Her şeyi hikmetle yaratan, yaşatan, takdir eden ve nimetlerinin karşılığını vermek bir yana, isimlerini dahi saymaktan aciz kalacağımız Rabbimize razı olacağı şekilde sonsuz hamd-ü senalar olsun.
Yüce Allah’ımız, Er Rahman isminin tecellisi olarak herkesin hidayetini ister. Muhatap aldığı insanı irade, akıl, ruh, vicdan, konuşma, üretme ve fıtratına uygun şeyleri arayıp bulma nitelikleriyle olağanüstü bir şekilde donatmıştır. İnsana verdiği bu özel ve güzel nimetlerin kullanılması, bu nimetlerin şükrü olacak ve bu nimetler şükrü eda edildikçe daha da artmaya devam edecektir.
Yüce Allah’ımızın en büyük nimetlerinden biri de hidayettir. İlk insandan günümüze, günümüzden geleceğe hatta yeryüzündeki son iradeli varlığa kadar herkesin hidayetini istediği için insanın fıtratında Hz. Allah’a inanıp güvenme ihtiyacını var edip canlı tutmuştur. İnsanın fıtratındaki bu açlığı ve ihtiyacı doğru şekilde karşılaması için de insanlığa vahiy ile birlikte örnek ve önder olması için peygamberler göndermiştir.
Hz. Allah, insanlığın hidayet bulması için gönderdiği mesajlar tahrif edilince de kıyamete kadar muhafazasını bizzat kendi üzerine aldığı Kelamullah’ını (rahmet, hidayet ve şifa kaynağı) koruyacağını Aziz Kur’an’da Hicr Suresi 9. Ayette ’’Kesin olarak bilesiniz ki bu kitabı kuşkusuz biz indirdik ve onu mutlaka koruyan da yine biziz.’’ Diyerek duyurdu.
Her şeyi ölçülü, dengeli, hikmetli, anlamlı ve amaçlı yaratan El Hadi olan Allah’ımız, hidayeti herkes için istemekle beraber insanın da hidayeti samimi bir şekilde istemesini, aramasını ve gereğini yapmasını bekler. Kulundan hidayet talebi ve gayreti gelince zaten hidayet vermek için her şekilde kullarına rahmetiyle muamele eden Hz. Allah, isteyene istediği hidayeti verir.
Rabbimizin bize rahmetiyle nasip ettiği hidayet, Bakara Suresi 5.Ayette ki ifadesiyle:’’ İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.’’ İşte bu bizim en büyük ve en önemli zenginliğimizdir.
Sizlere belki de bildiğiniz bir hidayet hikâyesi aktarmak istiyorum.
Sokaktaki Fatih'ten, camideki Fatih'e(kendimizi, çocuğumuzu ya da en sevdiklerimizi Fatih’in yerine koyarak, empati kurarak ,dersler ve çözümler çıkarmak,bir şeyler üretmek için değerlendirelim)
15 milyonluk İslambol Şehri.
İstanbul , Sarıyer, Tarabya Camisi.
Sarıyer Müftülüğü ’nün katkılarıyla (Hz. Allah her doğru, güzel, iyi, hayırlı iş yapan herkesten razı olsun
(Tüm mükemmelliklerin sahibi ve kaynağı olan Hz. Allah’ımızın sevdikleri: İyiliğin kaynağı olan Hz. Allah, iyileri, iyilik edenleri, iyiliğe teşvik edenleri, iyiliğe adananları sever.
Sevdiğini hem sevdiklerine hem de mahlûkatına sevdirir. Sevdiğini hiç üzülmemek üzere ahirette ebediyen sevindirir.
Hz. Allah, günah işlemekten vazgeçip pişmanlıkla kendisine yönelenleri, tek ve dosdoğru yolunda ilerleyenleri, tövbeyi, tövbe edenleri, tövbeyi teşvik edenleri, tövbeye vesile olanları sever.
