İnsanoğlunun en büyük güvencesi olan sağlık sistemine duyulan güven, bu skandal ile derinden sarsıldı. Hastaneler, insanları tedavi etmek ve iyileştirmek amacıyla kurulmuşken, karşımıza çıkan tablo, vicdan sahibi herkesi derinden yaralıyor. "Yenidoğan Çetesi" adı altında örgütlenen bu suç yapılanması, insan hayatını hiçe sayan uygulamalarıyla yalnızca tıbbi etiği değil, insanlık onurunu da yerle bir etmiş durumda.
Öncelikle, bu sistematik kötülük zincirinde nasıl bu kadar ileri gidilebildiğini anlamak güç. İddianamede belirtildiği gibi, bebeklerin sağlık durumları gözetilmeksizin usulsüz işlemler yapılmış, hemşireler doktor rolüne bürünerek yasaları ve tıbbi standartları alenen çiğnemişler. Bu kadar büyük bir suç şebekesinin fark edilmemiş olması, denetim mekanizmalarındaki zaafiyeti açıkça gösteriyor. Devletin görevi, sağlık sistemini sıkı bir denetim altına almak değil midir? Ancak burada, hasta bebeklerin hayati değerleri üzerinde bile usulsüzlük yapılmış, raporlar şablonlarla hazırlanmış. Bunun kabul edilebilir hiçbir yanı yok.
Bu noktada sorulması gereken bir diğer önemli soru şu: Bu suç örgütü nasıl oldu da bu kadar çok hastaneyle iş birliği yapabildi? Akabe Sağlık Tesisleri, Şafak Hastaneleri, Medilife gibi birçok özel hastane, bu kirli çarkın içinde yer almış. Özel hastanelerin ticari çıkarları, sağlık hizmetinin önüne geçmiş ve insan hayatı para karşılığı alınıp satılan bir meta haline getirilmiş. Denetim eksiklikleri ve sistemin kâr odaklı yapısı, bu tür olayların zeminini hazırlıyor. Eğer devlet bu hastaneleri daha sıkı denetleseydi, belki de bu olaylar yaşanmayacaktı.
Telefon görüşmelerine yansıyan ifadeler, insanı dehşete düşürecek nitelikte. "Mehtap çocuğu öldür, elli satürasyonlu çocuk mu olur" gibi bir ifade, vicdan sahibi herhangi bir insanın kabul edemeyeceği bir şeydir. Bu çetenin üyeleri, bir bebeğin ölümünü bu kadar soğukkanlılıkla konuşabiliyorsa, burada yalnızca mesleki ihmal değil, aynı zamanda derin bir vicdan eksikliği ve insanlıktan çıkış söz konusudur. Bir bebek hayatı bu kadar mı değersizdir?
Bu suç şebekesinin ortaya çıkardığı bir başka karanlık gerçek ise, bebeklerin sağlık durumu hakkında hiçbir tıbbi inceleme yapılmadan "iyi hasta" ya da "kötü hasta" olarak kategorize edilmesi. Tıbbi uygulamalardan tamamen uzak bir şekilde bu kararları veren kişiler, nasıl olur da bu kadar rahat hareket edebilmişler? Cevap basit: Yeterli denetim mekanizmalarının olmaması. Hastane yönetimlerinden, sağlık bakanlığına kadar herkesin bu konuyu bir kez daha ciddi bir şekilde ele alması gerekiyor.
Son olarak, bu olayda yalnızca bireylerin değil, sistemin de yargılanması gerektiği açıktır. Sağlık sektörü, ticari kaygılarla değil, insan sağlığını koruma amacıyla yönetilmelidir. Ancak burada, devletin ve sağlık sisteminin zaafları ortadadır. Eğer bu sistem daha şeffaf, daha sıkı denetlenen ve daha insan odaklı olsaydı, belki de "Yenidoğan Çetesi" gibi bir felaketle karşı karşıya kalmazdık. İnsan hayatı üzerinden ticaret yapanlar, en ağır şekilde cezalandırılmalı; ancak bu yetersizdir. Asıl yapılması gereken, bu tür olayların tekrarını önleyecek yapısal reformların hayata geçirilmesidir.
Bu dava sadece suçluların cezalandırılması ile bitmemelidir. Devletin sağlık sisteminde ciddi bir denetim ve reform sürecine girmesi şarttır. Çünkü hayat, ticaretten daha değerlidir.
Bilal YILMAZ
YORUMLAR