Kâinattaki her şeyi yaratan, her canlıyı besleyen, tüm rızıkları nasip eden erişilmez sonsuz güç ve tam iktidar sahibi Allah'tır. Bu inançla nasibine, hakkına, kendisi için takdir edilene inanıp güvenen yolda kalmaz.
Şöyle bir soru akıllara gelebilir: Afrika’da veya dünyanın başka yerlerinde insanlar neden açlıktan ölüyor?
Rahmet ve merhamet sahibi Allah, her canlıya yetecek kadar havasını verdiği gibi, her canlının hayatını devam ettireceği kadar gerekli olan rızkı da verir. Zerre kadar olan spermden mucizevi bir varlık olan bebeği yaratan, yaşatan, rızıklandıran ona anne ve annenin göğsüne onun ihtiyacına uygun süt nasip eden Allah’tır. Bebeği anneden, sütten, rızkından mahrum edenler bebeğin katilleri olur.
Afrika veya dünyada açlığın, fakirliğin yaşandığı her neresi olursa olsun o yerlerde açlıktan vefat edenler, rızıksızlıktan değil, Allah’ın onlara yer altından ve yer üstünden gönderdiği nice zenginliklerin ve diğer rızıkların, emperyalistler tarafından sömürülmesinden, zalimler tarafından alınmasından dolayıdır.
Ya da soruları daha da zorlaştıralım.
Allah, dünyadaki haksızlıkları neden durdurmuyor?
-Savaşları neden sonlandırmıyor?
-Kötülüklere neden engel olmuyor?
Birisi veya birileri hayat, nefes, rızık hakkımızı gasp ettiyse mahrumiyetimizin, mağduriyetimizin ve maktuleyetimizin sebebi budur. Sebepler dairesinde bu durumların müsebbibi olan gasp edicileri, zalimleri, kötüleri görmeyip suçu Allah’a atmak; Sorunu kökünden çözmek ve sorumluluklarımızı ifa etmek yerine işin kolayına kaçmakla beraber ahmakça ve zalimce bir tutum olur.
Hayatta her şey normal olduğunda, soluduğumuz hava varken oksijensiz kalıp ölmeyiz. Ancak oksijensiz bırakılırsak, nefesimiz kesilirse ölmüş olmakla beraber aslında ve daha doğrusu öldürülmüş oluruz.
Allah'ın insanlar için verdiği rızkı bazı zalimler onların ellerinden alıp ölmesine sebep olabilir. Bu durumda o canlı rızıksızlıktan değil, ona verilen rızıktan mahrum edildiği için vefat etmiştir, buna sebep olan da katil olmuştur. Katili görmeyip herkes için yeterli rızkı yaratan ve adil dağılmasını isteyen Adil ve Rezzak Allah’ı suçlamak, en büyük nankörlük ve zulüm olur.
Rabbimiz Allah’ın bu dünyadaki her kötülüğe direkt engel olmaması ise, imtihan dünyasında olmamızdandır. Bu dünya bir imtihan salonudur ve yanlış yapana da doğru yapana da müsade edilmiştir. Eğer yanlış yapanlara müdahale olsaydı bu imtihan salonunun bir anlamı olmazdı.
Şunu da belirmek gerekir ki: Bir şeye izin vermek ayrıdır, o şeyden razı olmak ayrı şeylerdir. Allah’ın bir şeye izin vermesi o şeyden razı olduğu anlamına gelmez. Allah isteyenlerin günah işlemesine, harama girmesine, yanlış yapmasına izin verir ama bunların hiçbirinden razı olmaz.
Dünya hayatındaki imtihan gereği her kötülüğe, günaha, yanlışa direkt müdahale etmesi gereken insanları imtihan eden Allah değildir. Dünyadaki olaylara müdahaleyi yapması gereken, Allah’ın imtihan ettiği ve işlerine göre kıymet verip değerlendireceği insanlardır.
Dünya imtihanımızda iyilik yapanların karşılığı en güzel şekilde hemen verilseydi veya kötülük yapanların cezası da hemen uygulansaydı artık bu dünya bir imtihan salonu olmaktan çıkacaktı.
Allah insanları imtihan etmek üzere yaratmıştır. Bu imtihanın adalet anlayışına uygun olması için, imtihana tabi tuttuğu herkese iyi ile kötüyü fark edecek bir fıtrat, vicdan ve akıl gibi nimetlerle donatılmış halde istediğini yapabilecek bir tercih hakkı ve özgür irade vermiştir.
Hayat imtihanında bize düşen çokça iş var ve sınandığımız süre içerisinde sorumluluklarımızı en güzel şekilde ifa etmektir.
Allah neden kötüleri, zalimleri durdurmuyor, yok etmiyor sorusuna öncelikle cevabımız şu olmalı: Bizleri yarattı ve gücümüze, imkânlarımıza göre sorumluluklar yükledi.
Yeryüzündeki ve göklerdeki her şeyi insan için, insanı da kendine kulluk yapması ve bu kulluğun en güzel uygulama alanı olan imtihan dünyasında her türlü iyiliği, hayrı, güzelliği yaparak yaşayarak, teşvik etmek; Her çeşit kötülükten de uzak kalarak ve sakındırarak erdemli, adil ve emin yaşama yükümlülüğünü her insana elzem bir misyon olarak verdi.
Savaşları durdurmak tüm insanların görevi, barış yapmak ve barışları kalıcı kılmak da tüm insanların(bizlerin)görevidir.
Dünyadaki açlığı,
yoksulluğu,
fakirliği,
gelir dağılımındaki adaletsizliği,
her türlü ayrımcılığı,
ötekileştirmeleri bitirmek de tüm insanların sorumluluğundadır.
Herkes gaflet ve tembellik içinde bir başkasından beklemeye devam ederse sekiz milyar insan ben tek başıma ne yapabilirim ki diye umutsuz ve pasif olursa bir değeri olmayan sekiz milyarlık bir yığın olurlar.
Samimi bir inançla kendimi, çevremi, milletimi, insanlığı değiştirebilir ve daha iyi hale getirmek için gayret edebilirim dediği anda ‘’Kelebek Etkisi’’ oluşmaya başlar ve hayata iyi veriler girmemizle birlikte daha iyi sonuçlar çıkması için her şey daha iyi daha güzel ve daha hayırlı olma sürecine girer.
Allah neden kötüleri, zalimleri durdurmuyor sorusuna son ve en önemli cevabı, Nahl Suresi 61. ayette yine Allah veriyor:
Eğer Allah insanları yaptıkları kötülük ve zulümler yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onlara belirlenmiş bir sürenin sonuna kadar mühlet tanıyor. Ama süreleri dolduğunda onu bir an bile ne erteleyebilirler ne de öne alabilirler.
Selam, dua ve muhabbetlerimle
A. Erkân FURKANOĞLU
Lefke /KKTC
YORUMLAR