İnsanlığın tamamına rahmet, saadet, bereket, huzur, emniyet olsun diye gönderilen İslam dini; genel bir sınıflandırma açısından inanç, ibadetler ve ahlak alanlarından oluşur.
Muhakkak ki inanç alanı temel alan olup diğer ikisi olan ibadetler ve ahlak, inanç esaslarından beslenerek gelişip yükselir. Çürük, hatalı, eksik, yanlış, bozuk, dayanıksız, kötü bir temelden kaliteli, güzel, doğru, iyi bir bina çıkmayacağı gibi batıl bir inanç alanından doğru bir ibadet ve ahlak hayatı ortaya çıkamaz. Bunun içindir ki dinin temeli, ana unsuru ve diğer tüm alanların besleyici kaynağı olan inanç alanının mutlak doğru olması en önemli ve öncelikli alandır.
Hakkı, mutlak iyiyi, doğruyu, güzeli ve her türlü hayrı temsil eden Allah’ın son dini İslam inancından beslenen ibadetler ve ahlak tüm insanlık için nice hayırlara vesile olma misyonunu ve potansiyelini sürekli canlı tutar. Kur’ân-ı Kerim’in önem ve öncelikle yoğun şekilde imana, inanca vurgu yapması, hemen her vesile ile ulûhiyete dikkat çekmesi; kıyamet, ahiret, hesap, cennet ve cehennem gibi konulara göndermede bulunması bundan dolayıdır.
Yüce Allah’ın iman edenlere seslenerek, Ey iman edenler! (Görünüşte değil gerçekten) İman edin; ALLAH’a (inanıp güvenin), (her şeyin Rabbi, sahibi, yegâne hâkimi ve kuluna kâfi; -her konuda yeterli, kefil ve vekil- olduğuna;) Rasulü’ne, (Hz. Peygamberin en güzel örnek-model, en mükemmel rehber ve Sünnetinin hayat sistemi ve huzur prensipleri olduğuna;) Rasulü’ne indirdiği Kitabı’na, (Kur’an’ın, ekonomiden siyasete, dış ilişkilerden sosyal adalete, bütün temel hüküm ve haberlerinin Hakk ve hayırlı olduğuna, bu İlahi kanunlara aykırı bütün kurum, kural ve oluşumların şaşkınlık ve şeytanlık sayıldığına, İlahi hükümleri bırakıp, bâtıla tâbi ve taraf olanların inkâra ve tuğyana saptığına) ve daha önce indirdiği Kitap(ların aslına ve esaslarına) iman edip güvenin (ve amelinizle-tarafgirliğinizle, davranışlarınızla bunu sürekli ispatlayıp gösterin). Kim Allah’ı, Meleklerini, Kitaplarını, Elçilerini ve Ahiret Günü’nü inkâr ederse, şüphesiz o uzak ve derin bir sapkınlıkla sapıtmıştır. Nisâ Suresi 136. Ayet
Çok dikkatle anlaşılması, incelenmesi ve sürekli içselleştirilmesi gereken bir ifade olarak: ‘’Ey iman edenler, iman edin. ’Rabbimiz Allah ezeli ve ebedi kelam sıfatının sahibi olarak hikmetli kitabı Kur’an-ı Hakim’de hikmetli mesajlarıyla ve yine hikmetine binaen seçtiği kelimeler özel ve önemlidir. İman edenlerin yine imana çağrılması edebî bir harika olarak, Mü’minler, yeniden ve gönülden imana çağrılıyor. Bir insanın mü’min olması ancak âyette geçen esaslara inanmasıyla mümkündür. Âyette “ey mü’minler” diye hitap edilenler bu esaslara inananlardır. Ona rağmen tekrar imana davet edilmeleri, imanın yürekten ve samimi olması ve inanılanların pratik hayatta karşılık bulması gerektiğini anlatıyor. Nûr sûresinin 24/62. âyetinde “Mü’minler ancak Allah’a ve Rasûlün’e inananlardır” buyrulmaktadır. Demek “inandım” demek yetmiyor, imanın gönülden olması, iman esaslarının benimsenmesi ve hayata geçirilmesi gerekiyor.
Ahirete inanmak diğer bir ifadeyle ahirete güvenmek, dünya hayatından sonra başlayıp ebediyen devam edecek ölüm sonrası hayatın yaşanacağına inanıp güvenmektir. İsrâfil (as)’ın sûra birinci üfleyişiyle başlayacak ve cennetliklerin cennete, cehennemliklerin de cehenneme girmesine kadar bütün âhiret hallerini içine alan hayata inanıp güvenmektir.
İnşaAllah bu yazı dizisinin devamı olacak
Selam,dua ve muhabbetlerimle…
A.Erkan FURKANOĞLU
Kıbrıs /Kktc
16.03.2024 04.45
YORUMLAR