Temizliği, temiz olmayı tercih edenleri, temiz kalmak için gayret edenleri, kirlense bile tekrar tekrar temizlenenleri, maddi ve manevi temizliği değişmez hayat programı haline getirenleri sever.
Hz. Allah’a sorumluluk duygusuyla hesap verilebilir bir hayat yaşamak için gayret edenleri sever.
Hz. Allah’ın rahmeti, lütuf ve ihsanı olarak ikram ettiği rızkı gerek bollukta cömertçe gerekse darlıkta mutedil bir şekilde infak edenleri sever.
İmtihan olan hayatımızın her türlü durumunda, sevinçli zamanlarında da kederli zamanlarında da ana mahkûm olmadan Hz. Allah’tan ümidini kesmeyenleri sever.
Hz. Allah kendi rızası dışında hiçbir karşılık gözetmeden, bolluk ve refah günlerinde olduğu gibi; Kriz, fakirlik endişesinin kendisini yoğun hissettirdiği ekonomik darboğazlardan geçerken de fisebilillah gönüllü, güler yüzlü ve başa kakmadan infak edenleri sever.
Hz. Allah, ahdini yerine getirenleri sever.
Dünya ve ahiret azaplarından korunmak için gereğini yerine getirenleri sever.
Dosdoğru söz söyleyenleri ve sözünün gereğini yapanları sever.
Üstünlüğü takvada gören ve takvaya dayalı düzeni isteyen bu sistemi ihya ve ikame etmek için samimi mücadelesini verenleri sever.
İhsan şuuruyla kulluk ve sorumluluklarını yerine getirmenin gayretini sürdürenleri sever.
Şahsiyetli davranan ve şahsiyetli bir medeniyet kurma mefkûresi için rahatından vaz geçenleri sever.
Taşa, toprağa, bitkiye, çiçeğe, yaprağa, ağaca, tohuma, fidana emanet ve şahit gözüyle bakanları sever.
İnsana, insanın haysiyetine, onuruna, şerefine ve tüm erdemlerine sahip çıkanları ve bunları koruyup geliştirenleri sever…)
Kuran'ı Kerim ziyafeti, sohbet ve duayla taçlandırılmış muhteşem atmosferin sıra dışı bir misafiri vardı.
Program sunucusu kendisini anons ettiğinde cemaat şaşırdı.
Kürsüye davet edilen kişi 33 yaşında, 17 yıl uyuşturucu bağımlısı olarak yaşamış Fatih isimli bir gençti.
Selam vererek başladı konuşmasına.( Hz. Allah, günah işlemekten vazgeçip pişmanlıkla kendisine yönelenleri, tek ve dosdoğru yolunda ilerleyenleri, tövbeyi, tövbe edenleri, tövbeyi teşvik edenleri, tövbeye vesile olanları sever.)
Nasıl bağımlı olduğunu, neler yaşadığını anlattı.
Anne ve babasının öldüğünü bile idrak edemediğini, evlendiğini ama iki çocuğuyla eşinin kendisini terk ettiğini,
Elektronik Mühendisliği okuduğu üniversiteden atıldığını, iki buçuk yıl sokaklarda yaşadığını anlattı.
İntihar etmeyi çok düşündüğünü ancak annesinin küçükken soba başında anlattığı ‘evladım Allah iki şeyi affetmez, biri kendisine şirk koşanı, diğeri de intihar edeni’ sözünün aklına geldiğini düşünerek intihar edemediğini söyledi.
(İmtihan olan hayatımızın her türlü durumunda, sevinçli zamanlarında da kederli zamanlarında da ana mahkûm olmadan Hz. Allah’tan ümidini kesmeyenleri sever.)
Anlattıkça cemaatin gözleri yerinden fırlayacakmış gibi açıldı.
‘Aranızda benim gibi bağımlı 20 arkadaşım var’ deyince cemaat biraz şaşkın, biraz ürkek sağına soluna baktı gayrı ihtiyari...
