerine güzellik olur.
İnsanoğlunun hayat ile ölüm arasındaki serüveninde sınırlı ve süreli olan gençlik dönemi bir bakıma en değerli varlığımızdır.Dünyadaki sonlu ve sınırlı ömrümüz çağlayan gibi akıp giderken bu hazineyi ihmal ve israf etmeden en güzel şekilde değerlendirmeliyiz
Gençlik hazinemizi baki kalacak anlamlı ve amaçlı işler yapmak için tembelliğe ve ümitsizliğe hiçbir zaman fırsat vermeden
Arif Nihat Asya’nın dediği gibi:
Yürü, hâlâ ne diye oyunda oynaştasın ?
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
…
Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın...
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini...
Göster : Kabaran sular nasıl yıkar bendini ?
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini
Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
…
Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!
Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!
Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan !
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan ....
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin !
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...
Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın ?
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
Gençliğimizin bu bilinci her işin daha iyisini yapmak için bizi motive eden; hayra motor, kötülüğe fren olan bir sorumluluk ahlakı kazandırır.
İnanç dünyamız açısında da gençlik dönemi ve ömrün tamamı için şu ilkeyi unutmamak gerekir: Dünya ahiretin tarlasıdır; Ahiret dünyada yapıp ettiklerimizi ya da yapmamız gerekirken yapmadıklarımızın karşılığını bulacağımız ve alacağımız yerdir.
İnsan hayatında ve fani dünyada bazı kayıpların telafisi zor, bazı kayıpların telafisi de imkânsızdır. Telafisi zor veya imkânsız olan en kıymetli hazinelerden birisi de gençlik dönemidir. Gençlik dönemi geri gelmez aynı
Yunan filozof, Efesli Herakleitos’un dediği gibi : Aynı suda iki kez yıkanılmaz.
Herakleitos kendisinden önceki filozofların evrende kalıcılık ve sürekliliği boşuna aradıklarını, oysa evrende kalıcılık olmayıp, mutlak bir değişmenin söz konusu olduğunu savunmuştu.
Allah Resulü Hz.Muhammed aleyhissalatu vesselamın buyurduğu: “Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganimet bil:
İhtiyarlığından önce gençliğini,
Hastalanmadan önce sıhhatini,
Fakirliğinden önce zenginliğini,
Meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini ve
Ölümünden önce hayatını!” (Buhârî, Rikāk, 3; Tirmizî, Zühd, 25)
Allah Rasulü Hz.Muhammed (asv) insanoğlunun aldandığı ve kıymetini bilmediği, ihmal ettikten veya kaybettikten sonra hayıflanacağı iki nimetten bahseder: Sıhhat ve boş vakit.
Hayatta her şeyin bir maddi tarafının yanında bir de manevi tarafı vardır. Maddi kayıplar zamanla telafi edilebilirken manevi kayıpların zararı ve bedeli daha zor ve ağırdır.
Gençlik hazinesini iyi değerlendirmeyenler iflas etmiş bir esnaf bir işadamı gibidir.
Allah Rasulü Hz.Muhammed (asv) birgün ashabına/arkadaşlarına “Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sordu.
Ashâbı, “Bize göre müflis, parası ve malı olmayan kimsedir.” dediler. Bunun üzerine Hz.Muhammed (asv), “Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekâtla gelir. Aynı zamanda şuna sövmüş, buna iftira etmiş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş ve şunu dövmüş bir hâlde gelir. Bunun üzerine iyiliklerinin sevabı şuna buna verilir. Üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yüklenir. Sonra da cehenneme atılır.” Asıl müflis budur buyurdu.
Bizler de yanlış yerlerde ve yanlış işlerde bulunmamak için, gençlik hazinemizi ve hayatımızı israf etmemek, maddi ve manevi anlamda müsrif durumuna düşmemek için; Rabbimiz Allah’ın bizlere Kur’an-ı Kerim’de rahmetiyle çizdiği yol haritasına, bizlere önder ve örnek gönderdiği elçisi Hz.Muhammed asv’ın uygulamalarına riayet etmeliyiz.
Selam ,dua ve muhabbetlerimle…
A.Erkan FURKANOĞLU
Güzelyurt/Kıbrıs
09.12.2023
YORUMLAR