Reklam
Reklam
Kime İnanalım?
Abdulhamit Karakeçili

Abdulhamit Karakeçili

Kime İnanalım?

03 Mayıs 2024 - 11:36

Hemen her gün herhangi bir olayla ilgi farklı kişiler tarafından farklı iddialar ortaya atılıyor. Bu iddialar ne derece doğru ne derece yanlış bilmiyoruz. Ortada müthiş bir bilgi kirliliği var her konuda. Öyle bir bilgi kirliliği ki artık kimse gerçeği göremiyor. Bu çirkin durumun en büyük suçlusu, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan, her olayla ilgili mutlaka bir yorum yapma zorunluluğu varmış gibi tahmini konuşan herbokologlardır. Sadece onların suçu değil tabi. Onların asparagas haberlerine itibar edip aksiyon alan, olayların seyrini değiştiren zavallılar da en az onlar kadar suçlu. Peki Kimin doğru söylediğini, hangi bilginin doğru olduğunu, kime inanacağımızı nerden bileceğiz? Gelin hep beraber Kuran bu konuda bize nasıl bir yol gösteriyor inceleyelim. 

Hucurat suresi 6. ayette Allah şöyle buyuruyor;

Ey iman edenler! Size, fasık (hiçbir endişe, iç burkulması duymadan dinin emir ve yasaklarını açıktan açığa çiğneyebilen ve yalana aldırmayan) bir kimse önemli bir haber getirecek olursa bunun doğru olup olmadığını iyice araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa karşı haksız bir saldırıda bulunur, sonra da yaptığınıza pişman olursunuz!

Verilen bir haber, o haberi verenin ahlâkî durumuna göre önem kazanır. Haberi getiren şahıs, olayı bizzat gören, duyan, sözüne güvenilir dürüst bir kişi ise ona itimat edilir. Aksine o, sözüne güvenilmez, yalancı ve ahlâksız biri ise getirdiği haber iyice araştırılmadan itimada layık görülmez. Çünkü getirilen haberlere binaen verilecek kararlar doğru olursa, bunların uygulanmasından fert ve cemiyet fayda görür. Aksi halde yanlış kararlar verip fert ve toplumu sıkıntıya sokacak, hatta felakete sürükleyecek kötü bir durum da ortaya çıkabilir. İşte âyet-i kerîme mü’minleri bu hususta uyarmakta ve dikkatli olmaya çağırmaktadır. Nitekim âyet-i kerîmenin nüzûl sebebi olarak rivayet edilen şu hadise gerçeği anlama açısından bize ışık tutmaktadır:
Resûlullah (s.a.s.), İslâm’ı yeni kabul etmiş bulunan Beni Mustalik kabilesine, zekâtlarını tahsil etmesi için Velid b. Ukbe’yi göndermişti. Velid oraya gitti. Fakat aralarında önceden var olan bir düşmanlıktan dolayı onlardan korktuğu için geri döndü. Üstelik Peygamberimiz (s.a.s.)’e onların zekât vermeyi reddettiklerini ve kendisini öldürmeye kalkıştıklarını söyledi. Bu haberi duyan Allah Resûlü (s.a.s.) öfkelendi ve onları cezalandırmak maksadıyla bir ordu göndermeye niyetlendi. Bazı rivayetler bu ordunun, onlara saldırmak için harekete geçtiğini, bazı rivayetler ise sadece harekete hazır olduğunu bildirmektedir. Fakat tam bu esnada, Beni Mustalik kabilesinin reisi, Hz. Cüveyriye vâlidemizin babası Haris b. Dırâr yanında bir heyetle Resûlullah (s.a.s.)’e geldi ve: “Allah’a yemin ederiz ki, değil zekât vermeyi reddedip onu öldürmeye kalkışmak, biz Velid’i görmedik bile. Biz iman üzerindeyiz ve zekât vermeye de hazırız” dedi. Bu hâdise üzerine söz konusu ayet nâzil oldu. (bk. Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 279; Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XXVI, 160)

YORUMLAR

  • 0 Yorum