Ama o 20 kişiyi ayırt edemedi, edemezdi...
Çünkü hepsi namaza gelmiş ve namazın, zikrin ve Kuranı Kerim’in manevi iklimiyle meşguldü...
Sonra hikâyesine devam etti Fatih...
Bir gün ışıklarda duran arabalardan para isterken arkadaşımın annesi olan bir hanımefendi –Fatih sen misin dedi? Ben tanımadığım halde yakınlık kurup, daha fazla parasını alabilmek düşüncesiyle evet benim dedim. (Bu arada 300-400 TL’sini de aldım.)
Bana yardımcı olmak istediğini söyledi, beni o esnada Çin’de bulunan arkadaşımla görüntülü olarak görüştürdü ve hastaneye götürdüler.
Götürdükleri hiçbir hastane beni kabul etmedi, 1.90 boyunda 40 kiloya düşmüş haldeydim. Beni gören doktorlar ümidi kesmişler ve kendi hastanelerinde ölmemi istemiyorlardı.
Sonunda BAYDER (Bağımsız Yaşam Derneği) beni kabul etti. Ölecekse de burada ölsün, hiç değilse kefenler, defnederiz demişler.
Orada olmanın benim için çok büyük anlamları vardı; birincisi çatısı olan bir yerde yatacaktım, ikincisi karnımı sıcak bir aşla doyuracaktım, üçüncüsü ise banyo yapabilecektim. Bunların bizim gibi sokaklarda yaşayanlar için ne anlama geldiğini bilemezsiniz.
Allaha sonsuz hamd-ü senalar olsun tedavi sürecim iyi gitti, bağımlılıktan samimi gayretime Rabbimin yardımıyla kurtuldum ve şu anda bu derneğin bir gönüllüsü olarak bağımlıların rehabilitasyonunda görev alıyorum.
Anlattıklarının etkisinden cemaat mahzundu.Sözlerini tamamladıktan sonra, dua ve musafahalaşma yapılırken bütün cemaat bu hikayeyi konuşuyordu.
Namazı müteakip o yirmi genci ağırladık.İsimleri Ali, Hasan, Mehmet, Muhammet...Her birisinin farklı bir hikâyesi var.
Kuran Kursu okumuş olanı da Hafız olanı da var aralarında.
İstanbul’da bulunanı, Anadolu’dan geleni, Hollanda’dan geleni de...
Zengin olanı da, fakir olanı da...
Toplumun hemen hemen her kesiminden, yaş grubundan insan var ki hepimizin sorumlu olduğu ve yapabileceği bir şeyler olan.
50 yaşındaki ressam, 37 yaşındaki elektronikçi, bayan kuaförü, avukat kâtibi...
Adeta beynimiz dumura uğruyordu hikâyeleri dinledikçe...
Aileler evlatlarının uyuşturucu bağımlısı olduğunu fark edene kadar 3-4 yıl geçmiş oluyormuş.
Bu konuda en büyük yanılgı ise, ebeveynlerin; ‘benim çocuğum yapmaz’, kullananlar içinse; ‘istediğim zaman bırakabilirim.’ düşüncesi olduğunu söylediler.
Derken sözü 38 yaşındaki Yücel Kuran aldı;
Her şeyimi kaybettim, 19 tane minibüsüm vardı, onlarca çalışanım vardı şimdi hiçbir şeyim yok.
3 yıl sokaklarda yaşadım. Sokaklarda yaşayanları sokak köpekleri sahiplenirmiş, beni de bir köpek sahiplendi. Kendim için insanlardan bir şey istemek izzeti nefsime dokunuyordu, köpeğe diye lokantalardan yemek artıklarını alıyor, köpeğimle beraber Bakırköy Devlet Hastanesi’nin bahçesinin bir köşesinde, kendimize mekân tuttuğumuz yerde yiyorduk.
