Türkiye’de siyaset sahnesi uzun yıllardır diploma tartışmalarıyla meşgul. Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan’ın diploması ve son dönemde Ekrem İmamoğlu’nun diploması
üzerinden yürüyen tartışmalar, aslında çok daha büyük bir problemi gözler önüne seriyor: Biz
gerçekten neyi sorguluyoruz? Liderlerin eğitim seviyelerini mi, yoksa yıllardır bu ülkeyi
yönetenlerin halkı kandırıp kandırmadığını mı?
Diploma meselesi, işin sadece görünen kısmı. Asıl mesele, halkın yöneticilerinden hesap
sormayı unutmuş olmasıdır. Bir siyasi liderin diploması olup olmamasından çok, ülkeyi nasıl
yönettiği, verdiği sözleri tutup tutmadığı, halkın refahı için ne yaptığı önemlidir. Ancak
görüyoruz ki, Türkiye’de siyasi kutuplaşma öyle bir noktaya gelmiş ki, herkes sadece kendi
tarafındaki ismi koruyor, karşısındakinin açığını arıyor. Gerçekleri sorgulamak yerine, takım
tutar gibi siyaset yapılıyor.
Peki, eğer yöneticiler gerçekten sahte diplomalarla yıllardır halkı kandırıyorsa, bunun
sorumluluğu sadece onlarda mı? Yoksa asıl suç, bunu sorgulamayan seçmenlerde mi? Ülkede
milyonlarca insan, liderlerinin eğitim seviyesini sorgulamaktan çekinirken, aslında yönetim
anlayışlarını da sorgulamıyor. Adaletin, liyakatin, şeffaflığın olmadığı bir düzende, kimin
diplomasının gerçek olup olmadığını tartışmak, devasa bir orman yanarken bir ağacı
konuşmak gibidir.
Bugün Türkiye’de ekonomik kriz, işsizlik, enflasyon, yolsuzluk iddiaları gibi birçok ciddi
mesele varken, diploma tartışmaları bunların önüne geçiyor. Oysa sormamız gereken asıl
sorular çok daha büyük: Bizi yönetenler gerçekten halkın çıkarlarını mı düşünüyor, yoksa
kendi çıkarlarını mı? Verilen sözler tutuluyor mu? Devletin kaynakları şeffaf bir şekilde
harcanıyor mu? Yolsuzluk yapanlar hesap veriyor mu? Bu sorulara yanıt aramadan, sadece
diploması var mı yok mu tartışması yapmak, büyük resmi kaçırmak anlamına gelir.
Bir ülkede gerçek demokrasi ve bilinçli seçmen kültürü, yöneticilerin her sözünü ve icraatını
sorgulamayı gerektirir. Ama Türkiye’de, maalesef, bu anlayış hâlâ oturmuş değil. İnsanlar,
kendilerine yakın gördükleri liderleri sorgulamaktan kaçınıyor, sadece karşısındakini
eleştirmeyi tercih ediyor. Oysa adalet, sadece karşıt görüşlü siyasetçilere karşı değil, herkese
karşı eşit uygulanmalıdır.
Eğer gerçekten bir liderin diplomasının sahte olduğunu ve halkı kandırdığını düşünüyorsak,
bunun hesabını sormamız gerekir. Ancak bu hesap, sadece bir kişiye değil, tüm siyaset
kurumuna ve hatta kendimize de dönük olmalıdır. Çünkü yönetenler kadar, sorgulamayan ve
hesap sormayan bir toplum da sorumludur.
Sonuç olarak, diploması olan ya da olmayan bir liderden daha büyük bir mesele var: Halkın
kandırılıp kandırılmadığı. Eğer biz bunu önemsemiyor ve sadece siyasi kamplarımızın
çıkarlarını düşünüyor, gerçekleri görmekten kaçıyorsak, kandırılan sadece biz olmayız, aynı
zamanda bu düzenin bir parçası haline geliriz. Bu yüzden, diploma tartışmalarını bir yana
bırakıp, esas meseleye odaklanmalıyız: Adalet, liyakat ve şeffaf yönetim. Bunlar olmadan,
hiçbir tartışmanın anlamı kalmaz
YORUMLAR