Saat 17.00 olunca hastanenin kapıları kapatılır, bizi de dışarı atarlardı. Bazen belediye ekipleri köpekleri toplardı, nereye götürüyorsunuz diye sorardık, öldüreceklerinden endişe ederdik. Çünkü sevdiklerimiz tarafından sahipsiz bırakılmıştık ve bizi seven ve sahip çıkan bizim de sevdiğimiz köpeğimizi de kaybetmek istemiyorduk. Hayvan barınağına diye cevap verirlerdi.
Hayvan barınağına...
Ya biz ne olacaktık?
Eşrefi mahluk olan insan...?
Ve can alıcı hususlara temas ederek bizleri derin düşüncelere sevk etti.
-Şimdi bizi dikkatle, merakla dinliyorsunuz ve üzülüyorsunuz.
Buradan çıkınca ne olacak biliyor musunuz?
Unutacak ve normal hayatınıza devam edeceksiniz.
Bir şeyler yapın abilerim Allah aşkına!
Bir şeyler yapın Allah rızası için!
Elinizden ne geliyorsa sadece onu yapın! ...Geç olmadan!.. İş işten geçmeden! ... İnsanlık ve insanlar ölmeden! …
Bizler çok şükür bir yer bulduk, elimizden tutan, sahip çıkanımız oldu, ya bulamayanlar, ya hala dışarıda yaşayanlar ne olacak?
Ben dört tane kitap yazdım, bir tanesi basıldı ve dernek yararına satışa konuldu, benim elimden bu geliyor, sizin elinizden daha fazlası gelebilir!...
Kesinlikle kardeşimiz haklı ki hepimizin elinden gelen çok şeyler var ve Rasulullah as şöyle buyurur:
Her kim bir kötülük(yanlış,hata,günah) görürse, eğer gücü yetiyorsa eliyle düzeltsin. Yetmezse, diliyle düzeltsin. Onu da yapamazsa, hiç olmazsa kalbiyle buğz etsin. Fakat bu, imanın en zayıf mertebesidir.”(Tirmizi,Fiten 11)
Bu örneklik gereği birey olarak kadın, erkek, zengin, fakir, genç, yaşlı, görevli veya gönüllü her birimizin, tüm resmi ve özel kurum ile kuruluşların, vakıf, dernek ve STK’ların yapabileceği çok şeyler var, iş birliği ve iş bölümüyle herkes samimiyet ve gayretle iş yapıp sonuçlandırmalıdır.
Hiçbir iyiliği karşılıksız bırakmayan, hiçbir şeyi zayi etmeyen, hayırlı işlerin karşılığını kat be kat veren Allah için bir şeyler yapın!..
Allah, Ahiret, İman, Kuran Peygamber ve Ahlak sevgisinden mahrum kalan veya bırakılan her çeşit ahlaksızlığa sürüklenen zavallı her bir insanın, gençliğin vebali hepimizin boynundadır.
Rabbimizin sevdiği ve razı olduğu işleri insanlara aktarmak, öğretmek, örneklik teşkil etmek dünyadaki en önemli ve en büyük gaye olmalıdır.
İnsanlığın kurtuluşu da Hz. Allah’ın emir, tavsiye ve yasaklarına uymakla ve her alanda doğru uygulamakla mümkündür.
Devleti idare edenlerin en mühim ve asli vazifesi: İnsanı yaşat ki devlet yaşasın düsturunca insana ve değerlere yatırım yapmaktır, insani ve manevi değerleri kazandırmak, arttırmak olmalıdır.
Allahu Teâlâ tüm insanlığa hidayet nasip eylesin… Hepimizi yolunda ve rızasında daim ve kaim eylesin…
Bütün insanlık ailesinin yar ve yardımcısı olsun… Hepimize dünyada da ahirette de iyilikler, güzellikler versin…
Dünyada da, ahirette de razı olsun ve razı eylesin…
Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsun… Tâ-Hâ Suresi 47
Selam,dua ve muhabbetlerimle…
08.02.2022 Yunus Emre / Manisa.
YORUMLAR